DENİZLİ BEYAĞAÇ’ TA TÜRK İZLERİ: KURGAN GELENEĞİNDEN KURBAN-ADAK GELENEĞİNE
Beyağaç’ta her yıl düzenli olarak Ağustos ayının son çarşamba ve perşembe günlerinde “Eren Günü Yörük Şenlikleri” düzenlenmektedir. Bugünkü yazımızda öncelikle bu gelenekselleşmiş şenliklerin tarihsel-kültürel arka planı hakkında siz okuyucularımıza bilgi vereceğiz. Daha sonra bu yıl şenliğe katılan, Çiçekbaba’yı ziyarete gelen kişilerle yaptığımız görüşme notlarından aktarımlar yapacağız.
Tümülüs olarak da adlandırılan kurgan (qurgan), üzerine toprak yığılarak yapılan karakteristik mezar yapılarına verilen addır. Araştırmacı Haluk Tarcan’ın verdiği bilgilere göre Batılılar QURGAN sözcüğünü kurgan diye yazarlar. Bu sözcük, OQ ve URUQUN’un sıkışmasından oluşmuştur. OQ, bir bölüm Ön-Türk halkının kendine verdiği addır. Öteki bölüm kendini ON (Hun) diye adlandırır. URUQun ise mezar demektir. OQ-URUQUN yani QURGAN, Oq (kişisi) mezarı anlamını vermektedir. Doğu Türkçe’sinde “kale” anlamına gelen kurgan sözcüğü bugünkü Türkçe’de de Urallardan Kafkaslara dek uzanan bölgedeki yığma mezar tepelerini tanımlamak için kullanılır. Eski Türklerde mezara kişi, değerli eşyaları ile birlikte gömülürdü. Koruma amaçlı üzerine toprak ya da taş yığılmış olan kurganların önemli bir özelliği de gömü yerinin belli olması amacıyla etrafının genellikle taş parçaları ile çevrilmiş olmasıdır.
Kurganları, Ön-Türk uygarlığının önemli kültürel unsurlarından biri olarak görebiliriz. “Koruyan yer” anlamına gelen kurgan (ya da Korgan), Türkçe bir deyimdir. Bu sözcüğün Batı dillerindeki karşılığı “Tumba” ya da “Tümülüs”tür. Birçok yerde arkeolojik kazıya dahi ihtiyaç göstermeden Sibirya’da Kem (Yenisey) ırmağının yukarı ve orta kesiminden Batı’da Tuna ırmağına kadar uzanan geniş bozkırlarda çok sayıda kurgan bulunmuştur. Bilhassa Kem, Ob, Ertiş ırmakları boyu ile Altaylar (Altın-Yış)’da açılan kurganların sayısı diğer bölgelerden daha fazladır. Bu kurganlar, hala bu bölgelerde yaşayan Türklerce ata mirası olarak mukaddes addedilmeleri sebebiyle herhangi bir tahribata uğramadan günümüze kadar bozulmadan gelebilmişlerdir.
