DÜNYANIN ÖLÇÜM VE TİCARET MERKEZİ MİLYON TAŞI VE DÜNYA BAŞKENTİ İSTANBUL
Bizans İmparatorluğu’nda Konstantinopolis- İstanbul şehrine ulaşan tüm Antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlerin bu şehre olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır. İtalya’da Roma şehrinde bulunan bir diğer anıt olan Milliarium Aureum ile aynı işlevi görmektedir. Bizans’ın yeniden inşası ve başkent kimliğini kazanması esnasında yapılan birçok görkemli anıt gibi İmparator I. Konstantin tarafından 4. yüzyılda yerleştirildiği düşünülür. Avrupa ve dünyada haritalarda yer tanımları bu taşa göre yapılmıştır, Avrupa’ya batı, güneşin doğduğu Asya’ya Doğu, kuzeye kuzey ve güneyine güney yönü denmiştir, Ortadoğu İstanbul’un yerine göre isimlendirilmiştir. İstanbul günümüzde dahi DÜNYA BAŞKENTİ olarak tanımlanmaktadır.
1300 OSMANLININ KURULUŞU VE SELÇUKLU’DAN OSMANLI’YA TÜRK VARLIĞININ SESİ MEHTER-NEVBET
1300- 1828 MEHTER-NEVBET hareket zamanını belirleyen seslendirici uyarıcı askeri müzik, mehter Arap ülkelerinde kullanılmamıştır, Mehter Hun Türklerinden kalma askeri seslendirmedir, savaşlarda kullanılmıştır, düşmanı etkileyen en önemli sestir, Selçuklu’da vaktin geldiğini bildiren uyarıcı olarak kullanılmıştır, padişah otağında çalınmıştır, hem namaz vakitlerinde, hem savaş vakitlerinde çalınmıştır., halka kutsal iletişim amaçlı sesleniştir..
Mehter Osmanlı’nın kuruluşunda Anadolu Selçuklularından gönderilmiştir.. 1828 e kadar sürekli kullanılmıştır.
1828-1914 MEHTERİN KAPATILDIĞI DÖNEM Mehterhane, 1828’de Yeniçeri Ocağı’nın dağılması ile beraber II. Mahmut tarafından kapatılmış, ardından “Mehterhane” yerine III. Selim tarafından “Mızıka-i Hümayun” ismiyle saray bandosu kurulmuştur. Bu bando birliğinin başına ise Napolyon’un eski bando subayı olan Giuseppe Donizetti (Giuseppe Paşa) getirilmiştir.
1914-1935 Bu süreç 1914 senesine kadar devam etmiştir, 1914-1935 yılları arasında kesintisiz kullanılmıştır.
Türkçülük akımının etkisiyle yeniden gündeme gelen mehter, Enver Paşa’nın isteği üzerine “Mehteran-ı Hakaniye” ismiyle yeniden kurulmuştur, 1935 senesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle kapatılmıştır.
1935-1952 MEHTERİN KAPATILDIĞI DÖNEM 1935 senesinde tekrar kaldırılan mehter, 1952 senesinde askeri müze bünyesinde tekrar kurulmuştur, fakat Türk milletinin milli sesi olarak kullanılmamıştır, askeri bando olarak kullanılmamıştır, kültürel varlık olarak kullanılmıştır….
Mehterin kullanılması ve kaldırılması Osmanlı ve Türkiye Türk devletlerinin bağımsızlık ve bağımlılık dönemleri göstergesidir…
Mehter askeri bando olarak kullanılmadıkça Türk devletinin bağımsızlığından söz edilemez, çünkü tarihler boyu Mehter Türk Varlığının Sesi olmuştur.
OSMANLI DEVLETİNDE DİL
Osmanlı devleti Anadolu Selçuklu mirasçısıdır, Selçuklu halkı Türkçe konuşan Türk devleti resmi dili ise Farsça olmuştur, Selçuklunun son zamanlarında Türk dili çalışmalarına hız verilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun saray ve hükümetinin dili Osmanlı Türkçesiydi fakat imparatorluğun bazı kısımlarında başka birçok dil de kullanılıyordu. Osmanlıların, Osmanlı okuyucuları için ortak olan “Alsina-i Thalatha” (Üç Dil) olarak bilinen üç etkili dili vardı: Osmanlı Türkçesi , Arapça ve Farsça yazılmıştır.
Son iki yüzyılda önce Fransızca ve sonra İngilizce, özellikle Hıristiyan Levanten-Yahudi toplulukları arasında popüler diller olarak ortaya çıktı. Seçkinler okulda Fransızca öğrendi ve Avrupa ürünlerini bir moda ifadesi olarak kullandı.
Osmanlı döneminde bilim ve edebiyatta Osmanlı Türkçesinin kullanımı istikrarlı bir şekilde artarken, Farsça bu işlevlerde geriledi.
Osmanlı devletinde saraylarda Yahudi dil çevirmenler çalıştırılmıştır Yahudiler çok dil bilen ticaret insanlarıdır, Osmanlının ticaretini de Yahudi tüccarlar oluşturmuştur.
OSMANLIDA EĞİTİM
Her dönemde ilk eğitim aile ocağında verilir, aile eğitimi millet varlığı için mutlaka verilir, bu eğitim Türk töresini öğretmedir.
Osmanlı tebası kuruluşu Selçuklu Türklerinden oluşmuştur, Selçuklu Türkleri Yesevi dergahlarının bilgelerinin Türk ve Müslüman sosyal kurallarının birleşimidir.
Osmanlı Türk andı Türklerin millet eğitimini gösteren en büyük örnektir.
Osmanlı’da iki çeşit eğitim-bilgi alma vardır.
Mektepli; Okullarda yetişen insanlar, Osmanlı’nın açtığı okullarda yetişmiş insanlardır.
Alaylı; Uygulayarak okul olmaksızın yetişen insanlar, Osmanlı’nın birçok yöneticisi Alaylı yetişmiş insanlardır.. Osmanlı okullarında her türlü bilginin yetişmesi olanaksızdır, özellikle meslek bilgileri çıraklık ile başlayan Alaylı eğitimdir.
ŞEZADE VE LALALARIN EĞİTİMİ
Saray yönetimi için özel eğitim alan padişah şehzadeleri için kurumlar ayrıdır.
Padişahların çocukları hükümdar adayı olduklarından, on beş yaşına gelince bir sancağa gönderilerek burada devlet yönetimini tecrübe etmeleri amaçlanır. On beş yaşından önce sancağa çıkan şehzadeler de vardır. Gelibolulu Ali, Çelebi Mehmet’in on dört yaşındayken Hüseyin Hüsamettin, II. Mehmet’in sekiz yaşında ve II. Bayezit’in ise yedi yaşında sancak beyi olduğunu iletir. II. Bayezid’e kadar Amasya, bundan sonra da Kütahya tercih edilen başlıca sancaklardır.
Şehzade henüz sancağa çıkmadan Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda iç oğlanlarla birlikte hem fiziksel hem entelektüel eğitim görmekteydi. Binicilik ve dövüş sanatları eğitimini iç oğlanlarla birlikte alırlardı. Sarayda ayrıca bir de “Şehzade Okulu” bulunmaktaydı. Devrin en yetenekli hocaları eğitim vermesi için tutulurdu. II. Mehmet’in hocalığını yapan Molla Güranî ve İnbü’t‐Tercid, oğlu Şehzade Bayezit’in hocası Molla Salahaddin, I. Süleyman’ın oğlu Şehzade Selim’in hocası Şeyh Nurullah bin Akşemseddin buna örnektir.
MÜSLÜMAN TÜRK HALKIN MEDRESELERİ
Müslüman Türk halkın eğitimi için medreseler eğitim vermiştir.
İznik Medresesi ya da İznik Orhaniyesi, Osmanlı Beyliği’nin 1331’de kurulan ilk medresesidir., çok önemli bilgelik okulları olan bu medreseler kapatılmıştır. Orhan Gazi tarafından İznik’te kurulmuştur. Bu medresede, zamanının tanınmış müderrislerinden Davud el-Kayserî, Taceddin-i Kürdi, Alaeddin Ali Esved eğitim vermiştir. Müderrisler Selçuklu medreselerinin bulunduğu Konya, Kayseri ve Aksaray’dan İznik’e gelerek dersler vermiştir. Mısır, Suriye, İran ve Türkistan gibi ülkelerden ünlü hocalar da getirtilmiştir. Yetişmiş işgücü eksikliği nedeniyle genellikle Osmanlı dışından müderris getirme zorunluluğu olmuştur. Manastırdan çevrildiği için Manastır Medresesi olarak da bilinir. Orhan Gazi medrese adına vakıflar kurmuştur. Ayrıca hükümdarlığı döneminde on adet medrese daha kurarak eğitime önem vermiştir. Daha sonra Bursa’da Orhan Gazi Medresesi kurulmuştur. Günümüzde bu iki medresenin yeri bilinmemektedir. 1361’de Edirne’nin fethi ile ilim hayatı Edirne ve çevresine, daha sonra da İstanbul’a odaklanmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde İznik Medresesi dahil 53 adet medrese inşa edilmiştir.
Medrese sıbyan mektebinden sonra orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimi veren, İslami kimliği sebebiyle sadece Müslümanların devam ettiği bir eğitim kurumu özelliğindedir. İmparatorluk sınırlarındaki Müslümanların eğitimi ulema adı verilen dindar zümre tarafından İslam dininin hükümlerine göre denetlenmekteydi.
OSMANLININ İÇİNİ ÇÜRÜTEN YABANCILAR VE MİSYONER OKULLARI
Osmanlıda yabancılar koruma altındadır, kendi dillerini kullanmışlar, kendi inançlarını ve kültürlerini korumuşlar, hatta kendi yargılamalarını uygulamışlardır.
Osmanlıdaki yabancı okullarda Türkçe yerine kendi dillerinde eğitim verilmiştir..
Osmanlının içten yıkımını oluşturan okullardır.
Osmanlıdaki yabancılara verilen imtiyazlar dünyanın hiç bir milletinde, ülkesinde, tarihinde ve coğrafyasında görülmemiştir.
Osmanlı yabancı okulları bir nankörlük, kahpelik örneğidir…
Osmanlıdaki Türkler yabancılar kadar haklara ve imkanlara sahip olmamıştır.. bu sebepten hem cahil hem de fakir ve çaresiz kalmışlardır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanlı_imparatorluğunda_eğitim
OSMANLININ YIKILMA DÖNEMİNDE YABANCI OKUL SAYISI VE ORANSAL ETKİLERİ
Yahudi Batı birlikteliği; 465 Amerikan, 83 İngiliz, 72 Fransız, 44 Rus, 24 İtalyan. Toplam: 688
Ermeni; 453 Batı birliği Ermenileri desteklemiş ve kullanmıştır, bu duruma göre 1146 okulda ayni eğitim yapılmıştır, bu eğitim yıkım eğitimidir. bu büyük güç Osmanlının faydasına hiçbir yatırım yapmamıştır.
Bulgar; 212
Alman birlikteliği; 7 Alman, 7 Avusturya. Toplam: 14 Alman birlikteliği Batı birlikteliğinin yanında oldukça küçük etkidir buna rağmen Osmanlının Batı taraftarları tarafından ayni tehlikede kabul edilmiştir, Almanlar Osmanlının faydasına yatırım yapan topluluktur.
Yunan; 3
İran; 3
1904 senesi itibarıyla Fransa Osmanlı Devleti’nde Fransızca (Yahudi Fransızca) eğitim yapan ve bünyesinde 62.336 öğrenci bulunduran çok sayıda okula yardım yapmaktaydı ve bunların 6.668’i İstanbul ve yöresinde yer alıyordu.
Bu tablo Osmanlıyı kimin yıktığı ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda kimin etkili olduğu görülmektedir.
1324 OSMANLI ERMENİLERİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin 1324 yılında Bursa’yı başkent yapmasının ardından Kütahya’daki Ermenilerin çoğunluğu ve Ermeni ruhani merkezleri Bursa’ya nakledildi. 1461’de II. Mehmed, Bursa’da bulunan Ermeni piskopos Hovagim ve Anadolu’daki bazı Ermenileri, devletin yeni başkenti İstanbul’a getirdi. Samatya’daki Sulu Manastır isimli kiliseyi Ermenilere veren II. Mehmed, yayınladığı bir fermanla İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve Hovagim’i patrik olarak tayin etti.
I. Selim’in 1514-1516’da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’yu fethetmesiyle buradaki Ermeniler de aynı cemaat bünyesine alınarak İstanbul Patrikliğine bağlandı.
XVII. yüzyıl için Polonyalı Simeon’un bazı gözlemleri de dikkat çekicidir. Ona göre;
“özellikle Adalardaki Rumlar Ermenilere iyi gözle bakmazlar ve onları gördüklerinde yere tükürüp köpek muamelesi yaparlar, Rumlar eskiden beri Ermeni düşmanıdırlar. Hatta zamanında patrikleri Müslümanlara müracaat ederek Rumların baskısından kendilerini kurtarmışlardır. İstanbul Rumların elinde bulunduğunda, Ermenilerin oraya yerleşmesi şöyle dursun, bezirgan/tüccar olarak bile hiçbir Ermeni şehre sokulmamıştır. Halbuki Türkler İstanbul’u alınca burada birçok Ermeni’yi iskan etmiş, onlara iki büyük kiliseyi vermiştir (Samatya’da Surp Georg ve Balat’ta Surp Hıreşdapapet). Ermenileri Rumlardan başka diğer Hıristiyanlar ve Müslümanlar severler. Hatta Türkler onlara çok iyi davranır, mesela Malatya’daki Türk ahali çok iyi ve insansever olduklarından Ermenilere çok itibar gösterir, onları İsevi, İsa kulu diye çağırır. Kayseri yöresindeki Ermeniler, Ermenice konuşamazlar, Türkçe konuşurlar. Ankara piskoposluğuna bağlı Ermeniler de aynı şekilde sadece Türkçe bilirler. Anadolu şehirlerine nispetle Suriye yöresindeki şehirlerde görev yapan idareci ve kadılar Ermenilere daha sert davranırlar”
(Andreasyan, 1964, s.83, 84, 89, 158, 163).
1326 YILINDA BAŞLAYAN OSMANLI – YAHUDİ İLİŞKİLERİ
Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey’in oğlu Orhan Bey 1326’da Bursa’yı fethettiği zaman, savaş sebebiyle şehirden kaçan Yahudiler, savaş sonunda geri döndüler. Orhan Bey ve kardeşi Alâeddin, sanayi, ticaret ve maliyede başarılı olduklarına inandıkları Yahudilere özel ilgi gösterince Şam ve Bizans’tan da birçok Yahudi bu topraklara göç etti. Yahudilerin din ve geleneklerini rahatça sürdürebilmek için kendilerine ait bir mahalle edinme arzusuna Orhan Bey sıcak bakınca bir Yahudi mahallesi kuruldu ve bu mahalle diğer Yahudi mahallelerine örnek teşkil etti. Yahudiler Bursa’nın yanı sıra ülkenin her yerinde mülk ve tarla sahibi olabiliyordu; bunun karşılığında, dinî görevi olan veya hükûmette çalışanlar dışındakiler “haraç” adı altında vergilerini ödüyorlardı.
1326’da Bursa, 1354’te Gelibolu, 1360’ta Ankara, 1361’de Edirne, 1422’de İzmir, 1430’da Selanik ve 1453’te İstanbul fethedilince, bu şehirlerdeki Yahudiler ülke genelindeki Yahudi nüfusunu da artırmış oldu. Edirne’deki Yeşiva (Yahudi din okulu), ülkenin her yerindeki Yahudi öğrenciler için bir eğitim ve kültür merkezi oluşturdu. II. Bayezid döneminde, 1492’de gerçekleşen Osmanlı topraklarına toplu Yahudi göçü dışında başka toplu göçler de gerçekleşmiştir. Örneğin 1376’da Macaristan’dan, 1394’te Fransa’dan, 15. yüzyılın başında Sicilya’dan, 1420’de Venedik’ten ve 1470’te Bavyera’dan kovulan veya kaçan Yahudiler, kurtuluşu Osmanlı topraklarına sığınmakta bulmuştur. Yahudiler 1326 itibarı ile Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuşlardır, Osmanlı Beyliğinin İmparatorluğa dönüşmesinde mali destekçidirler.. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkımında da ayni şekilde etkendirler..
1404 OSMANLI – TİMUR KARDEŞ ANKARA SAVAŞI
Ankara Savaşı, 28 Temmuz 1402 yılında Ankara/Çubuk bölgesinde Akkoyunlu hükümdarı Timur ile Osmanlı Devleti sultanı Yıldırım Beyazıt arasında olmuştur.
Kardeş savaşları Türk savaş tarihinin çok önemli sayfalarıdır, bu savaşların kazananı olmaz, bu savaşların kazananı Türk düşmanlarıdır.. Türk tarihinin üzücü kayıtlarında böyle savaşların olduğu önemli yıkım tarihlerini yazmaktadır.
1453 İSTANBULUN OSMANLI FETHİ VE BİR ÇAĞIN BAŞLANGICI
İstanbul’un Fethi, Kostantiniyye’nin Fethi veya Konstantinopolis’in Düşüşü, 6 Nisan 1453 – 29 Mayıs 1453 tarihleri arasında, 53 gün süren yoğun bir kuşatmanın sonucunda Osmanlı Devleti padişahı II. Mehmed komutasındaki Osmanlı ordusunun Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’u ele geçirmesidir. Olayın sonucunda 1058 yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu yıkılmış ve Osmanlı Devleti, bir imparatorluk hâline gelmiştir. Bu fetih, bazı tarihçiler tarafından Orta Çağ’ı sona erdirip Yeni Çağ’ı başlatan olay olarak kabul edilir.
İKİ ÇAĞIN ATLADIĞI İSTANBUL FETHİNİN DÜNYA ETKİLERİ
1. DÜNYADA KALE ŞEHİRLER ÇAĞI SONA ERMİŞTİR..
Bilinen ve “kabul edilen dünya etki”sidir, bu hareket kimin işine gelebilir, kale şehirler küçük toplulukların savunma alanlarıdır, bu sayede varlıklarını sürdürmektedir, Bizans’ın 1100 yıl ayakta kalışının önemli nedeni de budur, özellikle önemli ticari noktaların kale şehirler ile kontrol edilmesi ticaret milletleri için istenmeyen durumdur, dünyanın bilinen ticaret milleti Yahudilerdir, Yahudiler hem kara hem deniz ticaretini ellerinde bulunduran millettir.
2. BİZANSIN MİRASI TÜRK-OSMANLILARIN HİMAYESİNDE EŞİT TAKSİM EDİLMİŞTİR… TEK DÜNYA YÖNETİMİNE KAPI AÇILMIŞTIR.
Göz ardı edilen “Dünyayı ele geçirme ve tek devlet haline getirme hareketinin öncül etkisi”dir..
Bizans-İstanbul dünyanın başkenti olmuş ve bütün halklar Osmanlı devletince koruma altına alınmıştır ve bu fetihten hepsi payını almıştır.
Günümüzdeki tek dünya yönetiminin Osmanlı’dan güç alarak önce Avrupa’da sonra Amerika’da ve en son dünyadaki tek devlet yönetim hareketinin öncü hareketi bu harekettir, İstanbuldaki Bizans yönetimi yok edildikten sonra İstanbul dünya başkenti olmuş ve akabinde önce Fransa, sonra İngiltere ve ardından Amerika kontrol altına alınmış ve günümüzde tüm dünyadaki Tek Dünya Yönetimi etkisini oluşturmuştur.
1453 İSTANBUL RUM ORTADOKS PATRİKHANESİ VE OSMANLI RUMLARI
Osmanlı Rumları Osmanlı Devletinde yaşayan Rumlara verilen isimdir. Kuruluşundan itibaren pek çok Rum topluluğu Osmanlı sınırları içindeki İç Anadolu (Kapadokya), Ege ve Karadeniz bölgelerinde yaşamıştır ve devletin son dönemlerine kadar önemli rol oynamışlardır. Bugün büyük çoğunluğu Rum Kırımı ve Mübadele’den dolayı Yunanistan’da yaşamaktadır. Din olarak Ortodoks ve çok küçük bir azınlık Katolik Hristiyan’dı. Osmanlı devletinde millet sistemi altında yönetilmişler ve 1453’ten sonra başlarında İstanbul Patriği bulunmuştur. Topluca bulundukları bölgeler şimdiki Yunanistan, Kıbrıs, Trakya, Marmara denizi adaları ve kıyıları, Kapadokya, Karadeniz Bölgesi ve Ege denizi kıyılarıdır.
