Anadolu’da İlk Alp-Eren Ak Sakallı Ebu-l Hasan El HARAKANİ
Türk tarihi hususunda yazılan eserlerin bir alanı da edebiyat dünyamızı yakından ilgilendiren Türk İslam Tasavvufudur. Türk İslam Tasavvufu denildiğinde ilk akla gelenler, Hoca Ahmed YESEVİ, Mevlana Celaleddin-i RUMİ, Hacı Bektaş-ı VELİ, Yunus EMRE ve Hacı Bayram-ı VELİ gibi pir isimledir.
Türk İslam Tasavvufu tarihinde günümüzde en önemli isimler arasında bulunanlar hep hafızada kalmışlar. Tüm Tasavvuf ehlinin birde ‘’Alp-Eren’’lik vasfı vardır.
‘’Alp-Eren’’ ismi nereden gelmiştir ve kimlere denilir ?
Birçok araştırmacı ve akademisyen bu ismin savaşçı bilge manasına geldiği hususunda mütabıktır. Kelime derinliği ve bir milleti temsili noktasında hem inançsal hem de kültürel olarak görev taşır.
‘’Alp-Eren’’ ismi konusunda, rahmetli Abdulbaki GÖLPINARLI’nın 1991 senesi Altın Kitaplardan çıkan ‘’Yunus EMRE Hayatı ve Bütün Şiirleri’’ isimli kitabın, on altıncı sayfasında şöyle ifade etmektedir:
‘’Yunus’un doğduğu, yaşadığı ve ebediyete göçtüğü çağda Anadolu’da siyasi, iktisadi ve dini durum buydu. Tasavvuf zümreleriyse Ahmediler, Kazerunler, Mevlana aşıkları, Kalenderiler, Haydariler ve büyük mağlubiyete uğradıkları halde zümrevi varlıklarını koruyabilen ve sonradan Hacı Bektaş’ı (1270) kendilerine pir tanıyan Babailer, Şeyh Ahmed-i Namıkıyy-i Cami’ye (1141) nisbet iddia eden Camiler, gibi gezginci derviş zümrelerinden olan Abdallar, her şehirde bulunan Fütüvvet ehli ve adeta sivil asker olan ve (Rünüd-Rindler) diye de anılan Fütüvvetin kılıçlı (Seyfi) koluydu ki bunlara (Alp Erenler), (Gaaziyan-ı Rum) da denilirdi. Bu zümrelerin, içlerinden yetişen ve büyük tanınan kişilere de nisbet edilerek adları çoğalıp durmaktaydı.’’
Alp-Erenlik konusunu rahmetli A.Gölpınarlı yukarıdaki açıklamasıyla ne bir şekilde ifade etmiştir.
Peki Anadolu’ya yerleşen ve tarihi kayıtlarda ilk ‘’Alp-Eren’’ diyeceğimiz kişi kimdir ?
Bu soruyu kendime sordum, daha sonra araştırmalara başladım, elde ettiğim sonuçlar beni bir adrese götürdü. Bu adres öyle bir adresti ki, bu yazıyı yazmam konusunda kendimi mecbur ve vazifeli hissettim. Anadolu’ya yerleşen ilk ‘’Alp-Eren’’ diyeceğimiz kişi, ‘’Ebu-l Hasan El HARAKANİ’’dir.
Öyle önemli bir zat ki, yazmakla bitmeyen bir derya bir hazine. Neden mi?
’Ebu-l Hasan El HARAKANİ, , Hoca Ahmed YESEVİ, Mevlana Celaleddin-i RUMİ, Hacı Bektaş-ı VELİ, Yunus EMRE ve Hacı Bayram-ı VELİ gibi isimlere almış oldukları ilmi veren ve beslendikleri menbağının adresi.
Ebu-l Hasan El HARAKANİ Kimdir ?