Beyağaç yöresinde bugün siz okuyuculara bilgi aktaracağımız Eren Günü-Yörük Şenlikleri, Çiçekbaba dağında her yıl düzenli olarak Ağustos ayının son çarşamba ve perşembe günlerini kapsayacak şekilde düzenlenir. Çiçekbaba dağının bir diğer adı Sandras’tır. Bazı kaynaklar, Sandras dağının en yüksek noktasını (2.295 m) Çiçekbaba tepesi olarak adlandırır. Bazı kaynaklar ise bu tepenin adını dağın tümü için kullanmaktadır. Bir efsaneye göre bu yörenin insanları, çevre dağların birbirlerine akraba olduğuna inanırlarmış. Hatta rivayete göre Çal dağı ile Çiçekbaba Dağı kardeştirler. Ama Atkuyruksalmaz (rivayet odur ki, bu yörede sinek olmadığından yöre insanı, bu dağa Atkuyruksalmaz demiş) Dağı ile Çiçekbaba Dağı pek geçinemezlermiş, hatta bu yüzden birbirlerini topa tutmuşlar. Çiçekbaba’nın attığı top, Atkuyruksalmaz dağını yarı bele kadar yarar. Bunun üzerine Atkuyruksalmaz dağı: “Sen benden ‘Dıraz’ sın (yani büyüksün). Demiş. Bundan dolayı, dağların bugünkü adı Sandraz Dağları’dır
Kaynakların farklı şekilde adlandırdığı Sandraz dağının ya da bu dağın en yüksek tepesine neden Çiçekbaba adının verildiğine dair bir başka efsane daha bulunmaktadır. Bu uzun efsane göçer Yörüklerin ağzında kuşaktan kuşağa yöreden yöreye anlatılırmış. Efsaneye göre yüzlerce yıl önce Erzurum-Horasan’da bir medresede okuyan yetmiş iki “Eren” ellerindeki asaları atmışlar. Erenler asalarının düştüğü yerlere gitmişler. Bunların beşi Köyceğiz yöresindeki dağlara düşmüş. Çiçekbaba, Ölemez, Çaldağı, Aygır ve Şimşir dağlarında asalarını bulan “Erenler” dağların ululuğuyla birleşmişler. Bugün onların anısına doruklarda birer mezar vardır. Hiç şüphesiz en belirgin olanı ve adına şenlikler düzenlenen “Çiçekbaba”dır. Kimisine göre, “Eren” çiçek hastalığına yakalanır ve adını bu hastalıktan alır. Bazıları ise “Eren”in çiçekleri çok sevdiği ve hep çiçekleri gezdiği için halk ona “Çiçekbaba” dendiğini söyler.
Şenlikler esnasında yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bir rivayete göre yaklaşık 700 yıldır Çiçekbaba’da düzenlenen şenlikler, aslında Türklerdeki kurgan geleneğinin zaman içerisinde kurban-adak geleneğine dönüşmesidir. Bu ise Türklerdeki eski dini inançların halen varlığına bir işarettir. Yaşadığı kıta-toprak parçası ve inandığı din ne olursa olsun, kurgan geleneğinin günümüzde bir adak-kurban geleneğine dönüşmesi, tarih boyunca Türk düşünce yapısına egemen olan varlık-gerçeklik anlayışının halen izlerini korumaya çalıştığını bize göstermektedir. Öte yandan bugün form bakımından kurban kesim eylemi her ne kadar İslamiyetin bir etkisi gibi görülse de aslında özü-içeriği bakımından kurban sunma geleneği eski Türklerde yaygın bir gelenektir. Kutsal kabul edilen tabiat varlıklarına at, koyun vb. gibi hayvanların kurban edilmesi geleneği, kurban törenleri çok eskiden beri Türklerde yaygınlaşan bir gelenektir. Eski Türk topluluklarını en çok korkutan yer-sular ve toprakta bulunan kötü ruhlardı. Hunlar’a ait kurganlardan elde edilen bilgilere göre dağ koyunu veya koçu, yer-sulara sunulan bir kurban olmaları sebebiyle sık sık kurban verilmiştir. Eski Türk topluluklarında kurban merasimlerine “yağışlık tapıg” adı verilmekte olup her vesileyle kurban sunulabilirdi. Doğum, ölüm, and, savaş, yağmr duası, düğün, bereket ve diğer ayinler için birer sebep kabul olunurdu. Bu merasimlere kadınlar da katılmaktaydı.
Türklerin İslam dinini kabulü ile birlikte her ne kadar mezar geleneği bir değişim geçirmiş olsa da, günümüzde Eren Günü adı altında Beayağaç ilçemizde düzenlenen yörük şenliklerini, kurgan geleneğinin bir devamı olarak görebiliriz. Nitekim görüşme yaptığımız ziyaretçilerden biri, daha önce büyüklerinin Çiçekbaba’nın makamı etrafında dileklerinin kabulü için üç kez döndüklerini, ancak din adamlarının bunun bir tavaf gibi anlaşılacağı endişesi ile uyarmaları üzerine kendilerinin ve de yeni kuşağın bu çevirme geleneğinden vazgeçtiklerini belirtmiştir.