1453 yılında İstanbul’un Fethi’nden sonra, gayrimüslim olan toplumların yaşayışına dair düzenlemeler, Fatih Sultan Mehmet’in çıkardığı fermana bağlanmış, böylece Fener Rum Patrikhanesi de denilen Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin yasal statüsü süreklilik kazanmıştır. Fermanın içeriği ise şöyledir:
“Kimse, Patrike tahakküm etmesin, kim olursa olsun hiçbir kimse kendine ilişmesin, kendi ve maiyetinde bulunan papazlar her türlü hizmetten ebediyen muaf olsunlar, kiliseleri camiye tahvil edilmeyecektir. İzdivaç ve defin işleri, sair âdet ve işleri Rum adetlerine göre eskisi gibi yapılacaktır.”
II. Mehmed’in çıkardığı fermanla statüsü saptanan Rum Ortodoks patrikleri, cemaatin evlenme, cenaze gibi adetlerini özgürce uygulayabilmesini denetliyorlardı. Patrik, bir vezir statüsünde kabul edilir, kendine divanda yer verilirdi. Maiyetindeki diğer yöneticiler ile birlikte her türlü hizmet ve vergiden muaftı. Rum cemaatine dair konuların görüşüldüğü meclise başkanlık eden patrik, hukuki ve cezai işlerde tam yetkili idi. Böylece patrik, Rum Ortodoks toplumunun tartışmasız lideri olarak, Bizans dönemindeki haklarından fazlasına kavuşmuştu.
1517 OSMANLI MEMLÜK KARDEŞ SAVAŞI VE TÜRK HAKİMİYETİNİN AFRİKADA SONA ERMESİ VE OSMANLI İSLAM HALİFELİĞİNİN BAŞLANGICI..
16. yüzyılın başlarında, 1517 yılında, Osmanlı Devleti padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethedip Memlûk Devleti’ne son vermesiyle birlikte halifelik makamı İstanbul’a, Osmanlı Hanedanı’na geçmiştir ve dört asır aradan sonra, 3 Mart 1924 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır. Memlülker’in Mısırdaki hakimiyetlerinin sona ermesinden sonra bölgede Osmanlı hakimiyeti başlamış bu süreç ile birlikte Avrupalıların Afrika’yı sömürge yapma çalışmaları başlamıştır, Osmanlı ile Avrupalılar arasındaki savaşlar sonunda Afrika’nın yönetimi Türklerin elinden gitmiştir.
1534-1656 OSMANLI DEVLETİNDE KADINLAR SALTANATI
Özellikle oğullarının ve torununun küçük yaşta olduğu dönemlerde naiplik görevini üstlenerek devleti bizzat yönetmiştir.
Bu dönem Osmanlı İmparatorluğunun duraklama ve çöküşünü hazırlama dönemidir, her nasıl oluyor ise padişahlar ölüyor, yerlerine yabancı gelinler saltanat oluşturuyordu, bu dönemde her türlü entrikalar ve öldürülmeler yaşandı, Osmanlı maliyesi çökeltildi, ve bir daha kendini toparlayamıyacağı dönem oluştu…
Ancak kadınlar saltanatı zirveye ulaştıktan kısa süre sonra Kösem Sultan’ın öldürülmesiyle sona ermiş, dönemin Valide Sultanı Turhan Sultan eline geçirdiği gücü kullanmayarak geri plana çekilmeye karar vermiş, 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazam olmasını destekleyerek yönetimi diğer devlet adamlarına bırakmıştır.
Osmanlı tarihinin kadın sultanları dönemi:
1. Hürrem Sultan – Roxelana (1534–1558)
2. Mihrimah Sultan -Hürrem Sultan’ın kızı (1558–1578)
3. Nurbanu Sultan – Nicolò Venier ve Violante Baffo (1566–1583)
4. Safiye Sultan – Arnavut (1583–1603)
5. Handan Sultan – Helen (1603–1606)
6. Mahpeyker Kösem Sultan – Rum (1623–1651)
7. Turhan Hatice Sultan – Rus (1651–1656)
AVRUPA “VAHŞİ BATI”NIN MEDENİLEŞTİRME HAREKETLERİ SÖMÜRGECİLİK
Medenileştirme misyonu (Fransızca : Mission Civilisatrice), özellikle 15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan dönemde yerli halkların Batılılaşmasını kolaylaştırmayı amaçlayan askeri müdahale ve sömürgeleştirme için siyasi bir gerekçedir. Batı kültürünün bir ilkesi olarak bu terim, 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortalarına kadar Fransız sömürgeciliğini meşrulaştırmada en belirgin şekilde kullanıldı. Uygarlaştırma misyonu, diğer kolonilerin yanı sıra Fransız Cezayir, Fransız Batı Afrika, Fransız Çinhindi, Portekiz Angola ve Portekiz Ginesi, Portekiz Mozambik ve Portekiz Timor’un sömürgeleştirilmesinin kültürel gerekçesiydi.
Uygarlaştırma misyonu aynı zamanda İngiliz ve Amerikan sömürgeciliğinin popüler bir gerekçesiydi.
Rus İmparatorluğu’nda aynı zamanda Rusya’nın Orta Asya’yı fethi ve o bölgenin Ruslaştırılmasıyla da ilişkilendirildi.
Batılı sömürge güçleri, Hıristiyan uluslar olarak, doğunun Batı medeniyetini kafir gördükleri için, Batılılar ilkel kültürler olarak algıladıkları yerlere medeniyet yayma görevine sahip olduklarını iddia ettiler.
1660 İNGİLİZ KIRALİYET CEMİYETİ
Boyle, 1646 ve 1647 tarihli mektuplarında “bizim görünmez kolejimiz”den söz eder. Royal Society (Asil Toplum) , Kraliyet Cemiyeti, resmi olarak Londra Kraliyet Doğal Bilgiyi Geliştirme Cemiyeti, bilgili bir topluluk ve Birleşik Krallık’ın ulusal bilimler akademisidir. 28 Kasım 1660’da kurulan bu akademi, Kral II. Charles tarafından Kraliyet Cemiyeti olarak kraliyet imtiyazına layık görülmüştür ve dünyadaki sürekli olarak varlığını sürdüren en eski bilim akademisidir, İngiliz Lordları’nın çocuklarının, sömürgeciliği geliştirmesi ve yönetmesi eğitimi için kurulmuştur.
1717 NİZAMI CEDİT – ATA NİZAMI, (YENİ DÜZEN ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR)
Nizâm-ı Cedîd Ordusu, Osmanlı Devleti’nde III.Selim tarafından Nizâm-ı Cedîd (Yeni Düzen) faaliyetleri ile kurulan ordudur. Bu ordunun temeli 1717 yılında İstanbul’a gelen Fransız subayı De Rochefort’un, sadaret kayslahat projesinin tercümesinde, yapılacak askerî yeniliğe Nizâm-ı Cedîd denmiştir. Bu ordu Yeniçeri ocağının çıkardığı Kabakçı Mustafa İsyanı sonucu ortadan kaldırılmıştır.
1720 OSMANLI’DA BİR YIKIM TEŞKİLATI MASONLUK
FRANSA’YA ELÇİ OLARAK GÖNDERİLEN Yirmisekiz Mehmet Çelebi Fransa’da geçen günlerinde çok miktarda Fransız kadının kendilerine eşlik ettiğini-yanlarına bulundurulduğu’nu bildirmiştir, bu durum Osmanlı elçisini çok etkilemiştir.
Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin OĞLU Sait Çelebi ilk Türk masondur.
1721 İLK OSMANLI MASON LOCASI
Bu tarihten sonra Osmanlı yönetiminde Masonluk yayılmıştır, Osmanlıdaki masonluğun başlangıcı 1721 olarak bilinmektedir, ilk tekke muhtemelen 1721 yılında İstanbul’da Levantenler tarafından kurulmuştur . Osmanlı topraklarında Masonluğun gelişimi incelendiğinde Londra’daki 1717 YILINDA ilk büyük locanın kuruluşundan sadece dört yıl sonra, 1721 yılında Fransız Masonlarının İstanbul’da bir loca kurdukları görülür.
1770 DÜNYANIN MERKEZİ İSTANBUL’DAN FRANSA’YA GİDEN BİLİM MERKEZİ
Paris Gözlemevi, Fransa’nın en önde gelen astronomik gözlemevidir ve dünyanın en büyük astronomi merkezlerinden biridir. Tarihi binası, Paris’in merkezindeki Sen Nehri’nin kenarındadır, ancak personelin çoğu Paris’in güneybatısında bir banliyö olan Meudon’daki bir uydu kampüste çalışır. Paris Gözlemevi 1667’de kuruldu. İnşaat 1770’lerin başlarında tamamlandı. Gözlemevinin açılışı Kraliyet Bilimler Akademisi’nin kurulması ve bilime kaynak ayrılmasına ilgi olan bir döneme denk geldi. Bu dönemde Kral XIV. Louis’nin Maliye Bakanı, genel olarak astronomi, deniz seyrüseferi ve bilim anlayışını artırmak için bir “bilimsel merkez” organize etmekteydi. Bu tarihten sonra Fransızca dünyanın ticaret dili kabul edilmiş ve Fransa dünyanın ticaret merkezi olmuştur.
Bu merkezden önce dünyanın merkezi “İstanbul Million Taşı” olarak tanımlanırdı..
1774 RUS-OSMANLI KÜÇÜKKAYNARCA ANTLAŞMASI
21 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca’da (Bulgaristan) Rus İmparatorluğu arasında imzalanan bir barış antlaşmasıydı. ve Osmanlı İmparatorluğu , 1768-74 Rus-Türk Savaşı’nı Rusya’ya birçok taviz vererek sona erdirdi. Rusya’ya verilen tavizler yalnızca bölgesel değildir; Yalnızca Romanya ve Kırım Hanlığı’nın (Kırım değil) toprakları devredilmekle kalmıyor, aynı zamanda Rusya, kendisini Rum Ortodoks Osmanlı cemaatinin koruyucusu olarak öne sürerek İstanbul’da bir Rum Ortodoks Kilisesi inşa etme hakkını da elde ediyor.
1785 “AMERİKA’YI VERGİYE BAĞLAYAN DÜNYANIN TEK ÜLKESİ” KARAMANLI HANEDANI
25 Temmuz 1785’te, ABD bandıralı Boston Limanı’na bağlı Kaptan Isaac Stevens’in idaresindeki Maria ve Philadelphia Limanı’na bağlı Kaptan O’Brien idaresindeki Dauphin ele geçiriliyor ve Kaptanlar esir ediliyor. 1787’ de ise 100 kadar Amerikalı denizcisini kurtarmak için 4000 dolar fidye vermek zorunda kalıyor ve bunu 1794 Ekim’inde 11 ABD gemisi, 119 kişilik mürettebatla esir alınması izliyor.
5 Eylül 1795 tarihinde imzalanan ve 7 Mart 1796’da Amerikan Kongresi tarafından onaylanan 22 maddelik Dostluk ve Barış Anlaşması’na göre Cezayir’de bulunan esirler adına 642.500 doları ve her sene 12.000 Cezayir Altını karşılığı vergisi 21.600 doların yanı sıra 36 topa sahip bir adet de savaş gemisini vermek oluyor ve bundan sonra esir düştükleri taktirde kişi başına 4000 dolar para ödemeyi kabul ediyor.
ABD’nin şu ana kadar ilk yabancı bir dille imzaladığı Dili Türkçe olan 22 maddelik bir anlaşmayla yabanci bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesi
Karamanlı Hanedanı 1711-1835 Amerika’yı vergiye bağlayan dünyanın tek ülkesidir.
1788 AMERİKAN BAŞKANLIK SİSTEMİ TARİHİNİN BAŞLANGICI
1788-1789 ABD başkanlık seçimleri, Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki ve dünyadaki ilk başkanlık seçimi. Seçimlerde George Washington ilk ABD başkanı olmuştur. Henüz bir siyasi parti olmamasına rağmen federalist-yetkileri merkezi ve yerel hükümet arasında bölen görüşü savunan ve bu görüşe karşı çıkan adaylar ikiye bölünmüştür, Amerika’nın destekçisi İngiltere’dir.
E pluribus unum (Çokluktan birliğe), Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk resmi sloganlarından biridir. Latince olan bu slogan çoktan tek anlamına gelir. Başlangıçta bu slogan ABD’yi ilk oluşturan On Üç Koloni’nin birliği anlamında kullanılmıştı.
Başkanlık sistemi eyaletler yönetim sistemidir, eyaletlere bölünmüş Amerika devletinin adı AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ olarak tanımlanır, başkanlık sisteminde başkan “Türk kağan” sisteminin aynisidir.
1789 AVRUPA’DA FRANSIZ İHTİLALİ
1789 Yılında Fransa’da ihtilal yapılmış ve bu ihtilalin en önemli sonucu Yahudi halklarına verilen imtiyazlardır, bu imtiyazlar sonunda Osmanlı’da bulunan zengin Yahudiler Fransa’ya göç etmişler ve Fransa’yı ekonomi ve dünyanın yönetim merkezi haline getirmişlerdir.
1792 KUZEY COĞRAFYASI VE RUS-OSMANLI SAVAŞLARI OSMANLI’NIN GERİLEME DÖNEMİNİ BAŞLATMIŞTIR
Osmanlı İmparatorluğu İstanbul merkezli bir İmparatorluktur, kuzeyinde aşılması zor olan Karadeniz ve Karadeniz’in her iki yanında Kafkas Dağları ve Balkan Dağları Osmanlı’nın Kuzey sınırlarını oluşturmuştur, bu coğrafi yapı Rusya’nın Kuzey bölgesinde kolay hakimiyet oluşturmasını sağlamıştır, özellikle İstanbul’a uzak olan Anadolu’nun dağlar ile çevrili doğusu Osmanlı için sınır oluşturmuştur.
Osmanlı’nın en yıkıcı savaşları Rusya ile yaptığı savaşlar olmuştur, bu savaşlar coğrafyanın yapısı nedeniyle Rusya’nın kazancına Osmanlı’nın ise zararına sebep olmuştur.
Avrupa’daki güçlenme ile oluşan güç dengeleri Osmanlı aleyhine gelişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu dağılma dönemi, Rus İmparatorluğu ile Yaş Antlaşması’nın imzalandığı 1792 yılından, saltanatın kaldırılarak devletin lağvedildiği 1922 yılına kadar sürer. Bu savaşlar Osmanlı maliyesinin zayıflamasına sebep olur ve Osmanlı Yahudi bankerlerden borç almak zorunda kalır.
Bu dönemde Yahudi bankerler Rusya’ya silah temin etmiş Osmanlı’ya borç para vermişlerdir, Osmanlı borçlanarak gerileme dönemine girdiğinde Avrupa’nın etkisinde kalmıştır.
1809 İNGİLTERE-OSMANLI GİZLİ ÇANAKKALE BOĞAZLAR ANLAŞMASI
Çanakkale Boğazı Antlaşması ( Çanakkale Barış, Ticaret ve Gizli İttifak Antlaşması, Çanak Antlaşması, Çanak Antlaşması veya Türkçe: Kale-i Sultaniye Antlaşması olarak da bilinir ) Osmanlı İmparatorluğu ile Büyük Britanya arasında 5. Ocak 1809 Çanak, Osmanlı İmparatorluğu. Antlaşma İngiliz-Türk Savaşı’nı sona erdirdi. Babıali (Osmanlı hükümeti), imparatorluktaki İngilizlerin kapsamlı ticari ve hukuki ayrıcalıklarını yeniden sağladı. İngiltere, hem kendi filosuyla hem de Konstantinopolis’e silah tedarikiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlüğünü Fransız tehdidine karşı koruyacağına söz verdi. Anlaşma, hiçbir güçten savaş gemisinin Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı’na girmemesi ilkesini doğruluyordu . Antlaşma , diğer büyük güçlerin kendilerini aynı ilkeye adadıkları 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi’nin öncüsüydü.
RUSYA – İNGİLTERE İTTİFAKI “İYİ OYUN”
Büyük Oyun, 19. yüzyıl İngiliz ve Rus imparatorlukları arasında Orta Asya’da, özellikle de Afganistan, İran ve Tibet’te nüfuz konusunda yaşanan bir rekabetti . İki sömürge imparatorluğu, Orta ve Güney Asya’daki toprakları ele geçirmek ve yeniden tanımlamak için askeri müdahalelerden ve diplomatik müzakerelerden yararlandı . Rusya Türkistan’ı fethetti ve İngiltere genişleyerek İngiliz sömürgesi Hindistan’ın sınırlarını belirledi. 20. yüzyılın başlarında, Hazar Denizi kıyısından Doğu Himalayalara kadar bir dizi bağımsız devlet, kabile ve monarşi, iki imparatorluğun himayesi ve toprakları haline getirildi.
1820 İNGİLİZ-ARAP ORTAKLIĞI OSMANLIYI YIKIM TEŞKİLATI “AL NAHDA”
Arap dünyasının Osmanlı devletine baş kaldırışını organize eden teşkilat 1820’lerde, Kavalalı Mehmet Ali, Mısırlı öğrencilerin ilk eğitim “misyonunu” Avrupa’ya gönderdi. Bu temas, “Nahda” olarak bilinen Arap edebi Rönesansı’nın şafağı olarak kabul edilen literatürle sonuçlandı .
Rifa’a el Tahtawi , sosyoloji ve tarihten askeri teknolojiye kadar uzanan konularda Fransızca’dan Arapça’ya çevirileri denetledi ve bu çeviriler Yunanca’dan Arapça’ya, ikinci büyük çeviri hareketi olarak kabul edildi. Çeşitli Arap siyasi partiler ve hareketleri “al-Nahda” olarak isimlendirilmiştir.
1830 AMERİKA-OSMANLI İLİŞKİLER TARİHİ BAŞLANGICI
Mayıs 1830 tarihli “Seyri Sefain ve İcrayı Ticarete Dair” bir “Muahede-i. Hümayun” antlaşması ile resmî olarak başlamıştır
Anadolu’da Amerika-Osmanlı ilişkileri bu dönemde başlar, Karamanlı Hanedanı’nın elinden kurtarılan Amerikan deniz gücü sonrası 1830 yılında Osmanlı – Amerika silah ticaret antlaşması “Seyr ü sefâin ve İcra – yı Ticarete Dair bir Muahede- i Hümâyun” (En ziyade müsaadeye mazhar millet) antlaşması yapılır..
1831 OSMANLI’NIN MISIR PAŞASININ OSMANLIYLA OSMANLI-MISIR SAVAŞI
Belki de bir devletin paşasının devletine orduyla saldırdığı ilk savaştır.
1831-1833 Osmanlı-Mısır Savaşı, Birinci Osmanlı-Mısır Savaşı ya da İlk Suriye Savaşı, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne karşı Filistin, Lübnan, Suriye ve Anadolu’ya düzenlediği seferdir.
1833 Kütahya Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya Mısır ve Kandiye (Girit) valiliklerinin yanı sıra Şam (Suriye) valiliği verilecekti. Oğlu Kavalalı İbrahim Paşa’ya ise Cidde (Hicaz) valiliği ve Adana muhassıllığı (vergi toplama hakkı) verilecekti. Mısır kuvvetleri Anadolu’dan çekilecek ama Kavalalıların vali olduğu bölgelerde bulundurulabileceklerdi.
1833 RUSYA-OSMANLI HÜNKAR İSKELESİ ANTLAŞMASI
Hünkâr İskelesi Antlaşması ( bir zamanlar yaygın olarak Unkiar Skelessi olarak yazılır ve “Kraliyet İskelesi” veya “Sultan İskelesi Antlaşması” olarak çevrilir), Rus İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 8 Temmuz 1833’te imzalanan bir antlaşmaydı . Aynı yıl Rusya’nın Mehmed Ali’ye askeri yardımı. Anlaşma, iki güç arasında bir ittifakın yanı sıra, Rusların talep etmesi halinde Osmanlıların Çanakkale Boğazı’nı herhangi bir yabancı savaş gemisine kapatacağı garantisini de beraberinde getiriyordu. Antlaşmanın şartları Avrupa’nın diğer büyük güçlerini endişelendirdiğinden , antlaşma Osmanlı Devleti’nin özellikle İngiltere ve İrlanda ile olan dış ilişkileri açısından önemli sonuçlar doğuracaktı.