Şeyh Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Harakânî Hazretleri (ö. 425/1033) İslâmî temel ilimlerin yanı sıra özellikle tasavvufî sahada zirveye ulaşmış önemli şahsiyetlerden birisidir. Onun yaşadığı coğrafya, yüzyıllar boyu insanlığa rehberlik eden büyük mutasavvıfların yetiştiği önemli bir bölgedir. Horasan bugün İran, Afganistan ve Türkmenistan devletlerince paylaşılan geniş bir coğrafyanın adıdır. İslam kültür ve medeniyetinin mayalandığı en bereketli topraklardan olan Horasan, tasavvuf tarihi açısından da önemli bir merkezdir. Tasavvuftan söz edildiğinde hemen akla ‚Horasan erenleri‛nin gelmesi bunun en bariz göstergesidir. Milâdî 9. ve 10. asırlar, değişik millet ve kabilelerin birbiriyle tanışıp kaynaştığı, muhtelif kültürlerin buluştuğu bir dönemdir. Bu dönemde tasavvuf, fıkıh, kelam, hadis ve tefsir ilimleri gibi ayrı bir disiplin halinde inkişaf etmeye başlamıştır.
Ebû Nasr es-Serrâc’ın (ö. 378/988) el-Lüma’ı, Kelâbâzî’nin (ö. 380/990) et-Taarruf’u, Ebû Tâlib el-Mekkî’nin (ö. 386/996) el-Kûtü’l-Kulûb’u, Kuşeyrî’nin (ö. 465/1072) er-Risâle’si ve Hücvîrî’nin (ö. 465/1072[?]) el-Keşfü’l-Mahcûb’u bu dönemde kaleme alınan eserlerden bazılarıdır.
Bu dönemin mutasavvıfları insanın kalp, vicdan ve nefis gibi mekanizmalarını tahlil etmişler, onlarla ilgili halleri beyan ederek insan ruhunun geçeceği makamlardan bahsetmişlerdir. Onlar kalp tasfiyesi ve nefis tezkiyesi gibi konuları daha fazla gündeme getirmişlerdir. Horasan’da Ahmed b. Harb (ö. 234/848), Hatem-i Esamm (ö. 237/851), Ahmed b. Hadraveyh (ö. 240/854) ve Ebû Türâb Nahşebî (ö. 245/859) gibi mana erleri tevekkül ve fütüvvet ağırlıklı Horasan tasavvuf mektebinin ilk temsilcileri olmuşlardır. İşte el-Harakânî Hazretleri böyle bir bölgede ve bu yoğunluktaki tasavvuf ortamında yetişmiş bir kimsedir.
El-Harakânî, Anadolu’nun yaklaşık on bir asır evvel İslam’la tanışmasına ve Anadolu Selçuklu medeniyetinin kurulmasına katkı sunmuş ve yaşadığı dönemde saygı duyulan bir gönül eri olmayı başarmıştır. Gazneli Mahmud’un (ö. 421/1030) bizzat yanına gelerek onunla görüşmesi ve ondan dua istemesi bu açıdan önemlidir.
Ayrıca onun Çağrı Bey (ö. 452/1060), Tuğrul Bey (ö. 455/1063) ve Sultan Alp Arslan (ö. 465/1072) gibi devlet adamlarına düşünce ve fikirleriyle derinlik katması, onlara İslam’ı tebliğ şuuru aşılaması ve Anadolu’nun İslamlaşma sürecine bu şekilde katkı sunması mühimdir. Bu bilgiler el-Harakânî’nin diğer gazi dervişler ve alp-Erenler gibi İslam medeniyetinin yükselmesi ve Anadolu’nun İslam ile tanıştırılmasında çok önemli bir rol üstlendiğini göstermektedir.
El-Harakânî Hazretleri, Nakşibendiyye’den Halvetiyye’ye, Kâdiriyye’den Mevleviyye’ye pek çok tarikata kaynaklık etmiş ve yol göstermiş bir bilgedir. Onun kendisinden sonra gelenlere ilim ve irfan noktasında rehberlik etmesi ve kâmil insanlar yetiştirmesi iyi bir Allah dostu olduğunun göstergesidir. Nitekim Yusuf el-Hemedânî (ö.535/1140), Ahmed Yesevî (ö. 562/1166) ve Hacı Bektâşi Velî (ö. 670/1271) onun izinden giden büyük mutasavvıflardan bazılarıdır. Mevlanâ Celâleddin er-Rûmî de (ö. 672/1273) el-Harakânî’den ‚bilgeler bilgesi‛ diye söz etmekte ve pek çok şeyi ondan öğrendiğini söylemektedir.