Dağa neden Çiçekbaba denildiğine ilişkin bir başka rivayet daha vardır. Görüştüğümüz ziyaretçilerden biri, bu hususta bize şu açıklamayı yapmıştır: “Anlatılana göre Türkmen boyları Anadolu’da göç ederlerken Eren baba Türkmenleri düşmanlara karşı savaşıp korumuş. En son düşmanları şimdiki yatırın olduğu yere kadar sürmüş ve orada çok kanlı bir savaş olmuş. Bu savaşta Eren baba ve cengaverleri burada şehit düşmüştür ama sonrasında rivayet odur ki Eren baba hala Türkmenleri mezarından kalkarak kahramanca korumaya devam edermiş.” Bir başka ziyaretçi ise burada Çiçekbaba ile birlikte yanında savaşan 40 kişinin daha aslında yatmakta olduğu bilgisini bize vermiştir. Bu bilgiler, Eren baba ya da Çiçekbaba lakaplı zatın bir uç beyi ya da akıncı olma ihtimalini de akla getirmektedir.
Yukarıda aktardığımız rivayette yer alan bilgilere ek olarak şenliklerin düzenlendiği dağlık yörede önemli bir savaşın olma ihtimalini artıran bir diğer gözlemimiz, Çiçekbaba tepesine yürüyüş sırasında bazı erkek ziyaretçilerin sık sık ateş açması, silah kullanmasıdır. Savaş sahnesini yeniden canlandırırcasına gerçekleştirilen bu eylem biçimi ile ziyaretçiler, Çiçekbaba’nın ruhunu hem memnun etme hem de ona karşı minnet duygularını ifade etme niyetinde gibiler. Neden silah kullandıklarını sorduğumuz kişiler, büyüklerinden öğrendiklerini ve nedenini bilmediklerini açıklamışlardır. Şenliklere bu yıl katılımın çok az olduğunu gördük. Bunun nedenlerinden biri ekonomik-maddi boyut ile açıklanabilir. Kurban maliyetinin yüksek oluşu, bu şenliklere katılımı olumsuz etkilemektedir. Görüşme yaptığımız bir kişi ise farklı bir açıklama getirmiştir. “Çiçekbaba isterse bu ziyaret gerçekleşir.”
.
.
Eren baba ya da Çiçekbaba’ya adanan kurban adak-niyet kurbanıdır. Adağı gerçekleşenler ya da niyeti olanlar, kurban sunma geleneği ile bunu ifade ederler. Her yıl ağustos ayının son çarşambası şenliklerin başladığı gündür. Çarşambayı perşembeye bağlayan gece burada kalınır. Kutsal gün addedilen Perşembe günü tıpkı kurban bayramlarında olduğu gibi sabahın ilk ışıkları ile beraber gelenler uyanır, bazı ziyaretçiler kurban edilecek hayvan ile beraber dualar eşliğinde Çiçekbaba’nın mezarı etrafında üç kez dualar-sureler okuyarak çevirme yaparlar. Ve daha sonra kurbanlarını keserler. Bazıları ise sadece kendileri ve varsa çocukları, aileleri ile beraber dualar eşliğinde ellerini açarak üç kez dönerler. Sorduğumuz bütün kişiler, buraya gelip de dua eden herkesin dileğinin yerine geldiğini belirtmişlerdir. Dikkatimizi çeken husus, kurbanların parçalanmadan uzun bir sopaya geçirilmek suretiyle ateşte pişirilmesidir. Bu hususta Alevi kökenli olduğunu belirten orta yaşlarda bir ziyaretçi bize farklı bir açıklama yapmıştır: “Her kurbanın ayrı anlamı var ama ortak noktası tümden pişirilmesidir. Aslında adak, niyet, erkân kurbanları ateşte pişirilmez, parçalanmadan tüm halde kaynatılır. Hayvan kesilip, yüzülür ancak parçalanmaz, yani kafası, ayakları, derisi ve içinde alınması gereken yerleri alınır ve tümden pişirilir. Bunun anlamı ise şudur: Adağım, niyetim, erkânım, niyazım, tercümanım ayrılmasın tümden kabul olsun, dualarım ayrılmasın tümden kabul olsun. Allah-Muhammet-Ali aşkına, tüm erenlere niyaz olsun. Kurbanın parçalanmadan kaynatılmasının bir diğer anlamı da sevapların ve günahların bu dünyada ortaya döküldüğü, hepsinin tümden hesabının sorulacağıdır.”