1839 YENİ BİR DEVLET OSMANLI 1. TANZİMAT DÖNEMİ, OSMANLI’NIN YIKILMA BAŞLANGICI
Tanzimât, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1839 yılında Tanzimât Fermânı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifi’nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük anlamı “düzenlemeler, reformlar” demektir. Batı dillerinde genellikle Osmanlı Reformu (İng: the Ottoman Reform) deyimi kullanılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bayrağı o yenilenme hareketinde oluşturulmuştur.
1847 OSMANLININ İLK BANKASI BANK-I DER SAADET
Bank-ı Der Saadet, 1847 yılında İstanbul’da Galata bankerlerince kurulan ilk Osmanlı bankasıdır. Daha sonra yerine Osmanlı Bankası kurulmuştur. İlk olarak 1847 yılında Galata bankerleri tarafından İstanbul’da kuruldu. Bankanın açılışına Osmanlı hükûmeti izin vermek zorunda kaldı. Bankanın ilk adı İstanbul Bankası anlamında Banque de Constantinople (Bank-ı Der saadet) olmuştur. (Der Saadet, İstanbul’un eski adıdır.) Düşük bir sermaye ile bankacılık hayatına başladı. Sermayesi düşük olsa bile itibarı yüksekti. Bankanın kabul ettiği poliçeler Avrupa ülkelerinde de kabul ediliyordu. Bank-ı Der Saadet, yabancı ülkelere kabul edilen poliçeleri yüzünden olan kısa vadeli borcunu ödeyemediği için 1852 yılında kapatıldı. Daha sonra yerine Osmanlı Bankası adı altında bir banka kuruldu.(1856) Osmanlı tarihinde ilk açılan banka olması özelliği büyük önem taşıyan Bank-ı Der Saadet, ilk önce İngiliz sermayesi sonra Fransız sermayesiyle yoluna devam etmiştir.
1856 OSMANLININ AVRUPAYA TESLİMİ, ABDULMECİT ISLAHAT FERMANI
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde devletin yıkılmaktan kurtarılması amacıyla; siyasi kuruluşlar, kişi hakları ve yeni kurumların kurulması konularında yapılması tasarlanan köklü değişiklikler için 18 Şubat 1856 yılında Sultan Abdülmecid zamanında yayımlanan fermandır.
Bu fermanın amacı, millet sistemini kaldırarak bütün din topluluklarının eşit vatandaşlık hakları sağlayarak Müslüman ve gayrimüslim Osmanlı tebaası arasında tam bir eşitlik sağlamaktır. Böylece Millet-i Rûm haricinde gayrimüslimlere de devlet kademelerine memur olma yolu açılmıştır.
Islahat Fermanı ile gayrimüslimler kendi meclislerini oluşturarak kendi meselelerini (ağırlıklı olarak yönetimsel ve dinsel) yönetmiş ve o konularda kararlar alabilmişlerdir. Aldıkları kararlar da (Rum Patrikliği Nizâmâtı, 1862, Ermeni Patrikliği Nizâmâtı, 1863 ve Hahamhâne Nizâmâtı, 1865) Batı tarafından anayasa olarak anılmıştır. Nizamnâme-i Millet-i Ermeniyân (Ազգային սահմանադրութիւն Azgayin sahmanadrutyun) yazarlarından Krikor Odyan daha sonra Kanun-i Esasi oluşturma komisyonunda danışmanlık yapmıştır.
Bu imtiyazlar sayesinde Osmanlı topraklarına giren yabancı sermaye ve yatırım, sahip olduğu imkân ve güçle yerli sanayiyi büyük ölçüde öldürmüştür. Böylece Osmanlı Devleti yarı sömürge bir devlet hâline gelmiş, bütün ekonomisi ve zengin kaynakları Batılı devletlerin eline geçmiştir.
1856 GALATA YAHUDİ BANKERLERİNİN KURDUĞU “OSMANLI BANKASI”
Osmanlı Bankası, 1856’da kurulan İngiliz sermayeli Bank-ı Osmani (Ottoman Bank- Banque Impériale Ottomane BIO) ile 1862 istikrazını üstlenen Fransız mali grubu Banque de Paris et des Pays-Bas ortaklığıyla, 1863’te İstanbul’da Bank-ı Osmanî-i Şahane adıyla kurulan bankadır.
İngiliz grup, Osmanlı Hükümeti’nin prensip kabulü ile “”24 Mayıs 1856’da İngiltere Kraliçesi Victoria’dan kuruluş iznini (Royal Charter) almıştır””
1863’te İstanbul’da Bank-ı Osmani-i Şahane; Bank-ı Osmani-i Şahane, 4 Şubat 1863’te Bank-ı Dersaadet’in kurucuları “”””Galata bankerlerinden Rothschildler”””” tarafından Sultan Abdülaziz ile anlaşılarak Osmanlı Bankası’nın yerine kurulmuştur.
1863 ile 1925 arasındaki altın çağında banka, Fransızca adı olan Banque İmpériale Ottomane (BIO) kullanılarak anılıyordu. Çünkü Fransızca, dönemin uluslararası diliydi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun pek çok dili arasında özellikle iş dünyasında öne çıkıyordu. Türkiye’de 1925’ten sonra banka giderek Türkçe “Osmanlı Bankası” adı altında faaliyet göstermeye başladı.
Banka’nın açılış sermayesinin tamamı %100= 135.000 hisse ve oluşan hisselerin ülkeler olarak hakları şöyle;
80.000’i İngiliz grubu (İngilizlere ait)
50.000’i Baron Jean-Henri Hottinguer’in liderliğindeki Fransız grubu tarafından (Fransızlara ait)
5.000’i ise Osmanlılara tahsis edilmiş olmak üzere (Osmanlılara ait)
1860 AVRUPADA VE BALKANLARDAKİ MİLLİYETÇİ AKIMLAR İÇİN ABDÜLAZİZ FERMANI
.Avrupalı devletlerin Fransız İhtilali’nin yaymış olduğu milliyetçilik akımlarından etkilenerek Balkanlar’da isyanlar çıkarmakta olan gayrimüslim azınlıkları ülkeye bağlamayı amaçlamaktadır ve dolayısıyla amaçlanan hedeflerden biri de Avrupalı devletlerin bunları bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasını önlemektir. Ferman, bir Osmanlı toplumu oluşturmayı amaçlar. Irk, dil, din vb. ayrımı yapmaksızın bir Osmanlı milleti oluşturmayı amaçlar ki 19. yüzyılda devletin kötü gidişâtını durdurmak amacıyla ortaya çıkan fikir akımlarından Osmanlıcılık kapsamındadır, Atatürkün “Balkan Paktı” bu başarısızlığın başarıya ulaşmasıdır.
1860 ALLİANCE İSRAELİTE UNİVERSELLE
Evrensel İsrail İttifakı; Örgütün sloganı, Yahudi haham Emri Kol Yisrael Arevim ze Laze’dir ( כל ישראל ערבים זה לזה ), Fransızca’ya tous les israélites sont solidaires les uns des autres ( çeviri: ”tüm Yahudiler birbirinden sorumludur” ) olarak çevrilmiştir. 19. ve 20. yüzyılın başlarında “Yahudi çocuklar için Fransızca dil okulları kurulduğu belirtiliyor”.
Bu tarihte dünyadaki Yahudilerin çoğunluk nüfusu Osmanlı Devletindedir, Osmanlı Devleti ayni zamanda Avrupa’dan kovulan Yahudilerin sığınma ve yerleşim yeridir, Fransızca Yahudi okulları Osmanlı’da açılmıştır ve bu tarihten sonra Fransız Okulları Osmanlı devletinde ekol olmuştur, devlet üst kademesindeki aileler çocuklarını bu okullara göndermiş ve sonraki yıllarda bu öğrenciler Osmanlı Devletinde devlet yöneticileri olmuşlardır, .
1863 MEMLEKET SANDIKLARINDAN ZİRAAT BANKASI’NA
Memleket Sandıkları ya da Memleket Sandığı, yüksek faiz ve tefecilik anlayışına karşı Mithat Paşa tarafından oluşturulan ve Ziraat Bankası’nın temeli olan sistem. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kooperatif sistemidir fakat modern bir kooperatif değildir. Çiftçilerin dayanışma ve ekonomik birliktelikleri esasına dayanır. Avrupa kooperatiflerinden farklı ve özgün bir yapıdadır.
İlk olarak Ahmed Şefik Midhat Paşa, 1863 yılında Pirot kasabasında kurduğu ilk Memleket Sandıkları oluştururken Türk gelenekleri arasında zaten var olan ve karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan imece geleneğinden esinlenmiş ve 1867 yılında “Memleket Sandıkları Nizamnamesi”‘nin yürürlüğe girmesiyle Osmanlı Devleti’nin her yanında sandıklar faaliyete başlamış ve uzun yıllar başarıyla hizmet vermiştir. 15 Ağustos 1888 tarihinde ise Menafi Sandıkları’nın yerine işlevlerini üstlenecek modern finans kuruluşu olarak Ziraat Bankası resmen kurulmuş, o tarihte faaliyette bulunan Menafi Sandıkları da Banka şubelerine dönüştürülerek faaliyete başlamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti , Kurtuluş Savaşı’ndaki zaferin ardından 10 Mart 1924’te BIO ile bir anlaşma imzalayarak Ankara’daki yeni Cumhuriyet hükümetinin yanı sıra iki bankacılık şampiyonu Ziraat Bankası ve yeni kurulan bankaya kredi sağladı. İş Bankası’nı kurdu.
1876 KANUNİ ESASİ
Kânûn-ı Esâsî (Osmanlı Türkçesi: قانون اساسى) veya 1876 Anayasası, Kânûn-ı Esâsî çeviri olarak “temel kanun” ya da “anayasa” anlamına gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve son anayasasıdır. 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamid tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 II. Meşrutiyet’in İlanı sonucunda yeniden yürürlüğe girmiştir. 1921 Anayasası’nın (Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu) kabul edildiği 20 Ocak 1921 tarihi ile 1924 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği 24 Mayıs 1924 tarihi arasında ise kısmen yürürlükte kalmıştır.
1881 YABANCILARIN OSMANLI DEVLETİ İÇERSİNDEKİ EN BÜYÜK SİYASİ YAPISI “DOĞU ÇEMBERİ” KETUM EVİ
Çember; sarılmış dış yüzey; daire için dairenin dış çizgisi, diğer tanımlarında ise bir varlığın sarılması olarak tanımlanır, burada Batının Doğuyu sararak çembere alması tanımıdır..
Cercle d’Orient-Doğu Çemberi 1 Aralık 1881’de başlanan girişimlerin ve 90 kadar üye adayının sağlanmış olmasının ardından, 5 Mart 1882’de, Birleşik Krallık’ın İstanbul’daki büyükelçiliğinde görevli Alfred Sandison’ın elçilikteki odasında Sandison’ın başkanlığında toplanan 30 kişi, Beyoğlu’nda yeni bir kulüp kurmak için ketum bir bir toplantı gerçekleştirdi (İngilteredeki Catham Hause- Ketum Ev benzeri).
1882 yılında, Birleşik Krallık’ın İstanbul’daki büyükelçiliğinde görevli Alfred Sandison’ın girişimleriyle yönetici, “diplomat ve iş insanlarından oluşan” 30 kurucu üye tarafından Cercle a’Pera adıyla Beyoğlu’nda kurulan resmî dili Fransızca olan, çoğunluğu Osmanlı tebaasına mensup olmayan kişilerin katıldığı kulüp adı ile oluşmuş topluluk oluşturuldu.
Toplantıda; Sandison, Graziani, Wrench, Mavrogordato, Testa, Collobiano, Vigoureux, Wallace ve Bertrand’dan meydana gelen 9 kişilik bir hazırlık komitesi oluşturularak Cercle a’Pera isimli kulübün kuruluşu gerçekleştirildi.
Komitenin seçilmesi sonrasında dernek binası için arama girişimlerine başlanıldı ve Abraham Paşa’nın (Abraham Paşa 1833-1918), Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır Hidivliği arasında önemli rol oynamış bir Ermeni veziridir.) İstiklal Caddesi’nde bulunan arsasına yapılacak binaya yerleşilmesi kararlaştırıldı. Binanın yapımı tamamlanana kadar, Temmuz 1882’den itibaren Hôtel d’Angleterre’nin tahsis ettiği salonlar kullanılmaya başlandı. Alexandre Vallaury’nin tasarladığı bina, 5 Aralık 1883’te gerçekleştirilen açılış töreniyle hizmete girdi ve binanın bir kısmı kulüp tarafından kiralanarak kullanılmaya başlandı.
Her yıl 1 Kasım’da faaliyete geçen kulüp, 30 Mayıs’ta faaliyetlerini durdurmaktaydı. Bir başkan, iki başkan yardımcısı ve dokuz yardımcı üyenin oluşturduğu bir komite tarafından yönetilen kulübün bu komitesi, üyeler arasında yapılacak gizli seçimle belirlenmekteydi. Kulübün resmî dili ise Fransızcaydı.
Bu çember yabancı okullar ile başlatılan çemberdir, yabancı okullar Osmanlı devlet yönetimini oluşturmuştur.
1889 YIKILMAYI ÖNLEME İTTİHAT VE TERAKKİ – BİRLİK VE İLERLEME, SİVİL MİLLİ TEŞKİLATI
İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlıca: اتحاد و ترقى جمعيتی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Cemʿiyeti; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Derneği),
21 Mayıs 1889’da Askeri Tıbbiye Mektebi’nde İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adlı gizli bir örgüt olarak kuruldu. Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alacak örgüt, aynı devirde kurulmuş irili ufaklı diğer pek çok örgütle birleşerek Osmanlı coğrafyasında dönemin en güçlü teşkilatı haline geldi, sonraları İttihat ve Terakki Fırkası (Osmanlıca: اتحاد و ترقى فرقه سی, romanize: İttiḥād ve Teraḳḳī Fırḳası; güncel Türkçe: Birlik ve İlerleme Partisi), 1908-1918 yılları arasında faaliyet gösteren siyasal hareket ve siyasi partidir.
1896 yılında Punch dergisinin yayımladığı karikatür. Sultan II. Abdülhamid, dünyanın büyük güçleri olan Amerika, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı’yı bir şirkete dönüştürmeye karar vermelerine dair bir broşüre bakıyor. Karikatür, Osmanlı’nın Avrupalı güçlerin oyuncağı hâline geldiğini anlatmaktadır, karikatür tek sayfalık bir kitaptır, bir kitapta anlatılanı bir sayfada anlatır, Avrupalı bu ülkeler Osmanlı’ya “Semiz ördek” tanımını kullanmaktadırlar, soyulması gereken av tanımı kullanılmıştır. Osmanlı bilim teknolojide çok geri kalmıştır, bu nedenle Osmanlının demiryolları ve trenleri, gelişmiş gemileri ve motorlu taşıtları Avrupalı üreticilerden temin etmektedir, Osmanlı Avrupalıların gelişmiş mallarını satmak için en büyük pazardır, bu sayede Avrupalılar hep Osmanlıyı mali yıkıma uğratmışlar hem de teknoloji mallarını Osmanlıya satarak hem gelirlerini hem de teknolojilerini daha da geliştirme imkanlarına sahip olmuşlardır.
1884 GREENWİCH DÜNYANIN MERKEZİ KABUL EDİLEN İNGİLTERE RASATEVİ
Greenwich Gözlemevi, İngiltere Kraliyet Rasathanesi adıyla 1675 yılında, İngiltere Kralı II. Charles tarafından kurdurulmuştur. Londra’nın Greenwich kasabasında Thames Nehri kenarındadır. Greenwich’te çalışan ilk astronom John Flamsteed’dir. Esas vazifesi yıldızların ve diğer gök cisimlerinin yerlerini tespit etmek ve bu suretle denizcilerin yerlerini daha kesin bulabilmelerine yardımcı olmaktı. 1884 yılından beri başlangıç meridyeneninin bu gözlemevinin üzerinden geçtiği kabul edilmektedir.
Meridyen olarak tabir edilen kurgusal çizgilerin merkezi olarak kabul edilen Gözlemevi 0 noktası olarak kabul edilmektedir. Uluslararası Gün Değişim Yeri de denmektedir. Bu tarihten sonra Londra dünyanın ticaret merkezi kabul edilmiş ve İngilizce dili dünya ticaret dili olarak tanımlanmıştır.
1896 ERMENİLERİN OSMANLI BANKASI BASKINI
İstanbul’daki Osmanlı Bankası merkez şubesinin 26 Ağustos 1896 günü bir grup Ermeni Devrimci Federasyonu üyesi Ermeni tarafından ele geçirilmesi eylemidir. Eylemi planlayan Pastırmacıyan Karekin Efendi uluslararası finans dünyasında önemli bir rol oynayan Osmanlı Bankası’nın bu amaca hizmet edecek en uygun yer olduğunu düşünmüştü. 26 Ağustos 1896 günü saat 13:00’de Papken Süni’nin liderliği altında 26 Ermeni el bombası, dinamit ve tabancalarla birlikte Osmanlı Bankası’na girdiler. Güvenlik güçleriyle çatışmaya giren Ermeni militanlardan Papken Süni dahil 9’u hemen öldü. Bunun üzerine eylemin planlamacısı olan Karekin Pastırmacıyan (Karo) işgalcilerin başına geçti.
Fransız Messagerie Maritime vapuruna binen işgalciler hiçbir zarar görmeden Marsilya’ya ulaştılar.
Pastırmacıyan Karekin Efendi daha sonra 1908 yılında tekrar İstanbul’a geri dönerek 1908-1912 Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Erzurum’u temsil etmiş, 1915 yılında Van İsyanına katılmış, 1918 yılında ise Ermenistan’ın ABD elçiliğini yapmıştır.
1900 TURANCILIK, MİLLİYETÇİLİK, CEDİTÇİLİK
TURANCILIK; Evrensel Türkçülüktür, Türk halklarının derin tarih bilincinin oluşmasıdır, Türk Halkları birlikteliğidir.
MİLLİYETÇİLİK; Devletin korunmasında millet birlikteliğinin değerini anlamadır ve millete ait değerlerin korunmasıdır.
CEDİTÇİLİK; Kelime olarak “Atacılık” olan tanım İslam’ın milli aydınların taleplerine uyarlanması hareketidir, geniş anlamda milliyetçi muhafazakarlıktır.
İslam’ın Avrupa ülkelerinde geri kalmış olmasından dolayı aydınların milli hareketidir, geri kalmışlığı İslamiyet’teki batıl inançların sebep olduğunu gören aydınlar bu durumun milli inanç ile aşılacağını düşünerek milli inancı geliştirmişlerdir.
İSMAİL GASPIRALI VE ATACILIK-CEDİTÇİLİK MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKARLIĞI ; İsmail Bey Gaspıralı, 1884 yılında Kırım Bahçesaray’da açtığı ilk Usûl-i cedit okuluyla Ceditçilik hareketinin ilk somut adımını atmıştır.
1006 OSMANLI HÜRRİYET CEMİYETİ
Talat Paşa tarafından Selanik’te kurulmuş olan siyasi topluluk.
1906 yılı Eylül ayında Mithat Şükrü (Bleda) Bey’in Selanik’teki evinde yapılan toplantıda bir araya gelen ve çoğunluğu 3. Ordu mensubu subaylar olan on arkadaş tarafından kurulan bu örgüt, Paris’te bulunan cemiyetlerden tamamen bağımsız bir örgüttür. Kurucuları Bursalı Tahir, Naki (Yücekök), Edip Servet (Tör), Kazım Nami (Duru), Mithat Şükrü (Bleda), Ömer Naci (Yüzbaşı), İsmail Canbulat, Hakkı Baha, Talat Bey ve Rahmi Bey’dir.
1907 yılı ortasına kadar hızla artmıştır. Bu anlamda, Erkân-ı Harp Binbaşısı Süleyman Fâik, Erkân-ı Harp Kolağası Mehmet Tevfik (Bilge), Yüzbaşı Halil (Kut), Erkân-ı Harp Binbaşı Cemal Bey, Erkân-ı Harp Binbaşı Enver Bey, Kazım Karabekir, İsmet Bey gibi önemli subaylar ve gelecek vadeden askerler, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katılanlar arasındaydı.