Yukarıdaki alıntı, Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN’ın 2013 senesine ait, ‘’Ebu-l Hasan El HARAKANİ’nin İlim anlayışı’’ başlıklı çalışmasındandır.
’Ebu-l Hasan El HARAKANİ hakkında Türkiye’de fazla çalışma bulunmamakla beraber bilgilerinde az olması üzücü ve gönül kırıklığı oluşturmaktadır. ’Ebu-l Hasan El HARAKANİ hakkında başka kaynaklarda ise: M.S 963-1033 (Hicri 352-425) yılları arasında yaşayan evliyanın asıl adı Ali Bin Ahmed Cafer’dir. Bugünkü İran’ın Horasan bölgesinde Bistam kasabasına bağlı Harakan köyünde doğmuştur. Hicri 352-Miladi 963 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ebul Hasan küçük yaşlarında Harakan köyünde çobanlık yapmış daha sonra çiftçilikle uğraşmıştır. Gençliğinde kervanlara yük taşıyıcılığı da yapan Ebul Hasan kaynaklarda belirttiğine göre kendisinden bir asır önce Horasan’da yaşayan Beyazid-i Bestami’nin tasavvufundan etkilenerek Bestami dergahında bir süre türbedarlık yapmıştır. Bu süre içerisinde tasavvufa erişen Ebul Hasan daha sonra çağının büyük manevi şahsiyetlerinden biri olmuştur.
Ebul Hasan Harakani’nin ölümünden üç asır sonra müritlerinden birisi tarafından yazılan ‘’Nurul Ulum’’ adlı eserde evliyanın ilmi ve hayatından kesitleri öğrenmekteyiz. Farsça el yazması bu eserin orjinali günümüzde ‘’Bristh Museum’’ kataloğunda bulunan Nurul Ulum, altı bölümden oluşmuş, son bölümü evliyanın yaşamını anlatan tek orijinal eserdir.
Türkmenistan’dan Anadolu’ya M.S.11 yüzyılda Selçuklu akınları sırasında (1018-1021) geldiği anlaşılan Ebul Hasan Hicri 425 Miladi 1033 yılında Kars’a 15 km uzaklıktaki Yahni dağının eteğinde Bizans ordusu ile yapılan bir savaşta yaralanarak Kars’ta şehit düşmüştür. Şahadet mertebesine erişen İlk Anadolu Evliyalarından ve Alp_Eren’lerinden birisi olan Ebul Hasan için 1964 yılında Sultan Alparslan’ın Kars’ı fethetmesinden sonra bugünkü Kaleiçi mahallesinde bir türbe yaptırılmıştır.
Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başladığı tarih olan 1064 den önce Anadolu’nun Türkleşmesi için gelen bu Alp-Eren 70 yıllık ömrünün tamamında tasavvufunu insan sevgisi üzerine kurmuştur. Nurul Ulum adlı eserden onun ‘’Türkmenistan’dan Şam’a kadar yaşayan birisinin eline diken batsa acısı benim acımdır’’ şeklindeki düşüncesindeki bu muazzam insan sevgisi ifadesi bulunur.
Evliyanın Kars merkezinde Kaleiçi mahallesindeki türbesi Ortaçağın sonlarına kadar Kars ve Doğuanadolu’da geçen siyasi mücadele ve savaşlar sebebiyle zamanla unutulmasına yol açmıştır. Ancak 1579 yılında Osmanlı Padişahı III.Murad doğu sınırlarındaki siyasi istikrarsızlığa son vermek için Lala Mustafa Paşa komutasında gönderdiği 100 bin kişilik Osmanlı ordusu Kars’ı eyalet merkezi yapmak için başlatılan imar çalışmaları sırasında bu Anadolu evliyasına ait kabir bulunarak Ebul Hasan’ın ismine izafeten Evliya Camii inşa edilerek evliyanın kabri de camii bahçesindeki türbeye defnedilmiştir.