Çiçekbaba’nın (Erenbaba) mezarı yaklaşık 30 metre uzunluğundadır. Orada görüştüğümüz kişiler, çok sayıda ziyaretçi sebebiyle mezarın etrafında daha rahat dönülebilmesi için sonradan mezar alanının taşlarla genişletildiğini ileri sürmüşlerdir. Genişletme yapılırken taş yığınları arasında mezar taşı konumunda birkaç dik taşın da sıralanmış olası sebebiyle asıl gömü yerini belirlemek güçleşmektedir. Bu noktada dikkatimizi çeken husus, mezarın genişletme biçiminin de İslami kaideye göre kıble yönü esas alınarak yapılmamış olmasıdır. Bunun önemli bir detay olduğu düşüncesindeyiz. Gözlemlerimizden edindiğimiz bir diğer detay, mezarın çevrili iç alanına sadece çocukların giriyor olmasıdır. Burada önemli bir geleneği daha aktarmak isteriz. Rivayet o dur ki buradan alınan toprak ya da taşı her kim yanında bulundurursa o kişi kötülüklerden ve kazalardan korunmuş olur. Buradan alınan toprak ya da taş parçasının konulduğu yere bolluk ve bereket geleceğine inanılır. Çocuğu askerde olanlar için bu toprak ya da taş alma eyleminin sık olduğunu belirtmek isteriz.
Ön-Türklerde kurganların genellikle kutsal sayılan dağ tepeleri ve etekleri, yaylalar, ormanlık alanlar, ırmak yatakları ve göl kenarlarında yapıldığı hususunu da dikkate aldığımızda Beyağaç yöresinde kutsallaştırılan kanımızca sadece Eren “Çiçekbaba” değildir. Adını yine bu erenden alan dağ da aslında kutsal kılınmış olmaktadır. Bu kutsallaştırma, ata ruhu inancının da izlerini bize göstermektedir. Öyleyse bu bölgeyi ve bu ereni kutsal kılan ana sebep nedir? Bu sebebin bilim insanlarınca yapılacak araştırmalarla ve derinleştirilmiş Denizli tarihi ile aydınlığa kavuşacağı muhakkaktır. Biz şimdilik bir savaşın ve kutlu bir savaşçının olma ihtimalini göz önüne almaktayız. Bu ihtimali kesinleştirecek; şüphesiz bilim olacaktır.
Haluk Tarcan (2003). Tarihin Başladığı Ön-Türk Uygarlığı Resmi Tarihin Çöküşü, Ön-Türk Uygarlığı Araştırma Merkezi&Töre Yayın Grubu.
Nedret İlgin Kurgan Ve Tümülüs Kültürlerinin Ortaya Çıkışı Ve Anadoluda’ki Gelişim Süreci, http://www.turkcesi.net/forum/index.php?action=printpage;topic=554.0
M. Abdulhaluk Çay, (1983). Anadolu’da Türk Damgası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını.
Bayram Avcı-Gülnur Karaağaç, Çal Dağından Akdenize Dalaman.
Bayram Avcı-Gülnur Karaağaç, Çal Dağından Akdenize Dalaman.
M. Abdulhaluk Çay, (1983). Anadolu’da Türk Damgası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını.
Nedret İlgin, Kurgan Ve Tümülüs Kültürlerinin Ortaya Çıkışı Ve Anadolu’daki Gelişim Süreci, http://www.turkcesi.net/
İlginize teşekkürler
Trakyen yarımadası Tayfur köyünde Trakyenlerden günümüze tarih
Çanakkale Trakyen yarımadası ( Thracian Chersonesos) Tayfur köyü mübadele Türklerinin Rumlardan kalma köyüdür. Kaya oyma Trakyen …
Gelibolu Karainebeyli Kalaycı dede antik alanı
Kalaycı dede antik alanı Gelibolu Karainebeyli köyü Kara Nebi antik mezarlığı yakınındadır. Kalaycı dede antik …