1908-1920 YENİ BİR DEVLET OSMANLI 2. TANZİMAT VE 1. DÜNYA SAVAŞI – OSMANLININ YIKIM DÖNEMİ
İkinci Meşrutiyet (Osmanlıca: ايکنجى مشروطيت), Osmanlı Anayasası’nın, 30 yıl askıda kaldıktan sonra, 23 Temmuz 1908’de yeniden ilan edilmesiyle başlayan ve Mebuslar Meclisi’nin Sultan Vahdettin tarafından 11 Nisan 1920’de tasfiyesi ile sona eren dönemdir. İngiliz birliğinde; Fransa, İngiltere, Amerika ve Rusya vardır, Alman birliğinde; Almanya, Avustuya-Macaristan, Osmanlı devleti vardır, 1. Dünya Savaşı bu iki gurup arasında olmuştur, yani 1.Dünya Savaşı; İngiliz birliğinin Osmanlı Türk devletini ortadan kaldırma savaşı’dır, savaşın sonunda Osmanlı Türk devleti ortadan kaldırılmıştır.
1. Dünya Savaşından hükmen yenik kabul edilen Osmanlı devletinde Alman taraftarı Enver Paşa ordusu İngilizler tarafından tasfiye edilmiştir, orduda İngiliz taraftarları kalmıştır ve ardından Osmanlı devletine son verilmiştir.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/5332 OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ALMAN-İNGİLİZ
NÜFUZ MÜCADELESİ
Hikmet gazetesinin 11 Eylül 1911 tarihli sayısında yayınlanan ilgili köşe yazısının başlığı: “Memleketimizde Alman-İngiliz Rekabeti Mason İskoçya ve Fransız Mezhebi Mücadelesi”….. bu mücadele askeri yönetimlerde olmuştur, bu iki taraftarlık sivil halkı da etkilemiştir, iki farlı tarafı destekleyen ayrı sivil teşkilatlar olmuştur, bu durum Avrupa’ya 2. dünya savaşını getirmiştir.
1908 – 1923 OSMANLI DEVLETİ KUŞATMASINDAKİ AMERİKAN DONANMASI
Bu dönemde Türk denizlerinde operasyon yapan çok sayıda ABD savaş gemisi oldu. Bu donanma “Barışın büyük sopası olarak kullanıldı”, bu tarih 1. Dünya savaşındaki Osmanlı devletinin yıkımında asıl etken olduğu halde tarih sayfalarında yeterince yer almamıştır….
1. DÜNYA SAVAŞINI YÖNETEN MASON OLMAYAN OSMANLI PAŞASI; İSMAİL ENVER PAŞA
Enver Paşa (Osmanlıca: انور پاشا, doğum adı: İsmail Enver, اسماعيل انور; d. 23 Kasım 1881 veya 6 Aralık 1882 – ö. 4 Ağustos 1922)
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında etkin olan Osmanlı askeri ve siyasetçisi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önemli önderleri arasında bulunmuş
1912 Türk Ocaklarının ilk Başbuğudur
1914’te Almanya ile askerî ittifaka önayak olarak Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine öncülük etmiş, savaş yıllarında Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili sıfatıyla askerî politikayı yönetmiştir. Bu savaş sırasında meydana gelen Ermeni Tehciri‘ni hazırlayanlardan biridir.
I. Dünya Savaşı’nın yenilgi ile sonuçlanması üzerine Almanya ve Rusya’da Türk halklarının bir araya getirilmesi amacıyla pek çok mücadelede bulunmuştur. Orta Asya’da Basmacı Hareketi’nin başına geçerek Bolşeviklere karşı savaşmıştır.
1916 MTTB- Milli Türk Talebe Birliğini kurmuştur.
1917 Yıldırım Orduları’nı kurmuştur.
1918 İngilizlerin İstanbul işgali ile Almanya’ya oradan Asya’ya geçmiş ve Asya’da Türk Turan devleti kurmuştur.
4 Ağustos 1922’de bir çatışma esnasında Kominist Ruslar tarafından öldürülmüştür.
1911 İTALYAN-OSMANLI TRABLUSGARP SAVAŞI
Trablusgarp Savaşı veya diğer adıyla 1911-1912 Türk-İtalyan Savaşı, 1911-1912 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasında geçen bir savaştır. Adı, “Trablusgarp Savaşı” olmasına rağmen çarpışmalar Trablusgarp dışında Adriyatik Denizi, Ege Adaları, Çanakkale Boğazı ve Kızıldeniz gibi farklı bölgelerde de sürmüştür. Diğer büyük devletlerin desteği ve Birinci Balkan Savaşı’nın patlak vermesi nedeniyle savaşı kazanan İtalya, Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp Vilayeti’ne bağlı Trablusgarp, Fizan ve Sirenayka bölgelerini ele geçirmiştir. Bu bölgeler birleşip gelecekteki Libya devletini oluşturacaklardır, dünyada ilk savaş uçağı bu savaşta kullanılmıştır.
1912 OSMANLI TÜRK OCAKLARI
Osmanlı devleti Halifesi 1912 yılında “Türk Ocakları” teşkilatını kurmuş ve yönetimine İsmail Enver Paşayı “Başbuğ” olarak atamıştır, bu hareket Osmanlı’nın milli bir devlete doğru yapılan ilk adımlarıdır..
Türk Ocakları tamgası “bozkurt” Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun tamgası olarak ta kullanılmıştır.
Bu sivil kuruluşun amacı askeri savaşta tükenmiş olan orduya sivil ordu ile destek oluşturmaktır.
1913 1.BALKAN SAVAŞI
Rus İmparatorluğu’nun Balkan devletleriyle antlaşması: Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki varlığına son vermek isteyen Yunanistan Krallığı, Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı ve Karadağ Krallığı; Rus İmparatorluğu aracılığıyla aralarında anlaşarak Türkleri, Balkanlardan atmak istediler. Trablusgarp Savaşı da onları cesaretlendirdi.
I. Balkan Savaşı 8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında Bulgaristan Krallığı, Sırbistan Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı’ndan oluşan Balkan Birliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki topraklarının çoğunu ele geçirdi. Arnavutluk da bağımsızlığını kazandı.
1913 TEŞKİLAT I MAHSUSA
İttihat ve Terakkî Cemiyeti bünyesinde Enver Paşa’ya bağlı olarak kurulan gizli teşkilattır. II. Meşrutiyet dönemi sonrası 1913-1918 yılları arasında etkinlik gösteren istihbarat ve propaganda aracı bir topluluktur. İttihat ve Terakkî’nin Türkçü ve İslâmcı siyasi görüşleri doğrultusunda, yurt içi ve yurt dışında, karşı-istihbarat, propaganda, örgütlenme, suikast eylemlerinde bulunmuştur. Oluşumun isim babası Miralay Rasim Bey’dir. Çeşitli şahit ifadelerine göre 1911’den itibaren etkin olmuş, 17 Kasım 1913’te resmen kurulmuş ve daha sonrasında da 5 Ağustos 1914’te Harbiye Nezareti’ne bağlı resmî bir örgüte dönüştürülmüştür. 8 Ekim 1918’de İttihat ve Terakkî hükûmetinin iktidardan ayrılması ile birlikte Teşkilât-ı Mahsusa da resmen tasfiye edilmiştir.
Enver Paşa, Kaymakam Süleyman Askeri, Eşref Sencer Kuşçubaşı, Zenci Musa, Yakub Cemil, Dr. Bahattin Şakir, Mithat Şükrü Bleda, Ohrili Eyüb Sabri, Fuat Balkan, Teğmen Hilmi Musallimi, İsmail Canbulat, Piyade Subayı Rasuhi Bey, Filibeli Hilmi Bey, Şerif Burgiba, Arabistan’da İbn ür-Reşit, Nuri Killigil ve Halil Kut Paşa Paşalar, Ali Fethi Okyar, Hacı Selim Sami, “Kel Ali” lakaplı Ali Çetinkaya, ilk tayyareci şehitlerden Sadık Bey, Çerkes Reşit Bey, Ahmet Fuat Bulca, Nuri Conker, Rauf Orbay.
1915 ÇANAKKALE DÜNYA SAVAŞI
Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. Enver Paşa dünyaya karşı yapılan savaşı yönetmiştir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul’u zapt etmek suretiyle Almanya’nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletleri’ni zayıflatma amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.
Bu savaş sonrası tarihe ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ruhu oluşmuştur, bu savaş Osmanlı Tarihinin en şanlı destan yazdıran savaşıdır.
1915 KUTTÜL AMMARE’DE “İNGİLİZ ASKERİ TARİHİNİN EN KÖTÜ SAYFASI” VE HALİL KUT PAŞA
Kût’ül-Amâre Kuşatması (Birinci Kut Muharebesi)7 Aralık 1915 – 29 Nisan 1916, I. Dünya Savaşı’nın Irak Cephesi’nde, İtilaf Devletleri ile İttifak Devletleri arasında gerçekleşmiş bir kuşatma muharebesidir. 8.000 askerden oluşan İngiliz-Hint garnizonu Bağdat’ın 160 kilometre güneyinde Kut kasabasında Osmanlı ordusu tarafından kuşatılır. 1915 yılında bu kasabanın nüfusu 6.500 civarıdır. 29 Nisan 1916’da garnizonun teslim olmasını takiben kuşatma esnasında sağ kalanlar esir olarak Halep’e götürülür.
1916 MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ
Millî Türk Talebe Birliği (kısaca MTTB), 14 Aralık 1916 yılında Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı içerisinde iken Dar’ül Fünun (üniversite) gençliğini bir araya getirmek amacı ve Türkçü bir düşünce ile İttihat ve Terakki Fırkası tarafından kurulmuştur.
1936 Millî Mücadele döneminde sessizliğe bürünse de cumhuriyetin ilk yıllarında yeniden etkin olmuştur. Birlik 1936 yılında izinsiz düzenlediği “Hatay’ın ilhakını destek mitingi” nedeniyle kapatıldı.
Millî Türk Talebe Birliği (kısaca MTTB), faaliyet gösterdiği dönemlerde birbirine zıt sağ veya sol ideolojileri benimsemiş bir öğrenci birliği.
1946 yılında on yıllık bir aradan sonra Edebiyat Derneği Başkanı Reha Köseoğlu, Hukuk Derneği Başkanı Tahsin Atakan, Tıp Derneği Başkanı Rehai İslam tarafından, merkezi İstanbul’da olmak üzere, Türk Talebe Birliği adıyla tekrar kuruldu.
1980’e kadar pek çok farklı görüşü içerisinde barındıran bir öğrenci hareketi olan MTTB 12 Eylül Darbesi sonrasında diğer tüm sivil toplum kuruluşları gibi kapatıldı.
1916 yılında kurulan MTTB, 1936 yılına kadar Türkçü, milliyetçi ve Atatürkçü görüşleri temsil etmiştir. Çok partili siyaset ile, 1946 yılından 1965 yılına kadar Atatürkçü-milliyetçi çizgisini devam ettiren birlik, 1960-1965 yılları arasında yer yer sol görüşlere de eğilim göstermiştir. 1960’tan kapatıldığı 1980 yılına kadar ise siyasal İslamcı bir kimliğe sahip olmuştur.
Bu sivil Öğrenci teşkilatı hem Osmanlı hem de Kurtuluş savaşında savaşa katılmıştır, türkülerde “Hey on beşli on beşli” diye ağıtlar yakılmıştır.
1917 BÜTÜN RUSYA MÜSLÜMANLARI BİRİNCİ KURULTAYI
1917 Şubat İhtilali bütün Rusya’da olduğu kadar Rusya Müslümanları arasında da sevinçle karşılanmıştır. Her ne kadar bu sevinç hayal kırıklığıyla bitse de. Bu durumdan faydalanmak isteyen Müslümanlar. Duma Müslüman Franksiyonu bürosuna gelerek Rusya Müslümanları’nın durumunun değerlendirilmesi ve ona göre bir strateji belirlenmesini talep ettiler.
Bunun arkasından Duma Müslüman Franksiyonu Bürosu, 15-17 Mart tarihlerinde Petrograd’da yaptığı geniş katılımlı bir toplantıyla; 1-11 Mayıs 1917’de Moskova’da yapılacak Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’ne Çağrıda bulundu.
Rusya Müslümanlarının geçici Merkez Bürosu oluşturuldu. Bu büronun üyeliklerine Ahmed Salihov, Alihan Bükeyhanov, Mustafa Çokay, Zeki Velidi, Selim Geney Cantürin, Necip Kurbangaliyev ve İsmail Cimanov seçildiler. Geçici Merkez Bürosu haberleri adında bir yayın organı çıkarılması da karara bağlandı.
1917 RUSYADA BEYAZ ORDU-AMERİKA VE KIZILORDU-ALMAN-YERLİ HALK SAVAŞI
Rus İç Savaşı (7 Kasım 1917 – 16 Haziran 1923) eski Rus İmparatorluğu’nda sosyal demokrat Rus Geçici Hükümeti’nin Ekim Devrimi’nde devrilmesiyle ateşlenen çok partili bir iç savaştı. Gruplar Rusya’nın siyasi geleceğini belirlemek için yarıştı. Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nin ve daha sonra topraklarının çoğunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Finali, 20. yüzyılın en önemli olaylarından biri olan Rus Devrimi’nin sonunu işaret ediyordu.
Bu savaşı Almanya’nın desteklediği Lenin’in yerli halkı kazanmıştır, bu savaşta Asya Türkleri Lenin’in yanında yer almıştır, bu savaşın önemli Türk şehidi Enver Paşa’dır.
1917 OSMANLI DEVLETİ YILDIRIM ORDULARI
Yıldırım Ordular Grubu (Almanca: Heeresgruppe Yıldırım), I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin Filistin-Suriye-Irak cephelerini savunmak için teşkil ettiği ordular grubu. 24 Haziran 1917 tarihinde Halep’te, Enver Paşa’nın başkanlığında Osmanlı ve Alman komutanlarının katılmasıyla yapılan toplantıda, General Falkenhayn’ın komutanlığında “Yıldırım Ordular Grubu” (“Heeresgruppe Yıldırım”) kurulması kararlaştırıldı. Bu yeni düzenleme Filistin-Suriye-Irak cephelerini, bünyesinde bir araya getirecekti.
1917 İSRAİLİN KURULUŞU İNGİLİZ BALFOUR DEKLERASYONU
Balfour Deklarasyonu, Lloyd George’un başbakanlığındaki Britanyalı savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour’un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin’de bir Yahudi devletinin -İsrail- kurulmasıyla sonuçlanan girişimdir.
1917 yılındaki bu deklarasyon, ilk Balfour Deklarasyonudur. Balfour’un girişimiyle 1926 yılında, Britanya sömürgeleri hususunda ikinci bir Balfour Deklarasyonu yapılmıştır. Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Yahudî devleti kurulması konusunda İngiliz hükûmetinin destek vereceğini bildirmiştir.
1. DÜNYA SAVAŞININ SONU, HÜKMEN MAĞLÜP OSMANLI İMPARATORLUĞU VE İNGİLİZ OSMANLI İŞGALİ
1917 Yılında 1.Dünya savaşı sona ermiş, Çanakkale’de yenilmeyen Osmanlı Devleti hükmen mağlup sayılmış ve İngilizler İstanbul’u işgal ederek Osmanlı devletine çökmüşlerdir. Bu işgali milliyetçi vatanseverler düşmanca davranış kabul ederken Osmanlının içerisindeki İngiliz sevdalıları İngiliz Muhipler Cemiyeti adı altında İngiliz işgalinin destekçisi olduklarını göstermişlerdir..
1918 RUSYADA İKİ KUTUP BEYAZ ORDU VE KIZILORDU SAVAŞLARI
Rus İç Savaşı 1917 Ekim Devrimi’nden sonra 1918-1922 yılları arasında Bolşeviklerle muhalifleri arasında yaşanan savaştır. Savaş Beyaz Ordu birliklerinin 1918 baharında Beyaz Terör saldırılarıyla başladı. Ana muharebe Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı Bolşevik Kızıl Ordusuyla komünizm karşıtlarının Beyaz Ordusu arasında geçti. Ancak savaşa Beyaz Ordu’ya finansal destek ile silah ve asker yardımında bulunan ABD, İngiltere, Fransa, Polonya ve Japonya da müdahil oldu. 1921 yılında Bolşevikler Beyaz Terör’ü ve destekçilerini yenerek tüm ülkeye hâkim oldular. 1922 yılında da Sovyetler Birliği kuruldu.
1918 CUMHURİYET TARİHİNİN UNUTULMAZ MİLLİ ÖZEL TEŞEBBÜS LİDERİ MEHMET NURİ DEMİRAĞ VE TÜRK ZAFERİ
Memet Nuri Demirağ (1886, Divriği, Sivas – 13 Kasım 1957, İstanbul), Türk iş insanı ve siyasetçidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerindendir. Türkiye’nin 10000 kilometrelik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Demirağ” soyadı verilmiştir. Cumhuriyet döneminin sayılı zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir iş insanıdır.
İlk sigara kağıdı üretimi 1918 özel
İlk özel Demiryolu inşaatı 1926 devlet
İzmit Selüloz Fabrikası 1936 devlet
Karabük Demir-çelik Fabrikası 1937 devlet
Bursa Merinos Fabrikası 1938 devlet
İlk yerli paraşüt üretimi 1939 özel
İlk uçak fabrikasının Beşiktaş Uçak Fabrikası kuruluşu 1941 özel
Sivas Çimento Fabrikası 1943 devlet
İlk özel gök okulu özel
İstanbul Boğazı üzerine köprü yapılması planı.
Keban’a büyük bir baraj yapılması planı. (bkz. Keban Barajı ve Hidroelektrik Santrali)
Türkiye tarihindeki ilk özel sektör olarak tarihe geçmiştir, değeri siyasetçiler tarafından yok edilmiştir, bunu aşmak için siyaset alanına girmiştir, bu olay tarihin aynisi Necmettin Erbakan için de tecelli etmiştir..
1918 MÜDAFAAYI HUKUK CEMİYETLERİ
1919’un ilk aylarında, başta iktidardan düşmüş İttihat ve Terakki Fırkası’nın yerel düzeydeki önderlerinin gayretiyle şekillenmeye başlayan cemiyetlerin kuruluş süreci, işgallerin de tetiklemesiyle ve özellikle İzmir’in İşgali sonrasında Osmanlı halkı arasında derin tepkilerle hız kazandı. Bunun sonucunda Türkiye’nin farklı bölgelerinde aynı anda birkaç yurtsever cemiyet kuruldu. Osmanlı hükûmetine muhalif olan eski İttihat ve Terakki Fırkası üyelerinin yanı sıra milliyetçi askerler ve aydınlar bu cemiyetlerde etkindi ve seslerini protesto, miting ve yayıncılık gibi barışçı yöntemlerle duyurmak için mücadele ediyorlardı.
Şarkî Anadolu Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti (Doğu Anadolu)
İzmir Müdâfaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti (İzmir)
İstihlası Vatan Cemiyeti (Manisa)
Trakya-Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti (Doğu Trakya)
Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti (Trabzon)
Kilikyalılar Cemiyeti (Adana-Mersin)
Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Teşkilatları (İzmir)
Adana Vilayeti Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti (Adana)
Kozan Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti (Kozan)
Anadolu Kadınları Müdâfaa-i Vatan Cemiyeti (kadın teşkilatı)
Samsun Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (Samsun)
MONDOROS MÜTAREKESİ
8 Ekim’de Talat Paşa kabinesi istifa etti. Eski genelkurmay başkanlarından Ahmet İzzet Paşa’nın 14 Ekim’de kurduğu kabinede, İttihatçı olduğu halde hükûmetin Alman yanlısı savaş politikasına karşı çıkan ve İngiliz dostu olarak tanınan Rauf Bey (Orbay) Bahriye Nazırı oldu.
31 Ekim 1918 Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşından mağlup olarak çıktı. Mondros Mütarekesi yürürlüğe girdi.
3 Mart 1918 BRST-LİTOVSK LENİN – OSMANLI ENVER PAŞA ANTLAŞMASI
Brest-Litovsk Antlaşması, 3 Mart 1918 tarihinde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı arasında imzalanmış, İttifak Devletleri’nin yenilmesi üzerine geçersiz kalmış bir barış antlaşmasıdır.
1918 NURİ KİLLİGİL PAŞA VE KAFKAS İSLAMORDUSU
Türkiye Cumhuriyetinde ilk silah fabrikası kurup yeni oluşan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin silahını yerli olarak üretip orduya veren sanayici.
Enver Paşa’nın kardeşi olan Nuri Killigil, I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Azerbaycan’a hakim olan Rus ve Ermeni birliklerinin Mart Olayları adı ile anılan Müslüman katliamları yapmaları üzerine, Kafkas İslam Ordusu adında Osmanlı, Azeri ve Dağıstan askerlerinden oluşan bir ordu ile Azerbaycan’ı işgalden kurtarma operasyonu başlattı.