11. Asrın tasavvuf alimlerinden Ebul Hasan Anadolu’nun Türkleşmesi için müritleri ile birlikte hizmette bulunmuş tevazu sahibi bir evliya idi. O Anadolu’nun fethi için Alp-Erenlik ruhuyla ilk tohumları atmış, kendisinden bir asır sonra yaşayan Ahmed YESEVİ’yi de etkilemiştir. Ebul Hasan’ın tasavvuf görüşünü anlatan Nurul Ulum adlı eserden onun “ Her kim bu dergaha gelirse ekmeğini veriniz, inancını sormayınız” şeklindeki düşüncesi daha sonra Mevlana’da “ Kim olursan ol yine gel” şeklinde ifadesini bulmuştur. Mevlana şiirlerinde Ebul Hasan Harakani’yi “ Şeyh-i Din” ( Dinin Şeyhi) olarak nitelemiştir. Yine Ebul Hasan Harakani Nurul Ulum adlı eserin 6. bölümünde “ Bana seni gerek” şeklinde ifade ettiği Allah sevgisi Yunus Emre’nin şiirlerinde şekillenmiştir.
Anadolu’nun Türkleşmesinde ve aydınlanmasında büyük rol oynayan Evliya Alperenlerden birisi olan Ebul Hasan Harakani ne yazık ki yeterince tanınmamış yada tanıtılmamış Kars şehrinin önemli değerlerinden birisidir.
Türbesi, Kars ili, Merkez Kaleçi mahallesi, Ozanlar sokak, Pafta 30, Ada 72, Parsel 4’de yer alan bugünkü Evliya Camii külliyesi içerisindeki Ebul Hasan Harakani türbesi şehit olduğu 1033 yılından 31 yıl sonra Kars’ın Alpaslan tarafından fethedilmesi sırasında yapılmıştır. Yüzyıllar içerisinde türbe bazı değişikliklerle günümüze kadar ulaşmıştır. 1998 yılına kadar Evliya camii bahçesinde tüf taşından basit örgü sistemi ile yapılan dörtgen bir yapı içerisinde bulunan türbe bu tarihte Evliya camisinin restorasyonu sırasında basit yapılı duvarlar kaldırılarak Evliyanın sandukası ahşap çerçeve içerisine alınmış ve kabrinin bulunduğu alana kubbeli bir şadırvan yapılmıştır. Türbenin giriş kapısında bulunan 1617 tarihli Osmanlıca kitabede kubbeli şadırvanın giriş kapısına orijinal hali ile yerleştirilmiştir. Bu kitabe Mehmet DERVİŞ Paşa tarafından Hicri 1026 Miladi 1617 tarihinde yaptırılmış olup, Osmanlıca “ Hak nasip etti yapıldı merkad-i nev gülzar. Ebul Hasan Harakan şeyhi yattuğu bu yerdir ” anlamındadır.
Anadolu’nun Türkleşmesi için 1071 yılında önce Anadolu’ya gelip, Alp-Erenlik vazifesini yapan, Ecdat Ebul Hasan Harakani hakkında günümüzde akademik daha fazla araştırmaların yapılaması, unutulmuş bir hazine olan eserlerinin gündemde sıcak tutulması, hazine eserlerinden fayda sağlayıp gelecek hafızalarımıza aktarılması bir vicdan ve Ata borcu olduğunu düşünmekteyim.
Anadolu’nun ilk Alp-Eren’i Ebul Hasan Harakani ceddime Selam olsun, seni ben unutmadım ve Türk milleti Alp-Erenler unutmayacaklar.
Saygılarımla
Emrah BEKCİ
Araştırmacı Yazar
İlginize teşekkürler
Trakyen yarımadası Tayfur köyünde Trakyenlerden günümüze tarih
Çanakkale Trakyen yarımadası ( Thracian Chersonesos) Tayfur köyü mübadele Türklerinin Rumlardan kalma köyüdür. Kaya oyma Trakyen …
Gelibolu Karainebeyli Kalaycı dede antik alanı
Kalaycı dede antik alanı Gelibolu Karainebeyli köyü Kara Nebi antik mezarlığı yakınındadır. Kalaycı dede antik …