Kafkas İslam Ordusu, Osmanlı Devleti’nin Mart-Ağustos 1918 tarihleri arasında kurduğu Doğu Ordular Grubu’na bağlı bir askeri birim. Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle ve tamamen Müslümanlardan oluşmuştur. I. Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’nde yer almıştır. Kağıt üstünde “ordu” olarak adlandırılsa da üç tümenden oluşması ve bu dönemde yoğun çatışmalarla eriyen Kafkas Ordular Grubunun ve 9. Ordu ile Şark Ordular Grubu’na bağlı bir kolordu olarak yapılandırılmıştır. Üç tümenden (12.000 – 14.000 kişi) oluşan orduya Azeri (5. tümen) ve Dağıstanlı (4. tümen) gönüllülerinin katılımıyla toplam 20.000 civarında bir güce erişmiştir.
Killigil Paşanın ölümü: Killigil fabrikasını genişleterek Sütlüce’ye taşıdı, yeni motor ve makinelerle havan ve havan mermisi üretimine de başladı. Bir süre sonra fabrikanın silah üretmeyeceğini beyan etti fakat üretim gizlice devam etti. 2 Mart 1949 günü saat 17.10’da fabrikada faili meçhul peş peşe üç büyük patlama meydana geldi.
“”Fabrikada çalışan Yahudi işçilerin hepsi o gün izin almıştı.””
Aralarında Nuri Killigil’in de bulunduğu 27 kişi bu patlamada hayatlarını kaybettiler.Nuri Killigil’in cesedi bulunamadı ve boş tabutla defnedildi.
1919 KARAKOL CEMİYETİ GİZLİ İSTİHBARAT GURUBU
Talât Paşa’nın direktifi ile I. Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’un işgali sırasında (5 Şubat 1919’da) kurulmuştur. Kara Kemal ve Kara Vasıf tarafından kurulan ve yönetilen cemiyet, Millî Mücadele’ye yardım etmek için, Anadolu’ya silah ve asker kaçırmıştır. Karakol adı da bu iki kurucu idari üyenin isminden gelmektedir.
Mütareke döneminin ilk gizli direniş ve istihbarat grubudur. 1918 Ekim sonları veya Kasım başlarında Talât Paşa’nın direktifi ile kurulan cemiyetin kurucuları arasında, Kurmay Albay Kara Vâsıf, Emekli Yüzbaşı Bahâ Said, Albay Galatalı Şevket ve Yenibahçeli Şükrü Beyler gibi İttihatçı kişiler bulunmakta idi. Kısa zamanda örgütlenme çalışmalarını tamamlayan Karakol Cemiyeti’nin Millî Mücadele’ye yaptığı en büyük hizmet, İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane ile subayların kaçırılmasını sağlaması, İngiliz Muhipleri Cemiyeti gibi kuruluşların planlarını ve faaliyetlerini Mustafa Kemal Paşa’ya haber vermesi olmuştur. Ancak Cemiyet, Bolşevikler ile gizli ilişkilere girmesi ve kendi başına Millî Mücadele’ye sahiplenme çalışmalarında bulunması sebepleriyle Anadolu Ordusu kadrosuna alınmamış, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgali sırasında da liderlerinin tutuklanmaları ile büyük bir darbe yemiş ve son olarak da Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin kararlarını uygulamak için seçilen Heyet-i Temsiliye’nin emri üzerine faaliyetlerine son verilmiştir.
Heyet-i Temsiliye (Temsil Heyeti, Temsil Kurulu, Temsilciler Heyeti), Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu topraklarının İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi üzerine başlayan ulusal direniş sırasında, ulusal bir meclisin (TBMM) kuruluşuna dek Millî Mücadelenin yürütme organı olarak görev yapmış kuruldur.
1919. OSMANLI TEBASININ PARALARINA İNGİLİZLERİN EL KOYUŞU
29 Ocak 1919 da İngilizler “tutuklamak istedikleri Türkler”in bankalardaki paralarını kontrol altına almak için denetçiler gönderirler. Denetçiler anahtarları teslim alpı paraları sayıp mühürlerler.
MALTA SÜRGÜNÜ
İstanbul’un işgali sonrasında, 1919-1920 yıllarında işgal kuvvetlerince tutuklanarak bir İngiliz sömürgesi olan Malta’ya sürülen (veya gıyabında tutuklama kararı çıkarılarak sürgüne gönderilecekleri bildirilen) 145 Türk devlet adamı, asker, idareci ve aydın için kullanılan tanımdır.
Tutuklama ve sürgünler, Mart 1919’da, Irak cephesinden çekilişi yürütmüş Ali İhsan Sabis Paşa ile başlamış ve Ekim 1920’ye kadar sürmüştür. Seçilen isimler, Alman taraftarı ve işgale karşı direnişi organize edilebilecek kadronun ve liderlik potansiyeli gösterebilecek olanlardır.
MUSTAFA KEMALİN SAMSUNA ÇIKIŞI VE MİLLİ GENÇLİK SİPOR BAYRAMI
19 Mayıs 1919 İngilizler Enver Paşa ordu yönetimini Malta’ya sürmüş ve Mustafa Kemal’i Karadeniz’deki En önemli sivil silahlı gücü Topal Osman ve çetelerini yok etme mücadelesi için Samsuna göndermişlerdir, Gemide 23 subay kadrosunun dahilinde 25 Er görev almıştır..
1919 ALMANYAYI HİTLER DÖNEMİNE GÖTÜREN VERSAY İHANET ANTLAŞMASI
Genel hatlarıyla 28 Haziran 1919 da hazırlanan , 10 Ocak 1920’de yürürlüğe giren Versay Antlaşması, Bismarck (Bismark)’ın kurduğu Almanya’yı yıkıyor ve yeni bir Avrupa düzeni kuruyordu.
Almanya, mecburi askerliği kaldırıyor, en çok 100 bin kişilik bir ordu bulundurmak yetkisine sahip oluyordu. Ayrıca, Almanya denizaltı ve uçak da üretemeyecekti. “Bütün gemilerini de İtilaf Devletleri’ne teslim edecekti”. Almanya, ödeme kabiliyetinin çok üstünde bir savaş tazminatıyla da yükümlü tutuluyordu.
Bu antlaşma Amanya ve Osmanlı-Türkiye arasındaki tüm ilişkileri koparma antlaşmasıydı..
İçerdiği ağır koşullardan ötürü Versay Antlaşması Almanya’da büyük tepkiye yol açmış ve “ihanet” olarak kabul edilmiştir.
Birçok tarihçi Almanya’da 1920’lerde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa, Nazi Partisi’nin iktidara gelişine ve II. Dünya Savaşı’na nihai olarak Versay Antlaşması’nın neden olduğu düşüncesindedir.
Halâskârân-ı İslâm MUSTAFA KEMAL VE TOPAL OSMAN KURTULUŞ SAVAŞI
19 May 1919 – 24 Tem 1923, Mustafa Kemal Topal Osman ile birleşerek Kurtuluş Savaşını oluşturmuştur.. bu savaş sonrasında Türkiye topraklarında Yunan askeri gücü yok edilmiştir, bu dönemde Halâskârân-ı İslâm afişleri basılarak “İslam’ın koruyucusu” tanımı yapılmıştır, halka yapılan bu çağrı ile kurtuluş savaşına girilmiştir..
14 kişilik Halâskârân-ı İslâm (İslam Kurtarıcıları) ekibi: Bu ekip Osmanlı ordusundaki Alman taraftarı olmayan ekiptir, İngilizler İstanbul’u işgal ettiklerinde Malta’ya sürülmeyen ekiptir, ortadaki kadın Halide Edip Adıvar olarak görünmektedir.
Ortada Mustafa Kemâl Atatürk,
Soldan aşağı; Hüseyin Rauf Orbay, Mustafa İsmet İnönü, Kâzım Fikri Özalp, İbrahim Refet Bele,
Sol alttan; İzzettin Çalışlar, Ömer Fahrettin Türkkan, Fahrettin Altay, Cevat Çobanlı, Halit Karsıalan,
Sağ alttan yukarı; Yakup Şevki Subaşı, Mehmet Nureddin (Sakallı), Musa Kâzım Karabekir, Mustafa Fevzi Çakmak.
OSMANLI’NIN KURTULUŞ SAVAŞINI BAŞLATAN SİLAHLI SİVİL BİRLİKLERİ “KUVAYI MİLLİYE”
19 Aralık 1918 Kuvâ-yi Milliye (Osmanlıca: قواى مليه, Türkçe: Ulusal Güçler), Anadolu’nun Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Ermeni birliklerince işgal edildiği ve Mondros Mütarekesi sonrasında Türk ulusuna ağır koşulların dayatıldığı dönemde, çeşitli yörelerde Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıtıldığı günlerde doğan bir millî direniş örgütüne verilen isimdir. Kuvâ-yi Milliye, Kurtuluş Savaşı’nın ilk silahlı savunma kuruluşudur.
Ünlü komutanları: Mustafa Kemal Paşa (Başkomutan), İsmet Paşa (Komutan), Ali Fuat Paşa (Komutan), Çerkez Ethem (Komutan), Topal Osman (Komutan)
HALİDE EDİP ADIVAR VE AMERİKAN MANDASI OLMA İSTEKLERİ
Wilson Prensipleri Cemiyeti adlı Dernek, çoğunluğu gazetecilerden oluşan bir aydın grubu(günümüzde akil insanlar gurubu örneği) tarafından 4 Aralık 1918’de kuruldu. Kuruluş yeri ve merkezi İstanbul’da Vakit Gazetesi idarehanesi idi. Yönetim kurulunda Halide Edip, Refik Halid, Ali Kemal, Hüseyin Avni, Ragıp Nurettin yer aldı. Cemiyet yöneticileri 5 Aralık 1918 tarihinde Amerika Başkanı Wilson’a gönderdikleri 9 maddelik bir muhtıra ile resmen Amerikan mandasını talep ettiler.
Halide Hanım, Amerikan mandası tezini Sivas Kongresi hazırlıklarını sürdürmekte olan Millî Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal’e yazdığı 10 Ağustos 1919 tarihli bir mektupla açıkladı, Amerikan mandası fikri özellikle İzmir’in işgalinden sonra yaygınlaşmış; Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tartışılmıştır..
AMERİKA-RUSYA-İNGİLTERE-FRANSA ORTAKLIĞI WİLSON İLKELERİ
Wilson ABD Kongresi’nin 8 Ocak 1918’deki ortak oturumunda savaş sonrasında yapılacak barış antlaşmasıyla ilgili görüşlerini 14 maddede topladı. Önemli maddelerden 5. madde; “Sömürgelerin bütün talepleri serbest, açık görüşlü ve tümüyle tarafsız bir yaklaşımla ele alınmalı, bu tür egemenlik sorunlarının çözümünde ilgili halkların çıkarlarıyla egemenliği tartışılan devletin adil taleplerinin eşit ağırlık taşıması ilkesine kesinlikle uyulmalıdır”, bu maddede sömürgeciliğin suç ve yasak olmadığı devam ettiği belirtilmiştir.
On Dört Madde’nin 6. madde Rusya İmparatorluğu ve 12. madde Osmanlı İmparatorluğu maddeleri:
6. madde Rus İmparatorluğu’na ait bütün topraklardan yabancı askerler çekilmeli, Rusya’yı ilgilendiren bütün sorunlar, kendi siyasal gelişimini ve ulusal politikalarını bağımsızca belirlemesine olanak verecek biçimde dünyanın öbür uluslarının en uygun ve özgür işbirliğiyle çözülmeli, Rusya’nın kendi belirleyeceği kurumsal yapıyla özgür uluslar topluluğuna içtenlikle kabul edilmesi, hatta gereksinim duyabileceği ya da isteyebileceği her türlü yardımın yapılması sağlanmalıdır. Gelecek birkaç ay içinde öbür ulusların Rusya’ya karşı tutumları iyi niyetlerinin, Rusya’nın gereksinimlerinin kendi çıkarlarından farklılığını kavrayıp kavramadıklarının ve bencillikten uzak, akıllı bir yaklaşımla onun sorunlarına yakınlık duyup duymadıklarının kesin göstergesi olacaktır.
12. madde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki “Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı”, Türk yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır. Ayrıca Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgürce geçişine ve uluslararası ticarete sürekli açık tutulmalıdır.
Bu maddelerde Günümüzün Rusya, Çin ve İran devletinin sınırları belirlenmiş ve bu ülkelerdeki Türk varlığı yok sayılmıştır, Rusya İmparatorluğu koruma altına alınır iken Osmanlı İmparatorluğu 64 ülkeye bölünmüştür, bu kurallar gereği Türkiye topraklarında YUNANİSTAN – TÜRKİYE NÜFUS MÜBADELESİ yapılmıştır.
1920 ATATÜRK-TÜRKİYE VE LENİN-RUSYA DOSTLUKLARI ATATÜRK’ÜN DIŞ SİYASET ÖRNEĞİDİR
Mustafa Kemal ve Lenin’in ilişkisi bir mektupla başladı. İlk mektup, 26 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal tarafından kaleme alındı.
Mektubun içeriği şöyleydi:
“Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekat birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu’da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti’nce temini rica olunur.”
Bu mektubun ardından karşılıklı görüşmeler yapıldı.
11 Mayıs 1920 günü Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey başkanlığında bir heyet Moskova’ya gönderildi.
4 Ekim 1920 tarihinde Ankara’ya Müsteşar Y.Y. Umpal-Angarskiy’in başkanlığındaki Rus diplomatik misyon görevlileri gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü.
19 Şubat 1921 günü Ali Fuat Paşa, Moskova’ya elçi olarak gönderildi.
16 Mart 1921 günü Dostluk Anlaşması imzalandı.
Sovyetler Birliği, İnebolu’ya tam 300 bin ton cephane ve silah gönderdi.
İnebolu’ya indirilen silah ve cephaneler, kağnılarla Anadolu’ya ulaştırıldı.
Sürecin devamında Lenin’in talimatıyla, Türkiye’ye elçi gönderme kararı alındı.
Milli Savunma Bakanlığı Harekât Şube Başkanı ve Litvanya elçisi S. İ. Aralov bu göreve uygun isimdi. Yola çıkmadan önce kendisiyle görüşen Aralov’a Lenin şu ifadeleri kullandı: “Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı. Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız.”
Sovyet Elçisi Semyon İvanoviç Aralov, 28 Ocak 1922 günü Ankara’ya geldi. 30 Ocak günü Mustafa Kemal Paşa’ya itimatnamesini verdi.
10 OCAK 1920 MİLLETLER CEMİYETİ
Birleşmiş Milletler’in temeli sayılabilecek bu organizasyon, bu cemiyetler Amerika-Rusya-İngiltere-Fransa ortaklığıdır, I. Dünya Savaşı’nın ardından İsviçre’de 1919’da “Cemiyet-i Akvam” (Milletler Cemiyeti) adıyla kuruldu. Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla çözmek idi. Bir süre çalıştı fakat fazla bir varlık gösteremedi. II. Dünya Savaşı’nın ardından dağıldı. 6 Temmuz 1932’de Cemiyet-i Akvam, Türkiye’yi üyeliğe davet etmiş, 9 Temmuz’da TBMM Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne giriş davetini onaylamış ve 18 Temmuz 1932’de Türkiye daveti kabul etmiş ve Milletler Cemiyeti’ne girmiştir.
Milletler Cemiyeti, Almanya ile savaşmak için Almanya dışındaki ülkeleri bir araya getirme teşkilatıdır, bu çalışma 2. Dünya Savaşı hazırlığıdır, birinci adımı Osmanlı Devletini ortadan kaldırmadır, bu hareket başarılmış Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur..
1920 – 1945 ULUSLARARSI ADALET DİVANI
Çoğunlukla Dünya Mahkemesi olarak adlandırılan Daimi Uluslararası Adalet Divanı , 1922’den 1946’ya kadar mevcuttu. Milletler Cemiyeti’ne bağlı uluslararası bir mahkemeydi. 1920’de kurulan (her ne kadar uluslararası bir mahkeme fikri birkaç asırlık bir geçmişe sahip olsa da) Mahkeme, başlangıçta devletler ve akademisyenler tarafından iyi karşılandı ve faaliyete geçtiği ilk on yıl boyunca pek çok dava kendisine sunuldu.
Amerika Birleşik Devletleri nihayet 28 Aralık 1935’te Mahkemenin yargı yetkisini kabul etti, ancak anlaşma hiçbir zaman onaylanmadı ve ABD hiçbir zaman katılmadı ve hiçbir davada yargılanmadı.
1920 KURULUŞ DÖNEMİNDE TÜRKİYE CUMHURİYETİ YÖNETİM ŞEKLİ
29 Ekim 1920 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişikliklerin kabulü ile Cumhuriyet, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ilan edilmiş oldu.
Cumhuriyet yönetim şekli;
Milli meclise seçilen bölge millet vekillerinden olşmuş vekiller meclisi oluşturur..
Meclis çoğulculuk sistemine göre çalışır.
Vekillerin seçtiği meclis başkanı, bakanlar, başbakan ile kabineyi oluşturur..
Başbakanın seçtiği Cumhur Başkanı partilerden ve meclisten bağısız bütün devletin başkanıdır..
Cumhur başkanının seçtiği Genel Kurmay Başkanı askeriyenin ve milli güvenliğin başkanıdır..
Bütün yönetim zinciri birbirinden sorumlu ve yetkilidir, verilecek kararlara yönetim zincirinin tümden katılım olması gerekir, böyle bir sistemde milli olmayan karaların alınması önlenmiş olunur..
1920 RUSYA’DAKİ AMERİKAN BEYAZ ORDUSU’NUN TÜRKİYE GELİBOLU’YA SIĞINMASI
Kasım 1920’de Rus General Pyotr Vrangel’e bağlı Beyaz Ordu birlikleri Kırım’dan İstanbul’a getirildi. 126 gemi ile 150 bin kişi tahliye edildi. İstanbul’a gelen ordunun bir kısmı Gelibolu’ya gitti. Rus askerler Mayıs 1923’e kadar Gelibolu’da kaldı.
1921 “KORKMA” DİYE BAŞLAYIP, “HAKKIDIR HAKKA TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL” DİYE BİTEN BAĞIMSIZLIK MARŞININ KABULU
Mehmet Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara’daki Taceddin Dergâhı’ndaki odasında, Türk ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme aldı ve Bakanlığa teslim etti.
İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayımlandı, on iki gün sonra ise Konya’da Öğüt gazetesinde yer aldı.
12 Mart 1921’de Mustafa Kemal’in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif’in şiiri, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif’in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.
1921 MOSKOVA MUSTAFA KEMAL ANTLAŞMASI
Moskova Antlaşması, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti arasında 16 Mart 1921’de imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşma ve devamı niteliğindeki antlaşmalarla belirlenmiş olan sınırlar günümüzde Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında hâlen geçerlidir.
1921 BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA
Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele döneminde Kütahya ve Eskişehir Muharebelerinden sonra TBMMnin 5 Ağustos 1921 tarihli kanunuyla ve üç ay süreyle Türk Ordusunun Başkomutanlığına getirilmiştir.
1922 HEPSİ ERMENİLERCE KATLEDİLEN ÜÇ PAŞALAR DÖNEMİ
Üç Paşalar veya Üç Paşalar İktidarı olarak bilinen yapı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde etkili olmuş üç önemli Osmanlı yöneticisinden oluşur.
Dahiliye Nazırı ve sonradan Sadrazam Talat Paşa (1874–1921)
Harbiye Nazırı Enver Paşa (1881–1922)
Bahriye Nazırı (Osmanlı Donanmasından sorumlu bakan) Ahmed Cemal Paşa, (1872–1922).
Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanların yanında I. Dünya Savaşı’na girmesinde İttihat ve Terakki Partisi’nin önde gelen yöneticileri olan bu üç paşa temel bir rol oynamıştır, bu paşalar İngilizlerin İstanbul-Osmanlı işgalinden sonra ülkeyi terk etmişler ve milli hareketlerini Almanya destekli Rusya topraklşarında sürdürmüşlerdir.
Ayni tarihlerde Anadolu’da Mustafa Kemal tarafından yeni devlet kurma çalışmaları yapılmaktadır.
Üç paşa farklı yerlerde ve yaklaşık ayni tarihlerde Ermeniler tarafından katledilmiştir.
1922 ATATÜRK’TEN İKİNCİ MEKTUP VE GÜRCİSTAN ANTLAŞMASI
13 Ekim 1921 günü Kars’ta, Rusya’nın katılımı ile bir taraftan Türkiye, diğer taraftan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında Dostluk Antlaşması imzalandı. Rusya Sovyet Federal Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti ile yapılan bir anlaşmaya göre yardım ve danışmada bulunmak üzere 13 Aralık 1921-5 Ocak 1922 döneminde Ukrayna Hükümeti’nin askeri-diplomatik misyonu M.V. Frunze başkanlığında Ankara’ya geldi. Heyet, Atatürk’le görüşmeler yaptı. Sıcak ve dostane havada geçen görüşmelerden sonra, Sovyet Hükümeti’ne, Türkiye’ye yardım sağlamak için ilave imkânların seferber edilmesi tavsiye edildi.
Atatürk, Frunze’nin gelişinin ardından 4 Ocak 1922 tarihinde Lenin’e ikinci mektubu gönderdi. Atatürk’ün mektubu şöyleydi: “Türkiye Rusya’ya, bilhassa son birkaç ayın Rusyasına Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır. Memleketlerimiz arasında bir diğer ve daha mühim benzerlik, bizim kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. Sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dahil olmayacağız.”
1922 BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHABERESİ – 30 AĞUSTOS KURTULUŞ SAVAŞI – MİLLİ ZAFER BAYRAMI
26 Ağu 1922 – 30 Ağu 1922 Başkumandanlık Meydan Muharebesi ya da Dumlupınar Meydan Muharebesi, Kütahya’ya bağlı Dumlupınar yakınında 30 Ağustos 1922’de Türk ve Yunan orduları arasında meydana gelen savaştır. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa tarafından şahsen yönetildiği için Başkumandanlık Meydan Muharebesi olarak anılır.
1923 TÜRKİYE CUMHURİYETİ HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN MÜBADELE ANTLAŞMASI
30 Ocak 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak yapılan sözleşme uyarınca Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan Krallığı’nın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine tehcir ve zorunlu göçe tabi tutmasına verilen addır. Göçe tabi tutulan kişilere ise mübadil denir.
Bu göçte sadece Hıristiyan halklar Türkiye topraklarından Yunanistan’a gönderilmiş ve yine Yunanistan’dan sadece Müslüman olan Türk halkları Türkiye cumhuriyetindeki onların yerleşim yerlerine yerleştirilmiştir.
Türkiye topraklarında Karadeniz’deki Kuman-Kıpçak Hıristiyan Türkleri ve Hıristiyan olan Karaman Türkleri Yunanistan’a mübadele antlaşması ile zorunlu olarak gönderilmiştir.
1923 BOZKURT CUMHURİYET MARŞI
Hilmi Oytaç, (1879, Selanik – 5 Ekim 1942), Türk siyasetçi.
Askerî Tıbbiye mezunudur. Dâhiliye mütehassıdır. Selanik Jandarma Okulları Doktorluğu, Kırklareli 2. Tabur Doktorluğu, Anafartalar Grup Hastanesi Bastabîpliği, 2. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın Karargâh Doktorluğu, Karacabey ve Kirmasti Kazaları Millî Teşkîlât Kuruculuğu, Mudanya Kaymakam Vekilliği, Bursa Sıhhiye Müdürlüğü, Tabip Yüzbaşılık, TBMM II. III., IV., V. ve VI. Dönem Malatya Milletvekilliği yapmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Bozkurt-Cumhuriyet Marşı, 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilânı için Dr. Hilmi Bey tarafından yazılmış, Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün yaşamı boyunca ve Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün vefatından uzun yıllar sonra dahi okula yeni başlayan öğrencilere öğretilmiş ve her 29 Ekim Cumhuriyet bayramında coşkuyla söylenmiştir.
1923 1. İKTİSAT KONGRESİ – İZMİR
İzmir İktisat Kongresi veya I. İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923), İzmir’de Banka-Han binasında toplanan 1135 delege ile yeni Türkiye’nin ekonomik sorunlarının tartışıldığı bir kongredir. Dönemin Türkiye yönetici kadrosu Kurtuluş Savaşı ile kazanılan zaferden sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü. TBMM’nin bu dönemde başlıca uğraşısı yurdu işgalden kurtarmak olsa da, öngörülen bu ekonomik bağımsızlık hedefinin nasıl gerçekleştirileceğine dair bir kongre yapıldı.
Alınan kararlar; 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresinin en önemli kararlarını şöyle sıralamak mümkündür.
Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
Sendika hakkı tanınmalıdır.
Bu belgelerde Atatürk’ün yönünün batıdan kuzeye yöneldiği görülmeltedir, batının kölelik kurallarından kuzeyin işçilik kuralları tercih edilmiştir, bu hareketyeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde birlikte çok çalışarak hızlı bir kalkınma hedefleniş ve başarılmıştır.
1923 TOPAL OSMAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ
Hacı Topal Osman Ağa, Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Karadeniz’de faaliyet gösteren mahallî milis güçlerinin reisi ve muhafız taburu komutanı. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Giresunlular’dan oluşan muhafız kıtasının komutanıdır.
Topal Osman Ağa, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra mevcudu takviye edilen 47. Alay’ın komutanı olarak Büyük Taarruz’a katıldı. Zaferden sonra yarbay rütbesi ve istiklal madalyası ile onurlandırıldı. 21 Aralık 1922’de döndüğü memleketi Giresun’da büyük bir coşku ile karşılandı.
Topal Osman, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da aniden ortadan kaybolan milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sorumlu tutuldu., bu olaydan sonra Mustafa Kemal ile çatışma hareketi başladı.
“Milli Mücadele’nin lideri tehdit altındaydı. Kısa bir tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamıydı.”
Yeni kurulan muhafız birliği tarafından 1 Nisan 1923 gecesi Papazın Bağı’ndaki evinde kıstırılan Topal Osman Ağa ve adamları, bütün gece çatıştı. Topal Osman, yaralı olarak ele geçirildi. Öldürülmesi; Papazın Bağı’ndaki baskından yaralı olarak ele geçirilmiş ancak İsmail Hakkı Tekçe tarafından başı gövdesinden ayrılmak suretiyle kesilerek öldürülmüştür ve bilahare Çankaya yakınlarına gömülmüştür. 2 Nisan 1923, Ankara.
1923 ATATÜRKÜN KURDUĞU İLK PARTİ, TCF.. CHF..CHP.. HP.. SHP.. SODEP.. CHP CUMHURİYET HALK PARTİSİ
9 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kurulan ve Türkiye’de faaliyet gösteren bir siyasi partidir.
17 Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver (gelişme, ilerleme, yükselme sevgisi) Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kurdular, adı “Cumhuriyet Halk Fırkası” CHF olarak değiştirildi. 29 Mayıs 1935 tarihinde 384 milletvekili ve 160 il delegesi ile toplanan Dördüncü Kurultay’da partinin adı, Dil Devrimi’nin getirdiği yeni anlayış uyarınca Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirildi.
1980 ihtilalinde kapatıldı, ve HP.. SHP.. SODEP. isimleri ile tekrar açıldı ve daha sonra CHP ismine geri döndü.
1923 YENİ BİR DEVLET TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK SEÇİMİ VE BAŞKANLIK SİSTEMLİ CUMHURİYETİN İLANI – CUMHURİYET BAYRAMI
29 Ekim 1923 günü gerçekleşen oturumunda Mustafa Kemal’in hazırladığı anayasa değişikliği teklifinin kabul edilmesiyle Türkiye Devleti’nin yönetim şeklinin cumhuriyet olarak belirlenmesidir.
Kurulan cumhuriyette Mustafa Kemal “Partili Cumhurbaşkanı” olarak bulunmaktadır ve tek partili yönetim dönemidir.
1924 MÜSLÜMANLIĞIN BAŞ YÖNETİMİ HİLAFET – HALİFELİĞİN KALDIRILMASI
Halifeliğin kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3 Mart 1924 tarihinde çıkardığı kanunla halifelik makamını kaldırmasıdır.
Devletin laikleştirilmesi yolunda yapılmış siyasi bir devrimdir.
Bu karar ile 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahlarının taşıdığı; son Osmanlı padişahı Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM tarafından Abdülmecid Efendi’ye verilmiş olan halifelik unvanı ortadan kalkmıştır, bu kanun ile Müslümanlar ikinci defa başsız kalmıştır, bu görevi başka bir devlet üslenmemiştir. not; Hıristiyanlığın başı Vatikan hala görevini yapmaktadır.
1924-1938 ATATÜRK DÖNEMİ SANAYİLEŞME
Türk Milleti, Türk Malı Alın; Türk Parası Türk Ülkesinde Kalsın!
Yeni kurulmuş devletin Atatürk döneminde Sanayi tüm ülkeye yayılmıştır. İstanbul eskisi gibi Sanayı Merkezi durumundadır
Ağırlıklı üretim silah sanayi ve tarıma dayalı ürünlerdir.
Türkiye’de devlet dışında az sanayici görünmektedir Şakir Zümre, Nuri Demirağ ve Nuri killigil, en bilinenleridir, Kurt Sait Kapan – Muhtar Başkurt’un kudüuğu “Kurt Kiremit” ve benzerleri çok fazla bilinmez, bunların dışındaki sanayileşme devlet kurumlarıdır, Ayrıca kooperatifçilik te yenidir, o dönemde “bozkurt” hemen bütün kuruluşlarda markaların resmi olmuştur, daha sonraki yıllarda iki tamamen yerli “Bozkurt ve Karakurt” lokomotif yapılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu fabrikalar sayesinde 1929-1938 yılları arasında ağır sanayi üretimi yüzde 152 artarken toplam sanayi üretimi yüzde 80 artmıştır.
26 Ağustos 1924 TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE İLK ÖZEL BANKA – TÜRKİYE İŞ BANKASI
Türkiye İş Bankası A.Ş., kısaca İş Bankası, Türkiye’de bireysel ve ticari bankacılık hizmeti sunan en büyük özel bankadır. 1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle kurulan İş Bankası, cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankasıdır. 2021’de 926,6 milyar Türk lirası aktif büyüklüğe ulaşan banka, The Banker dergisinin açıkladığı sıralamaya göre ana sermaye bazında dünyanın en büyük 181. bankasıdır.
“Vatanı kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında olarak halkın doğrudan itibar ve itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka kurulması…” 1924 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulunu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getirmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olan İş Bankası, Atatürk’ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde alınan “büyük sermayeli milli bir tedavül bankası teşkil edilerek sermayesinin yalnız ahali tarafından temini kabil olmadığı takdirde bir kısmının hükûmet tarafından hisse senedi satın alınmak suretiyle temini ve mütebaki sermayenin münhasıran Türklere aidiyeti” kararı doğrultusunda Celal Bayar’ın liderliğinde Ankara’da 10 personel ile hizmete başlamıştır. 1924 yılının sonlarında İstanbul Şubesi, 1925 yılında ise İzmir ve Bursa Şubeleri açılmıştır.
250.000 lirası ödenmiş 1 milyon lira sermaye ile 26 Ağustos 1924’te tek şube olarak kurulan İş Bankası, 8 kişilik bir kadro ile işe koyulmuştur. Bankanın kurucuları arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün yanı sıra taahhüt ettikleri sermayenin en az %10’unu ödeyen 36 kişi bulunuyordu. Tüm Hindistan Müslüman Birliği tarafından Türk Kurtuluş Savaşı’na destek amacıyla gönderilen paradan geriye kalan 250.000 lira, Atatürk’ün bankaya sağladığı sermayeyi oluşturdu.
1924 GELİŞİMCİ CUMHURİYET PARTİSİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK MUHALEFET PARTİSİ
17 Kasım 1924 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Osmanlıca: ترقی پرور جمهوریت فرقه سی, romanize: Teraḳḳīperver Cumhūriyet Fırḳası; güncel Türkçe: İlerici Cumhuriyet Partisi), Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk muhalefet partisiydi. Mustafa Kemal Paşa’nın eski silah ve dava arkadaşları olan Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa ve Adnan (Adıvar) Bey’in öncülüğünde, 17 Kasım 1924’te kurulmuştur. Parti tüzüğünde cumhuriyet ilkesinin, liberalizmin ve demokrasinin benimsendiği belirtilirken aynı zamanda dini inançlara da saygılı olunduğu açıklanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın
“Hem parti üyesi hem de cumhurbaşkanı olmasına, partili cumhurbaşkanlığına karşı olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, tarafsız cumhurbaşkanlığını savunmuştur. ”
“Mustafa Kemal’in kurduğu ilk yönetim sistemi bu özelliği ile Amerikan Başkanlık sistemi ile aynidir…”
Parti üyeleri, tek partili muhalefetsiz bir sistemin otoriter yönetime kayacağı endişesi barındırdıklarını ve bunun önlenmesi için böyle bir harekete giriştiklerini belirttiler.
CUMHURİYET KURULURKEN MUHALEFETE YAPTIRIMLAR VE İSTİKLAL-BAĞIMSIZLIK MAHKEMELERİ
Takrir-i Sükûn yasası; İsmet Paşa 3 Mart’ta yeni hükûmeti kurdu. Yeni hükûmet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn yasası’nı Meclis’ten geçirdi
Kasım 1924 Takrir-i Sükûn yasası Hükûmete olağanüstü yetkiler veren yasa çıkarıldı. Yasa tasarısının Meclis’teki müzakereleri sırasında sadece Başvekil İsmet Paşa söz almıştır. İsmet Paşa, asıl tehlikenin “memleketin umumî hayatında hâsıl olan (ortaya çıkan) teşevvüş (karışıklık) ve tezebzüb (kararsızlık)” olduğunu söylemiştir.
İstiklal Mahkemeleri; biri isyan bölgesinde, öteki Ankara adını taşımakla birlikte yurdun geri kalan bölgelerinde çalışmak üzere iki de İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı.
Şubat 1925’te baş gösteren Şeyh Said İsyanı dolayısıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası iktidar tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. Dönemin başbakanı Ali Fethi Okyar istifa etmiş ve güvenoyu alarak başbakan olan İsmet Paşa Takrir-i Sükun kanununu yürürlüğe koyarak basına ciddi cezalar kesilmesinin yolunu açmıştır. Bu arada TCF’nin kapatılması süreci hızlanır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 5 Haziran 1925’te kapatılır.
14 Haziran 1926’da İzmir Suikastı sonrasında bazı paşalar tutuklanır ve idam hükmüyle yargılanır.
Fakat içlerinde Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşa gibi İstiklal Savaşı’na katılanların da bulunduğu bu komutanlar, Türk ordusu subaylarının protesto gösterileri sonucu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “özel affı” ile idamdan kurtulmuşlardır.
1925 ŞAKİR ZÜMRE TÜRKİYENİN İLK ÖZEL SEKTÖR SAVUNMA SANAYİCİSİ
Türkiye’nin savunma sanayisinin ilk özel sektör fabrikasını kurdu.
Türk Hava Kuvvetleri’nin ve Türk Kara Kuvvetleri’nin ihtiyacı olan ilk silah ve cephaneler, ilk Türk denizaltı su bombaları, Şakir Zümre Fabrikası tarafından üretildi. 100 kg, 300 kg, 500 kg, ve 1000 kg’lık uçak bombaları ve çeşitli yangın bombaları bu fabrikada seri olarak üretilmiştir. Türk Deniz Kuvvetlerinin gereksinimi olan çeşitli boylardaki su bombaları ve cephaneler de fabrikanın seri üretimleri arasındadır. İlk Türk denizaltı su bombaları da bu fabrikada üretilmiştir. II. Dünya Savaşı’nın sonunda, ABD’nin emriyle kapatılmıştır.
1925 TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARININ KABUL ETMEDİĞİ ERKEKLERE ŞAPKA DEVRİMİ
Şapka Kanunu’nun çıkmasından önce ülkede bazı meslekî kıyafetlerde değişiklikler görülmüştü.
1925 yılından itibaren Ankara’daki Cumhuriyet Birlikleri, ardından jandarma ve deniz birlikleri “güneşlikli başlık”lar giymeye başladılar. Ardından çeşitli devlet daireleri ve okullarda yeni başlık ve kasketler giyilmeye başlandı. İstanbul Galata Bekçileri, yeni başlık ve kasketleri ilk giyen bekçiler oldu.
Şapka Devrimi veya Şapka İnkılâbı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından, erkeklerin baş örtme uygulamalarının düzenlenerek Batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 25 Kasım 1925 yılında yapılan kanunî düzenlemedir.
Yasa, çeşitli Anadolu illerinde protestolara neden oldu. Yasanın kabul edildiği gün Erzurum’da protesto gösterileri oldu ve bu ilde bir ay sıkıyönetim ilan edildi. Tutuklananlardan 13 kişi idama mahkûm oldu.
24-25 Kasım tarihlerinde Kayseri’de Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşının yönlendirmesi ile büyük bir yürüyüş yapıldı, 300 kişi tutuklandı. Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşı İstiklal Mahkemesi’nde yargılanarak idama mahkûm edildi. 25 Kasım günü Sivas’ta duvarlara şapka aleyhine afiş ve bildiri asılması nedeniyle şehrin bütün muhtarları tutuklandı; suçsuzluğu anlaşılanlar beraat etti; ulemadan İmamzade Mehmet Necati Efendi ile Abdurrahman Efendi idama mahkûm edildi. Rize’nin Güneysu bölgesindeki Merkez Camii imamı Hacı Sabit Civelek “Şayet babanız başına şapka taksa katli vaciptir! Onu vuracaksın ve annen dul ise onu sırtına alıp getireceksin!” sözleriyle bölgedeki isyanı başlattı. Dinî taassuptan ziyade geleneksel Laz kıyafetlerini giymek isteyen isyancıların Rize merkeze doğru yürüyüşe geçmesiyle Ziya Hurşit durumu telgrafla Ankara’ya bildirdi. Bunun üzerine Hamidiye kruvazörü gözdağı vermek için Rize’ye geldi. Kruvazörün kente gelmesiyle çoğu isyancı teslim oldu ve on gün kadar süren olaylar sonucu 143 kişi tutuklandı. Tutuklananlardan 8 tanesi okuma yazma bilmediğinden mütevellit kendini savunamadı ve idam edildi. 8 kişiden 3’ü Tan Otel’in önünde, 3’ü belediye parkında ve 2’si iskelenin başında asıldı. Onlarca tutuklunun Adana ve Sinop’ta hapsedilmesine karar verildi. Maraş’ta ise Camii-i Kebir etrafında toplanıp “Şapka istemeyiz” diye bağıranlar tutuklandı, 5 kişi idama mahkum oldu. İstanbul’da özellikle Fatih semtinde yaptıkları konuşmalarla halkı isyana teşvikle suçlanan çok sayıda kişi tutuklandı ve sanıklar Ankara’da yargılandı.
Şapka kanunu halk tarafından uyulmamış kanundur..
1927 23 NİSAN MİLLİ ÇOCUK BAYRAMI
TBMM’nin kuruluşunun 1921’den itibaren 23 Nisan’ın “23 Nisan Millî Bayramı” adıyla ülkenin ilk millî bayramı olarak kutlanışı,
1922 yılının 1 Kasım günü saltanatın kaldırılışı nedeniyle 1 Kasım’ın “Milli Hakimiyet Bayramı” olarak kutlanışı;
Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin herhangi bir yasa olmaksızın, 1927’dan itibaren “Çocuk Bayramı” düzenleyip kutlaması.
“Dr. Fuat Umay, 30 Haziran 1921 tarihinde kurulan Himaye-i Etfal Cemiyetinin kurucuları arasında yer almış ve uzun süre genel başkanlık yapmıştır. Dr. Fuat Bey, Bolu milletvekilliği sırasında Himaye-i Etfal Cemiyeti’ne gelir getirici birçok çalışmanın adımını atmıştır. Bolu milletvekili Dr. Fuat, Tunalı Hilmi Bey, Üsküdar milletvekili Neşet, İzmir milletvekili Yunus Nadi, Sivas milletvekili Vasıf, Karahisar-ı Sahib (Afyon) milletvekili Ali Çetinkaya, 4 Şubat 1922 tarihinde Meclis’e bir teklifte bulunarak; PTT Müdüriyet-i Umumiyesinin mektup zarfı, kartlar ve kartpostallarına birer kuruş zam yapılarak gelirinin Himaye-i Etfal Cemiyetine bırakılmasını istemişlerdir. Teklif encümende reddedilmiş, daha sonra söz alan Mersin milletvekili Selahattin Bey’in kanuna gerek olmadığı, konunun tavsiye kararı ile çözümlenebileceğini belirtmesi üzerine, Posta ve Telgraf Müdüriyet-i Umumiyesine tebliğ edilmiştir.
Dr. Fuat Umay, siyasi yaşamı sırasında Himaye-i Etfal Cemiyetine gelir getirmesi amacıyla, Meclis’e birçok teklif getirmiştir. Bunlardan başlıcaları şunlardır;
– Himaye-i Etfal Cemiyetinin Posta Ücretlerinden Muaf Tutulması Hakkındaki Teklif: 1926’da yasalaşarak yürürlüğe girdi.
– Ankara Şengül Hamamı Caddesindeki Bir Arsanın Himaye-i Etfal Cemiyeti’ne Bırakılması Hakkındaki Teklif: Dr. Fuat Bey ve doksan altı arkadaşının verdiği teklifle, devlete ait Numune Mektepleri karşısındaki (SHÇEK Genel Müdürlüğü’nün şu andaki yeri) beşbin metre karelik arsanın Himaye-i Etfal Cemiyetine bağışlanması 3 Mart 1925 tarihinde yasalaşarak yürürlüğe girdi.
– Himaye-i Etfal Cemiyetinin Damga Vergisinden Muaf Tutulması Hakkındaki Teklif: 1926’da Yasalaşarak yürürlüğe girdi.
– Himaye-i Etfal Cemiyetinin Gelirlerini Arttırmak Maksadıyla Para İle İşleyen Otomatik Makinaların İmtiyazının Alınması Hakkındaki Teklif: Yasalaşarak yürürlüğe girdi.
– 23 Nisan Çocuk Bayramı Münasebeti İle Şefkat Pulu Kullanılması Hakkındaki Teklif; Dr. Fuat Bey ve 9 arkadaşı 9 Nisan 1932 tarihinde Meclis Başkanlığına teklifte bulunarak, 20-30 Nisan tarihleri arasında mektup ve telgraflara “Çocuk Şefkat Pulu” yapıştırılmasını istedi. 11 Nisan 1932’de kabul edilen yasa ile uygulama yürürlüğe girdi.”
Her yıl 23 Nisan’da ÇOCUK BAYRAMI adıyla kutlanmaktadır.
5 Eylül 1919 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyetini yeniden canlandırmaya çalışmayacaklarına, mevcut siyasî partilerden hiçbirinin siyasî amaçlarına hizmetçi olmayacaklarına ilişkin yemin metni hazırlandı.
7 Eylül 1919 Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’nun ve Rumeli’nin çeşitli şehirlerinde, işgallere karşı kurulan millî cemiyetlerin 7 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi’nde birleştirilmesinden sonra oluşan yeni cemiyete verilen isimdir.
Kurucusu, ilk ve tek başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır.
“Osmanlı vatanının bütünlüğünü, Saltanat ve Hilâfetin makamı ile Millî bağımsızlığın korunmasında Kuvâ-yi Milliye’yi etkin ve İrâde-i Milliye’yi hâkim kılmaktır.
Bütün İslâm vatandaşları cemiyetin doğal üyesidirler.
Örgütlenme, köy ve mahallelerden başlayarak nahiye, kaza, liva, vilâyet, müstakil liva taksimatına bağlı olacaktır.”
“Halk Fırkası” adıyla Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak kurulan partinin adının başına,
10 Kasım 1924 tarihinde “Cumhuriyet” sözcüğü eklenmiş,
1935’teki 4. Kurultay’da “fırka” sözcüğü yerine dış dünyayla daha uyumlu bir sözcük tercih edilmesi kararlaştırılmış ve bugünkü “Cumhuriyet Halk Partisi” adı benimsenmiştir.”
“Osmanlı vatanının bütünlüğünü, Saltanat ve Hilâfetin makamı ile Millî bağımsızlığın korunmasında Kuvâ-yi Milliye’yi etkin ve İrâde-i Milliye’yi hâkim kılmaktır.
Bütün İslâm vatandaşları cemiyetin doğal üyesidirler.
Örgütlenme, köy ve mahallelerden başlayarak nahiye, kaza, liva, vilâyet, müstakil liva taksimatına bağlı olacaktır.”
1927 4 OKLU İLKE
1927’de cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik ve milliyetçilik olarak tanımlanan dört ilke ile kurulmuştur. bu dört tanımı inceleyelim..
Cumhuriyetçilik; Bütün halkın katılım hakkı, bu yasa ile kadınlar, miras hakkı, seçme hakkı gibi haklara sahip olmuştur
Milliyetçilik; Millet kavramının oluşması Milliyetçilik 1912 yılında Osmanlı devletinde kurulan “Türk Ocakları ile başlayan süreçtir, tamgası bozkurttur”, Cuhuriyetin kuruluş yıllarında devlet ve özel bütün kurumlarda bozkurt tamgası görülmektedir.
Halkçılık; Halkın sosyal istekleri hakkı, bu hak sosyalist rejimlerdeki örnek haktır.
Laiklik; İnançların devlet yönetiminden ayrı tutulması hakkı, bu hak sosyalist rejimlerdeki haklardandır.
1927 KOMİNİST RUSYA’NIN ASYA TÜRKLERİ KASABI STALİN
Gürcistan’ın Gori kasabasında doğdu, o zamanlar Rusya İmparatorluğu’nun Tiflis Valiliği’nin bir parçasıydı ve Gürcüler, Azeriler, Ermeniler, Ruslar ve Yahudilerden oluşan bir karışıma ev sahipliği yapıyordu. 18 Aralık 1878’de doğdu ve 29 Aralık’ta vaftiz edildi. Doğum adı Ioseb Besarionis dze Jughashvili-Yahudioğlu.
Lenin’in ölümünden sonra Komünist Parti Genel Sekreteri olarak nüfuzunu artırdı ve 1927 yılında Sovyetler Birliği’nin lideri konumuna geldi.
Stalin acımasızdı, mizaç olarak zalimdi, ve Bolşevikler arasında bile şiddete eğilimi yüksekti. Merhametten yoksundu,
1939’da Nazi Almanyası ile Sovyetlerin Polonya’yı işgal etmesi ile sonuçlanan bir saldırmazlık paktı imzaladı. II. Dünya Savaşı esnasında işgal ettikleri Baltık ülkelerinde yeni sosyalist devletler ilan etti ve Orta ve Doğu Avrupa, Çin ve Kuzey Kore’de Sovyet yanlısı hükûmetler kurulmasına yardımcı oldu.
Stalin’in totaliter hükûmeti geniş bir kesim tarafından kitlesel baskılar uygulamak, etnik temizlik, sürgünler, yüz binlerce infaz uygulamak ve milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanan kıtlıklara sebep olmak ve yönetmekle suçlandı.
1928 TÜRK ALFABESİ HARF DEVRİMİ
Harf Devrimi, Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Yasa, 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın onaylanmasıyla o güne değin kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin geçerliliği son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe kondu.
Mason Locası 3 Haziran 1930 Olağan Toplantısı yapılmıştır, davet fransızca yapılmıştır..
Uluslararası Mason Derneği (UMD) Uluslararası Mason Derneği (UMD)(Association Maçonnique Internationale -, AMI), 3 yılda bir yaptığı toplantısını 1927’de Paris de yapar. Bu toplantıda Fransa BüyükDoğusunu ilginç bir şekilde Mim Kemal Öke temsil eder. 5-23 Eylül 1932’de İstanbul’da 8. Toplantı yapılır. Masonbaşı Sebataycı Mustafa Hakkı Nalçacı’nın başkanlık ettiği toplantıya 23 ülkenin temsilcileri katılır; Avusturya, Belçika,Bulgaristan, İspanya, Fransa, Yunanistan, Lüksemburg, Polonya, İsviçre, Çekoslovakya, Yugoslavya, Meksika, Porte Riko, San Salvador, Brezilya, Şili, Kolombiya, Ekvator, Paraguay, Honduras, Arjantin ve Bolivya.
1930 BIS VE TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI
Uluslararası Ödemeler Bankası (İngilizce: Bank for International Settlements (BIS)), 1930 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde kurulan dünya GSYİH’sının yaklaşık %95’ini oluşturan dünyanın dört bir yanından ülkeleri temsil eden 63 merkez bankasını barındıran uluslararası finans kuruluşudur. Üye ülkelerin merkez bankalarının rezerv politikaları konusunda koordine olmalarını sağlamak, uluslararası işbirlikleri yoluyla merkez bankalarının parasal ve finansal istikrar arayışlarına destek olmak ve merkez bankaları için bir banka görevi görmek ve ayrıca merkez bankaları arası para transferlerinde aracı olmak gibi görevleri vardır. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 63 üye ülkesi vardır. Merkezi hâlâ Basel’de bulunur, Meksika ve Hong Kong’da da ofisleri vardır, BIS, Osmanlı Bankası’nın genişletilmiş şeklidir.
30 Haziran 1930 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), banknot ihraç eden, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin para ve kredi politikasını yürüten, veznedarlık görevini üstlenmiş ve devletin iktisadi ve mali danışmanlığını yapan yasal olarak bağımsız bir ekonomik kurumdur. Kâğıt para (banknot) basma tekelini elinde bulundurur ve bu yetkiye istinaden bağımsız olarak para politikasını belirler. Ayrıca Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olan Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünce basılan madeni paraların tedavülü de Merkez Bankasınca sağlanmaktadır, kuruluş yılında Türkiye Cumhuriyetinin devlet hissesi %15 tir.
1931 BULGARİSTANA KAĞIT OLARAK SATILAN OSMANLI BELGELERİ
1929 yılında Maliye Vekâleti’nden Defterdarlığa lüzumsuz evrakın satılması için gelen bir emir. Bunun üzerine Sultanahmet’te “”Bizans döneminden kalma ve Tanzimat’tan bu yana kullanılan evrak mahzeninde saklanan belgeler””, iki tapu memuru eliyle üstünkörü incelenir.
“Yetkili, konuyu bilen ve belgelerin değerini takdir edebilecek hiçbir şahıs veya müesseseye danışılmadan” yapılan bu tasnif sonucunda, bir kısım belge için “günün maliye işleri ile ilgili olmayıp bir değer taşımadıklarına, hükümlerinin geçmiş olduğuna”, diğer bir kısmının da “boş kâğıt parçaları” olduğuna karar verilir.
Çoğunluğu Maliye’ye ait evrak arasında askerî, malî, ticarî, siyasî, hukukî, edebî, sanayi, denizcilik ve bilim tarihine ait kıymetli pek çok belge olmasına karşın, 30 ila 50 ton evrak, değersiz kağıt niyetine okkası üç kuruş on paradan, Bulgaristan’a satılır.
1931 4 OKLU İLKENİN 6 OKLU İLKEYE YÜKSELTİLMESİ
10 Nisan 1931 tarihinde yapılan Olağanüstü Kurultay’ında Türk Ocakları ve yayın organı Türk Yurdu kapatılır, kapatılan Türk Ocakları’nın mallarının tasfiyesi için komisyon kurulmuş ve bu komisyon bütün ocakların kapatılması ve mallarının tasfiye işlemlerini gerçekleştirmiştir. Bu mallardan taşınmazların bazıları satılmış ve bir kısmı da CHF ye devredilmiştir. Bu hareket yeni kurulan Cumhuriyet’te Milliyetçilik kavramının terk edilmesi anlamına gelebilir, bunun sebebi Mustafa Kemalin Kominist Rusya ilişkileridir.
10-18 Mayıs 1931 tarihlerindeki üçüncü parti kurultayında devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri eklenerek “altı ok” kavramı benimsenmiştir, bu ilave edilen iki tanımı inceleyelim..
Devletçilik; Devletin güçlü olması için birçok büyük üretim kuruluşunun devlete ait olması, “bu özellik sosyalist rejimlerdeki özelliktir” Mustafa Kemali’n yeni Sovyet rejimi ile işbirliği döneminin sonucudur ve devleti güçlendirme özelliği taşır, bu özelliği ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti kısa zamanda güçlü bir ülkeye dönüşmüştür.
İnkılapçılık; Devletin yenilenmesinin devamı, “bu özellik devletin kurulum döneminin devamı özelliğidir.”
1932 ATATÜRK’ÜN TÜRK DİLİ ÇALIŞMALARI, TÜRK DİL KURUMU VE GÜNEŞ DİL TEORİSİ
Atatürk çok fazla kitap okumuş, Türk tarihini ve Türk dilini çok incelemiş ve Türk dilinin kökeni ile ilgili çalışmalar yaptırmıştır, 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dil Kurumu açılmıştır.
1933-1945 ALMAN İŞÇİ PARTİSİ VE SEÇİM İLE GELEN, DÜNYAYI ETKİLEYEN HİTLER FAŞİZMİ
Thule Cemiyeti’nin kurucusu Rudolf von Sebottendorf tarafından, cemiyetin iki üyesi olan gazeteci Karl Harrer ve çilingir Anton Drexler’e bu siyasi topluluğun etkisini işçiler arasında artırmak için özel siyasi dernek oluşturmaları söylenir. Bunun üzerine Drexler Alman İşçi Partisini (DAP) kurar. 12 Eylül 1919 tarihli parti toplantısında yer alan Adolf Hitler de partinin sloganları beğenir.
Hitler’in 1919’da Alman İşçi Partisine (Deutsche Arbeiterpartei; DAP) üye olmasıyla başlayan politik yaşamı, bu partinin 1920’de Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisine (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei; NSDAP) dönüşmesiyle devam etti ve 1921’de parti başkanlığına yükseldi.
Alman İşçi Partisinin adı 24 Şubat 1920 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda Adolf Hitler tarafından “Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi” (Nationalsozialitische Deutsche Arbeiterpartei) olarak değiştirilmiştir.
2. dünya savaşında Almanya’nın faşizm hareketleriyle çok insan katledilmiştir, Hitler dünyanın en faşist devlet yöneticisi olarak dünyada anılmaya başlanmıştır.
Faşizmin Askeri idareler tarafından uygulandığı çoğu zaman vurgulanır, fakat tarihin en faşist yöneticileri seçilerek yönetime gelen insanlardır, çünkü güçlerini hem askeri hem de sivil toplumdan alarak hareket ederler.
1934 SOY ADI KANUNU, Yasanın amacı, o güne kadar kişilerin ön adlarının yanında bir soy adı yerine dinî, sosyal ve ailevi unvanlar taşımalarının yol açtığı olumlu ya da olumsuz ayrımcılığı ortadan kaldırmak, her Türk vatandaşına bir soyadı taşıma yükümlülüğü getiren 2525 sayılı kanundur. Kanun, 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilmiş, 2 Temmuz 1934 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış ve 2 Ocak 1935′te yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun kabulünden sonra soyadı, Türkiye’de kişilerin kimliğinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu kanun ile kişilerin mensup olduğu aile bağları güncellenmiştir…….
9 Şubat 1934 BALKAN PAKTI (Balkan Anlaşma Yasası), “ATATÜRK’ÜN YAPTIĞI İKİ ÖNEMLİ ANLAŞMADAN BİRİNCİSİ”
1907-Sultan Abdülhamit’in, Sırbistan, Romanya ve Yunanistan ile Bulgaristan’a karşı bir Balkan İttifakı kurma girişimi başarısız odu.
1933’te sonra Almanya’da Nazi partisinin iktidara gelmesi, İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar’da genişleme çabası ve Avrupa devletlerinin silahlanma yarışına girmesi dünya barışını tehdit etmeye başladı. Bu gelişmeler sonucunda Balkan devletleri arasında bir yakınlaşma meydana geldi. 14 Eylül 1933 tarihinde Ankara’da Türkiye ile Yunanistan Arasında İçten Anlaşma Yasası 17 Ekim 1933 tarihinde Ankara’da Türkiye ile Romanya arasında Dostluk, Saldırmazlık, Hakemlik ve Uzlaştırma Andlaşması, 27 Kasım 1933 tarihinde Belgrad’da Türkiye – Yugoslavya Dostluk, Saldırmazlık, Yargısal Çözüm, Hakemlik ve Uzlaştırma Andlaşması imzalandı.
Balkanları ele geçirmek isteyen İtalya ve Almanya tehlikesi karşısında dört Balkan devleti Yunanistan, Yugoslavya, Romanya ve Türkiye 9 Şubat 1934’te Atina’da Balkan Anlaşma Yasası imzaladılar.
Bu Antanta göre : Balkan ülkeleri birbirinin varlığına saygı gösterecekti. Böylece Balkan ülkeleri sınırlarını karşılıklı olarak güvenceye almış oldular.
Şubat 1937’de yapılan bir anayasa değişikliğiyle bu ilkeler Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na da eklenmiştir.
Mustafa Kemal kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ devletindeki sosyal özellikler günümüzde dahi birçok medeni ülkede hala oluşamamıştır, hem sosyalist devletlerdeki devlet gücü oluşumu ve insan hakları hem kapitalist devletlerdeki ekonomik insan hakları gerektiği en mükemmel sosyal güvenceler ile donatılmıştır.. Kominst ve Kapitalist sistemlerin karması bir yönetim oluşturulmuştur.
“Hem parti üyesi hem de cumhurbaşkanı olmasına, partili cumhurbaşkanlığına karşı olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, tarafsız cumhurbaşkanlığını savunmuştur. ”
1935 ATATÜRK’ÜN MİLLET ÇALIŞMALARINDA DİL-TARİH-COĞRFAYA FAKÜLTELERİ
Bir milletin millet olmasını dil bilgisi, tarih bilgisi ve coğrafya bilgisi ile mümkün olduğu bilincine varmış ve ilk bilimsel çalışmalar için 1935 yılında dil-tarih-coğradya fakültesini açmıştır.
Atatürk güneş ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır, CHP nin altı okunun duruşu güneş medeniyetleri dönemindeki belgeler ile benzerlik gösterir.
1936 MONTÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936’da imzalanan ve Türkiye’ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası sözleşmedir.
Sözleşme, Türkiye’ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler.
Sözleşme, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini sınırlar.
. Boğazlar kayıtsız şartsız Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılacak, tahkimat yapmak hakkı tanınacaktır.
. Türk Hükûmeti, sözleşmenin, savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine ilişkin her hükmünün yürütülmesine göz kulak olacaktır.
9 Temmuz 1937’ SADABAT PAKTI, , “ATATÜRK’ÜN YAPTIĞI İKİ ÖNEMLİ ANLAŞMADAN İKİNCİSİ”
Türkiye, İran, Irak, Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalandı.
Amacı: Batı ittifakına karşı Ortaoğu’da barış ve güvenliği sağlamaktı.
Sadabat Paktı’na imza atan devletlerin aldıkları kararlar (Sadabat Paktı maddeleri)
– Pakta katılan devletler (Türkiye, İran, Irak, Afganistan) birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklar,
– Saldırgan girişimlerde bulunmayacaklar,
– Ortak yararları üstün tutacaklar,
– Milletler Cemiyeti’ne saygılı olacaklardı.
SURİYE BU ANLAŞMAYA KATILMAMIŞTIR, SADABAT PAKTI ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNDEN SONRA ÇALIŞMALARINI DURDURMUŞTUR YERİNE BAĞDAT PAKTI KURULMUŞ ATATÜRK’ÜN OLUŞTURDUĞU BİRLİKTELİK BOZULMUŞTUR
1938 ATATÜRKÜN ÖLÜMÜ BOZKURT BAĞIMSIZLIK TAMGASININ DA ÖLÜMÜDÜR
10 Kasım 1938 de Mustafa Kemal ölmüştür, Atatürkün ölümü ile 2. Dünya Savaşına girilmiştir, bu tarihten sonra güneş dil teorisi, bozkurt bağımsızlık tamgası gibi bir çok kuruluş özelliği kaldırılmıştır, devletin ve milletin tamgası bozkurt yavaş yavaş terk edilmeye başlamıştır, Asya’daki Türkler soykırım ve asimile edilmiştir.
2. CUMHURBAŞKANI MİLLİ ŞEF İSMET İNÖNÜ DÖNEMİ
Cumhuriyet Dönemi’ndeki ilk başbakanı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk genelkurmay başkanı. Mustafa İsmet (24 Eylül 1884, İzmir – 25 Aralık 1973, Ankara
1884 yılında İzmir’de doğan Mustafa İsmet, 1903 yılında Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’dan birincilikle mezun olarak Osmanlı ordusuna katıldı. I. Dünya Savaşı’nda Kafkasya ve Filistin cephelerinde savaştı. 1920 yılında Anadolu’ya geçti. Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekili (Genelkurmay Başkanı) olarak I ve II. İnönü muharebelerini kazandı. Büyük Taarruz’a Batı Cephesi Komutanı sıfatıyla katıldı. Mudanya Mütarekesi’nde ve Lozan Antlaşması’nda Türk heyetine başkanlık yaptı ve antlaşmaları imzaladı. Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı oldu. 1934’te, İnönü muharebelerindeki başarılarından dolayı İnönü soyadını aldı.
Atatürk’ün ölümünden sonra 11 Kasım 1938’de cumhurbaşkanı seçildi ve 1950 yılına kadar görev yaptı. 1950-1960 yılları arasında muhalefette yer alan İnönü, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra 1961’de yapılan seçimlerde birinci parti olarak çıktı. Ancak oy oranı tek başına iktidar olmaya yetmiyordu. İnönü, böylece Türkiye’nin ilk koalisyon hükûmetini Adalet Partisi ile kurdu. 1965 yılında başbakanlığı bırakan İnönü, 1972 yılına kadar ana muhalefet liderliğini sürdürdü. 25 Aralık 1973 tarihinde solunum yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.
CHP Kurultayı tarafından kendisine “Millî Şef” unvanı verilmiştir. Birçok defa başbakanlık görevini üstlenmiştir. 1925-1937 yılları arasında 12 yıllık kesintisiz başbakanlık süresi olmakla birlikte, toplam 17 yıl 11 ay ile Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun süre başbakanlık yapmış kişisidir.
1939 HATAY’IN İLHAKI
Dünya Savaşı´ndan sonra Fransızlar tarafından işgal edilen bölge, 18 yıl Fransızların egemenliğinde kalmıştır. Yayladağı, 1938’de kurulan Hatay Devleti sınırları içine kaldı. Hatay Devleti´nin de 7 Temmuz 1939’da Anavatana katılmasıyla, Türkiye sınırlarına dâhil oldu.
1939-1945 ASYA TÜRKLERİNİ ORTADAN KALDIRAN 2. DÜNYA SAVAŞI VE HÜKMEN MAĞLÜP TÜRKİYE CUMHURİYETİ
TARAFLAR; BATI BİRLİĞİ; Fransa, İngiltere, Amerika, Rusya, Çin. KARŞI BİRLİK; Almanya, İtalya, Japonya. SAVAŞA GİRMEYEN; Türkiye
Bu savaş sonunda Dünya DOĞU-BATI iki bloklu yönetime sahip olmuş, Asya’da Türkler Doğu Blokunun içerisinde eritilmiş, Büyük Rusya, Büyük Çin ve Büyük İran kurulmuştur, bu kuruluşları savaşı kazanan Fransa, İngiltere, Amerika, Rusya, Çin – Batı Bloku oluşturmuştur. Ayrıca Osmanlıdaki hilafetin kaldırılması ile Müslüman birliği de ortadan kaldırılmıştır.
1940 KÖYE DANIŞMAN BİLGE YETİŞTİREN KÖY ENSTİTÜLERİ
Köy enstitüsü, Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan okul türü.
Neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular.
Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti. Mezunların aynı anda hem okul öğretmenleri hem de toplumun eğitmeni olması bekleniyordu. Öğrenciler aslında kendi okullarını, evlerini, kışlalarını, iş yerlerini vb. inşa ettiler ve birlikte yaparak ve yaşayarak üretim ile eğitimi kaynaştırdılar.
1945 LAHEY ULUSLARASI ADALET DİVANI
Uluslararası Adalet Divanı, aynı zamanda Dünya Mahkemesi olarak da bilinir, uluslar arasındaki genel anlaşmazlıkları karara bağlayan ve uluslararası hukuki konularda tavsiye niteliğinde görüşler veren tek uluslararası mahkemedir .
Birleşmiş Milletler’in ( BM) altı organından biridir ve Hollanda’nın Lahey kentinde bulunmaktadır .
Türkiye Cumhuriyeti bu mahkemelere bağlıdır.
1945 TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ
Türkiye’de çok partili dönem, 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dışında ikinci bir partinin -Nuri Demirağ liderliğindeki Millî Kalkınma Partisi (MKP)- kurularak 1946 genel seçimlerine çok partili sistemle gidilmesi ile başlamıştır. Cumhuriyet’te çok partili hayat bundan önce Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF; 1924-25) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF; 1930) ile başlamış lakin bu partilerin ömürleri çok kısa olmuştur.
1945 TEK YÖNETİM İLE DÜNYAYI YÖNETME TEŞKİLATI “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER” TEŞKİLATI
Birleşmiş Milletler (UN – United Nations), 24 Ekim 1945’te Amerika tarafıdan kurulmuş; dünya adaletini, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel birliği oluşturmak için kurulan örgüttür.
Birleşmiş Milletler kendini “adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanımlamaktadır, bu tanım resminde görüldüğü gibi, Amerikan yönetiminin “yönetimde küreselleşme” tanımıdır, Türkiye Cumhuriyeti bu teşkilatın üyesidir.
1945 ABD-İNGİLTERE-RUSYA ARASINDA DÜZENLENEN MOSKOVA TUTANAKLARINDA İSTANBUL VE BOĞAZLAR
ABD, İngiltere ve SSCB arasında 16-26 Aralık 1945’te Moskova’da düzenlenen dışişleri bakanları konferansının tutanakları.
“Foreign Relations Of The United States: Diplomatic Papers; Nazilere karşı müttefik olan ABD, İngiltere ve SSCB arasında 16-26 Aralık 1945’te Moskova’da düzenlenen dışişleri bakanları konferansının tutanakları.
Bu harita boğazları koruma altına almak için 2. Dünya Savaşı öncesi Amerika-İngiltere ve Rusya Müttefik gurup tarafından birlikte hazırlanmıştır.
Harita İstanbul ve Çanakkale boğazlarını Alman işgalinden önlemek için yapılmıştır.
Çok önemli not: Bu haritanın aynisi 8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913 tarihleri arasındaki 1.Balkan savaşında oluşmuştur.
“Ayni güzergah 1. dünya savaşında Almanlar tarafından Amerika-İngiltere ve Rusya devletlerinden korumak için koruma altına alınmıştır.
1. Dünya savaşı Amerika-İngiltere ve Rusya devletlerinin Osmanlı devletini yok etme savaşıdır”…
NİSAN 1946 MİSSURİ AMERİKAN ZIRHLISININ TÜRKİYE ZİYARETİ İLE BAŞLAYAN AMERİKA-TÜRKİYE BİLEŞKESİ..
ABD’de görev yaptığı sırada Başkan Franklin D. Roosevelt ile yakın dost oldu. Türkiye ile ABD arasında kuvvetli ilişkiler kurulmasını sağlayan, sevilen ve etkin bir büyükelçi oldu. Kendisine verilen değerin bir yansıması olarak, vefatından sonra naaşı 1946 yılında ünlü Missouri Zırhlısı ile Türkiye’ye getirildi.
24 Mart 1946 tarihli Ulus gazetesine göre Japonya’nın yenilgi belgelerini imzaladığı Missouri’nin Türkiye ziyaretinin resmî gerekçesi, 11 Kasım 1944’te vefat eden, Mehmet Münir Ertegün’ün naaşını, İstanbul’a getirmekti. Missouri’nin Türkiye ziyareti büyük bir propagandaya dönüştürülmüş.
Türkiye’nin Batı eksenli dış politikasının odağına ABD’nin yerleştirilmesinde ilk adımın Missouri’yle atıldığı söylenebilir. Bu politikanın sonucunda ise Türkiye’nin dış politikasında ve kamuoyunda yakındaki ülke (Sovyetler) uzağa, uzaktaki ülke (ABD) ise yakına taşınmış, bir anlamda yer değiştirmiştir.
CHP’ye yakın Ulus gazetesi, Missouri’nin İstanbul’a geldiği günde ‘Welcome Missouri’ başlıklı bir manşet ile yayınlanmıştır: “Yeryüzünün en büyük devleti Birleşik Amerika’nın en büyük zırhlısı Missouri bu sabah erkenden İstanbul’a varmış, orada demirlemiş bulunacak.
“Amerikalı subay ve erler bütün nakil vasıtalarında parasız seyahat edebileceklerdir. Hereke’de özel bir halı yaptırılmış, bu halının üzerine İstanbul’un bir haritası kabartma olarak işlenmiştir.”
Cumhuriyet gazetesinin 5 Nisan 1946 tarihli nüshasında belirtildiği üzere Missouri’nin gelişi nedeniyle İstanbul Belediyesi tarafından Karaköy’den Beşiktaş’a kadar olan sahil ile Beyoğlu’nun bir kısım semtlerindeki evler ve dükkânlar aynı renge boyanmıştır. eğlence yerleri kapılarına ‘Welcome’ pankartları asmışlar.
Bu tarih Türkiye’nin Talihsiz tarihidir, Amerika Türkiye’yi siyaseten işgal etmiştir… bu tarih sonrası Amerika-Türkiye ilişkilerinde Türkiye’nin kazançlı olacağı hiçbir ilişki, olmamıştır.
Bu hareket ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi çiğnenmiştir.
1949 2. DÜNYA SAVAŞINA KATILMAYAN TÜRKİYE’YE YAPTIRIMLAR
Fulbright Amerikan mandacılığı anlaşması; eğitim ve kültürel değişim yoluyla ülkelerin sosyal yapısını yönetmek ve değiştirmek.
Fulbright Programı, 1946 yılında, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Amerika Birleşik Devletleri Senatörü J. William Fulbright’ın eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ülkeler arasında ortak bir anlayış geliştirmek amacıyla Amerikan Kongresi’ne sunduğu bir kanun teklifiyle başlatılmıştır.
1949 Fulbright Amerikan mandacılığı Türkiye anlaşması; Fulbright Programı, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında kültürler arası ilişkileri, kültürel diplomasiyi ve kültürler arası yetkinlikleri bilgi ve beceri alışverişi yoluyla geliştirmeyi amaçlayan Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Değişim Programlarından biridir. 2. Dünya Savaşına katılmayan Türkiye’ye mağlup devlet gibi kurallar getirilmiştir., 1950 de hükümet değişmiş ve yeni Adnan Menderes hükümeti Amerika’nın bütün isteklerini yerine getirmiştir.
1949 NATO- KUZEY ATLANTİK (KUZEY AMERİKA) BATI ASKERİ İTTİFAK GURUBU
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, North Atlantic Treaty Organization, NATO; Fransızca: Organisation du traité de l’Atlantique nord, OTAN) 4 Nisan 1949’da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması’na dayanarak kurulan ve farklı dönemlerde 19 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî ittifaktır.
2. Dünya tarafından ikiye bölünen dünya yönetiminde Amerikanın batıyı temsil eden askeri birlik gücü.
HER ON YILDA YENİLENEN TÜRKİYE
1950 yılında yönetim değişikliğine giden Türkiye her 10 yılda bir askeri darbeler dönemine girmiştir 1960, 1970, 1980…..
Askeri darbeler ile değiştirilemeyen Türkiye’de sivil darbeler dönemi başlamıştır, bunlar genellikle seçim yoluyla yapılmıştır.. seçim ile yapılan darbelerin savunması ise halkın onları seçtiğidir, halbuki dünyanın en faşist rejim diktatörü ilan edilen Hitler seçim ile gelmiş bir yöneticidir, bir ülkenin kaderini ülke dışındaki güçler tayin ediyor ise o ülkede gelecek karanlıktır.
1953 BALKAN PAKTI
Balkan Paktı (resmi adı: Dostluk ve İşbirliği Antlaşması) 28 Şubat 1953’te, Yunanistan, Türkiye ve Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan antlaşma. Ankara’da imzalanmıştır. Antlaşma, Sovyetler Birliği’nin Balkanlar’daki etkisine karşı bir caydırıcı bir rol oynaması için imzalandığı bildirilmektedir. Bu antlaşma, üç ülke arasında nihai askeri iş birliğinin yolunu açmıştır. İmzalandığı dönemde Türkiye ve Yunanistan NATO’ya üye ülkeler arasındayken, komünist Yugoslavya NATO’ya üye olmayan bir devletti. Bu sayede Yugoslavya NATO’ya üye olmadan dolaylı bir şekilde kendisini NATO ile ilişkilendirmiştir.
1955 VARŞOVA DOĞU ASKERİ İTTİFAK GURUBU
Varşova Paktı, 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova’da, sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı “Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması” ile kurulan askeri ve siyasal birlik, NATO karşıtı kurulmuş doğu askeri birliği.
1 Temmuz 1991’de dağıtıldı ve böylece savaş sonrası Avrupa’sının iki kutuplu yapısı askeri bakımdan da tarihe karışmış oldu, fakat Amerika’nın NATO paktı hala ayni görevini sürdürmektedir, bu durumda NATO nun görevi bütün dünyayı yönetme görevidir.
24 Şubat 1955 CENTO
(Central Treaty Organization; Merkezi Antlaşma Teşkilatı;
Bağdat Paktı (1955-1959) yerine oluşturulan, Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallık arasında, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik olarak kurulan eski karşılıklı güvenlik ve savunma örgütü.
Sadabat Paktı imzalandı.
Amacı: Batı ittifakına karşı Ortaoğu’da barış ve güvenliği sağlamaktı. Cento ise tam tersi, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik bir antlaşma idi.
1991 RUSYA’DA KOMİNİZM’İN SONU
Kurulduğu günden sonra Rusya hakimiyeti içerisindeki halklara soykırım uygulayan sosyalist-kominist rejim sonunda iflas etmiştir, aslında oluşturucular tarafından istenilen kazanç sağlamadığı için tedavülden kaldırılarak sonlandırılmıştır
25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla 26 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağıldığı olaydır.
Bu dağılma sonucu Asya’daki Türk devletleri; Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan bağımsızlıklarını kazandılar.
Diğer Türk toplumlarına bu haklar tanınmadı, onlar Rus hakimiyetinde bırakıldılar.
1969 GLOBAL YÖNETİCİLERİN İLGİNÇ İPEKYOLU TÜRK KÜLTÜR BİRLİĞİ PLANLARI VE HARİTALARI
İPEK YOLU, bilindiği gibi antik dünyadan günümüze her zaman dünya ticaretinin hareket yoludur, bu yol Asya-Avrupa-Afrika ana karasındaki ticaretin yoludur ve İPEK YOLU TÜRKLERDEN OLUŞMAKTADIR.
Son 1000 yılın en büyük iki devleti Rusya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’dur…
Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya’dır….
Fransa ve İngiltere Amerika’daki halkları soykırım ile yok edip Amerika kıtasını ellerine geçirdikten sonra dünyanın üçüncü gücünü oluşturmuşlardır…
Amerika ve Avrupa ticaret alanlarını genişletmek için dünyaya kapalı olan komünist rejimleri yıkma kararı vermişlerdir….
Global yöneticiler, Fransa-İngiltere-Amerika beğenmedikleri Asya siyasi yönetimlerini yeniden değiştirmek için 2. dünya savaşı sonrasında Rusya ve Çin’i komünist yaparak Asya’daki Türk varlığını iki devlete pay ederek yok etmişlerdir.
Fransa-İngiltere-Amerika-Rusya birliği yeni çalışmalar başlatmışlardır, en büyük ülke Komünist Rusya, Komünist Çin ve Türkiye Cumhuriyeti devletlerinin yeni sınırlarını oluşturmak için siyasi çalışmalar başlatmışlardır, bu çalışmaların adına İPEK YOLU LİGİ adını koymuşlardır.
2001 BOP-BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ
Ortadoğu halklarını Amerika Yahudi kontroluna sokmak için yeniden yapılandırılması.
Büyük Orta Doğu (İngilizce: Greater Middle East), 21’inci yüzyılın ilk on yılında, özellikle müslüman dünyasından İran, Türkiye, Afganistan ve Pakistan ile çeşitli ülkeleri kapsayan, Amerika Birleşik Devletleri’nde George W. Bush yönetimi tarafından ortaya atılan siyasi terimdir.
GENİŞLETİLMİŞ BOP “Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi” ya da tam adıyla “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık” (İngilizce: Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa) şeklinde adlandırmalar da mevcuttur. Büyük Orta Doğu için bazen “Yeni Orta Doğu”, ya da “Büyük Orta Doğu Projesi” (BOP) gibi isimler kullanılabilir. Terim genişletilmiş şekilde, 2004 yılında G8 zirvesi için Orta Doğu ve Batı arasındaki fırsatların değiştirilmesi amacıyla Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin hazırlık çalışmalarında yer almıştır.
Büyük Orta Doğu ile ilişkilendirilen ülkeler; Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan
2017 YENİ BİR DEVLET TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE TEKRAR PARTİLİ “BAŞKANLIK YÖNETİM SİSTEMİ” NE GEÇİŞ
16 Nisan 2017 Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türkiye’de 16 Nisan 2017 Referandumu’ ile kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan kuvvetler ayrılığına dayalı başkanlık tipi bir hükûmet sistemidir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde seçilen Cumhurbaşkanı hem parti üyesi hem de cumhurbaşkanı olarak görev yapmaktadır, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda 17 Kasım 1924 tarihinde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulan “Hem parti üyesi hem de cumhurbaşkanı olmasına, partili cumhurbaşkanlığına karşı olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, tarafsız cumhurbaşkanlığını savunmuştur. ” Parti üyeleri, tek partili muhalefetsiz bir sistemin otoriter yönetime kayacağı endişesi barındırdıklarını ve bunun önlenmesi için böyle bir harekete giriştiklerini belirttiler. Bu özelliğiyle Yeni Türkiye diye tanımlanan bu sistem aslında Mustafa Kemal döneminin Türkiye Cumhuriyeti kuruluş hareketi ile ayni özelliktedir..
Günümüzde göz ardı edilen ve hiç bir şekilde gündeme getirilmeyen bu özellik aslında Osmanlı Devletinin Cumhuriyet dönemindeki geçiş döneminde ayni şekilde yaşanmıştı…. günümüz Türkiye Cumhuriyeti kuruluş tarihi ayni özellikleri ile tekrar etmektedir, tarih geri sarmıştır…
Başkanlık sistemleri ile yönetimler incelendiğinde bütün başkanlık sistemlerinde halk ikiye bölünmüştür, başkanlık sistemleri harici güçlerce desteklenmiştir..
BAŞKANLIK SİSTEMİ; TÜM YÖNETİM YETKİLERİ ELİNDE OLAN “SEÇİLMİŞ KIRALLIK” TIR…
Kırallıktan en büyük farkı babadan oğula geçmemesidir, fakat bazı ülkelerde seçim ile babadan oğula geçmektedir, bu sistem “eyalet sistemleri” ile yönetimler için geliştirilmiştir, dünyanın güçlü yöneticileri eyalet sistemlerini oluşturmaktadırlar, eyalet sisteminde parçalanmış devlet vardır, parçalanmış devletler dünyanın tek devlet yöneticiliğini oluşturma çabasındadırlar, ulusal devletler “bağımsız birey” özelliğindedir.
BAŞKANLIK SİSTEMİ “TÜRK KAĞAN” YÖNETİM SİSTEMİNİN YENİ TANIMLANMASIDIR.. bu yönetim sistemi, tarihte farklı toplulukların bir arada yönetimleri için kullanılmıştır.
Türk Kitabı..sayfa 156
MUHAFAZA VE İNKİLAP
Muhafaza olduğu şekli korumaktır, İnkilap ise şekli sürekli değiştirmektir.. Muhafazakar değişimden yana olmayandır, İnkilapçı ise sürekli değişimden yana olandır, bu durumda sürekli değişimin anahtarı İNKİLAPÇILIK olmalıdır, İnkilapçılığın olduğu felsefede Muhafazakarlık olmaz..
MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKARLIK
Milliyetçi muhafazakâr; Millî muhafazakârlık, millî kimlik ve kültürel kimliğin korunmasına odaklanan muhafazakârlığın milliyetçi bir çeşididir, TÖRE de denebilecek bir tanımdır..
MÜHİM NOT
İsmail Enver Paşa doğucu bir düşünceye sahiptir, Türk milliyetçisi muhafazakardır, Turancı – Dünya Türklüğünü savunur.
Mustafa Kemal Paşa batıcı bir düşünceye sahiptir Türk milliyetçisi inkilapçıdır, Ulusalcı – Yurt Türklüğünü savunur.
.
Ünlü tarihçinin dediği “tarih tarihe suyun suya benzediği kadar benzer” sözü de bir daha yaşamımızdadır…
.
MUSTAFA KEMAL “ATATÜRK” (1880-1938) DÖNEMİNİN EN BÜYÜK TOPLUM VE SİYASET BİLİMCİSİ
ATATÜRK-Mustafa Kemal ve CHP’nin kuruluş felsefesi Milliyetçilik.
.
.
.
.