Batı ve Güney Mysia (MİSYA)

BATI VE GÜNEY MYSİA

PERGAMON

Mysia’nıngüneybatı ucunda kendi adıyla anılan Pergamene yöresindeki Pergamon, bölgenin olduğu kadar Küçük Asya’nın da en önemli kentlerinden birisidir. Denizden yak. 15 km içeride, Kaikos vadisindeki Keteios (Kestel) ve Selinus’un (Bergama Çayı) birleştiği yerde kurulmuştur. M.Ö. 5. yüzyıl’da sikke darp ettiği bilinen kentin yıldızı M.Ö. 3. yüzyıl’da parlamıştır. Büyük İskender’in generallerinden AntigonosMonophtalmos’un M.Ö. 301 yılında Lysimakhosile yaptığı Ipsos Savaşı’nda ölümüyle Batı Anadolu’nun egemenliği Lysimakhos’ageçince, Lysimakhos, savaşın giderlerini karşılamak amacıyla saklı tuttuğu hazinesini Pergamon kalesinde güvence altında bulundurması için Philetairosadında Paphlagonialıbir subayı görevlendirmişti. Ancak Lysimakhos’un M.Ö. 281’deki savaşta 1. Seleukos Nikator tarafından katledilmesi üzerine Seleukos hükümetinin zaafından yararlanan Philetairos M.Ö. 281-263 bu parayı kentin bayındırlaşması için kullanılmıştır. 2. Eumenes M.Ö. 197-159 zamanında Romalılar ile Seleukos Kralı 3. Antiokhos arasında yapılan Magnesia Savaşı’nda Roma ile birlik olan Pergamon Krallığı M.Ö. 188 yılında yapılan Apameia Barışı’ndan sonra elde ettiği Phrygia, Mysia, Lydia, Sipylos Magnesia’sı dâhil olmak üzere, Maiandros’un kuzeyindeki bölgeye sahip olmuştur. Pergamon Krallığı’nın son Kralı olan 3. Attalos’un vasiyet yolu ile Krallığını Roma’ya bırakması ile Pergamon Krallığı’nın topraklarında Asia Eyaleti kurulmuştur.

 

Yeri 

Pergamon, İzmir’in kuzeyinde, Bakırçay (Kaikos) Vadisi’nde yer alır. Kent günümüzde denizden 30 km içerdedir ve Bergama olarak adlandırılmaktadır. Modern kentin kuzeyinde, akropol veya sitadelin bulunduğu 335 m yüksekliğinde bir dağ üzerindedir.

 

Konumu ve Çevresel Özellikleri 

Pergamon Teuthrania denen verimli Kaikos Vadisi’nde, bu ırmak ve kolları Kestel (Keteios) Çayı ile Bergama (Selinus) Çayı’nın birleştiği yerde konumlanmıştır.

Yerleşim

Pergamon bir tepe yerleşimidir. Kentteki şehircilik anlayışı, büyük ölçüde topografik zorunluluktan kaynaklanan bir kent düzeninin form ve planlama bakımından eşsiz bir örneğini oluşturmaktadır. Pergamon’da doğal bir düzlüğün olmaması yerleşimin en erken evresinden itibaren arazi teraslaması yapılmak suretiyle yer kazanılmasını gerekli kılmıştır.

 

 

Tarihçe

Makedon kralı Büyük İskender M.Ö. 334 yılında kenti ele geçirdikten sonra idaresini oğlu ve karısına bırakır. Ölümünden sonra kent bölge yöneticisine kalır. Onun ölümüyle beraber yanında çalışan Filetairos burada yeni bir krallık kurar. Ölümüyle beraber başa yeğeni olan 1. Eumenes geçer. Döneminde kent sakin bir yaşam sürer. Sonrasında idareyi kuzeni 1. Attalos’a ele alır. 1. Attalos döneminde gelişen ve gücünü Anadolu’ya kabullendiren Pergamon, resmen kurulmuş sayılır M.Ö. 241. Pergamon , korunaklı yer, kale anlamına gelir. Krallığını oğlu 2. Eumanes’e bırakır. Şehir en geniş sınırlarına kral 2. Eumenes  M.Ö. 197- 159 zamanında ulaşır.  200.000 kitaptan oluşan bir kitaplık yaptırır. Kuzu ve keçi derilerinden yapılan parşomen kağıdının geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını sağlar. Ardından gelen Kral 2. Attalos ülkenin gelişimini sürdürür. Ölümüyle tahta geçen 3. Attalos dengesiz davranışlarıyla nam salar. Öldüğünde bir varisi olmadığı için şehri Roma İmparatorluğu’na vasiyet eder. M.Ö. 129 yılında şehir Romalıların eline geçerek varlığını Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olarak sürdürür. Bu süreçte Pergamon Roma İmparatoluğu’nun Asya Eyaleti’nin başkenti olmuştur. Romalılar kente Neocore (Mabetler Muhafızı) adını veriler.

Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. M.Ö. 282133 arasında da Pergamon Krallığı‘nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos’tan gelir. Pergamos’un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos‘tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.

Yazılı belgelerde Pergamon’dan ilk kez M.Ö. 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma’ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu’nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı. Eski kentin kalıntılarını, 1870’lerde Batı Anadolu‘da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon’da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878’de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

2011’de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne dahil edilen Pergamon, 2014’te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.

Araştırma ve Kazı 

İlk çalışmalar, 1878-86 yılları arasında C. Human, A. Conze ve R. Bohn tarafından yapılmış ve Yukarı Kent ortaya çıkarılmıştır. Orta ve Aşağı Kent’in ortaya çıkarıldığı ikinci dönem kazıları 1900-13 yılları asrasında W. Dörpfeld, H. Hepding ve P. Schatzmann tarafından gerçekleştirilmiştir. Üçüncü dönem kazıları 1927-36 yılları arasında Th. Wiegand tarafından yapılmış ve bu çalışmalar sonucunda Heroon, Kızıl Avlu ve Akslepieion ortaya çıkarılmıştır. 1957-72 yıllarında dördüncü kazı dönemi E. Boehringer tarafından yapılmıştır. Daha sonra W. Radt’ın devraldığı kazılar 2004 yılına kadar sürdürülmüştür . Kazılar 2005 yılından beri F. Pirson tarafından yürütülmektedir.

 

 

Tabakalanma

Buluntular

 

Mimari

Pergamon Antik Kenti’nin yalnızca dağın en yüksek noktasındaki bir kaleden ibaret olmadığı, erken dönemlerde de surla çevrili bir Arkaik Dönem kenti olduğu anlaşılmıştır.Gymnasion terasının hemen yukarısında bulunan, ilkel teknikte yapılmış duvar, Arkaik Dönem’e tarihlenen bir kent sura aittir. Bu surun izlerine dağ yamacının başka yerlerinde de rastlanmıştır. Ancak, kesinlikle olarak Arkaik Dönem’e tarihlenebilecek ve kalenin iç mimarisine ait herhangi bir duvar kalıntısı ele geçmemiştir . Pergamon’da ortaya çıkarılan tümülüs mezarlar, kaya mezarlar, lahit mezarlar, sıra onur mezarların büyük çoğunluğu Hellenistik ve Roma dönemlerine aittir. Pergamon’un Arkaik sur duvarı 1990 yılında bütün genişliğini kapsayacak şekilde açığa çıkarılmıştır. Kazı sonunda, arka arkaya kademelenmiş üç duvar sırasının oluşturduğu hat ortaya çıkmıştır. Sondajlardan elde edilen malzemeler bu duvarın Arkaik Dönem’e ait olduğunu açıkça göstermiştir.

Çanak Çömlek Arkaik Dönem’e ait mimari kalıntılar bulunamamışsa da, dağın tepesinde M.Ö. 7-6. yüzyıllara tarihlenen çok miktarda Arkaik Dönem seramiği ve bezemeli çatı kiremitleri ele geçmiştir. Bunların, kalede yapılan pek çok değişiklik sırasında tamamen ortadan kaldırılmış yapılara ait olduğu düşünülmektedir.

Heykel-Kabartma

Asklepion’a giden yolun yan tarafında en erkeni M.Ö. 4. yüzyıla ait mermerden mezar anıtı parçaları, rölyefler bulunmuştur. Bunlardan biri yüksek kaideli bir mezar rölyefidir.

 

 

Kalıntılar

Pergamon Akropolü

 

Pergamon kentinin Akropol‘ü “kentin yukarı bölümü”, Bakırçayı’nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alır. Büyük bir kale görünümündeki Akropol’ün ana kapısına varmadan solda Heroon‘un kalıntıları vardır. Heroon, Antik Yunanistan‘da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniş bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı bulunuyordu.

Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaş tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol’ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin‘e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuştur. Pergamon’da ise yalnızca temelleri kalmıştır.

Athena Tapınağı‘nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede “Pergamon derisi” olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus AntoniusM.Ö. 41‘de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra‘ya armağan etmiştir.

Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin’e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi’ne (Pergamon Museum) koyulmuştur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneği olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı’nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoğudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora’da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuşuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol’ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaşmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu. Athena Tapınağı’nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.

Akropol’ün bir başka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı.

Orta Kent

Bugün Orta Kent denilen yerleşme, eski Pergamon kentinin bir başka bölümüydü. Kentin yukarı bölümü Akropol’de, daha çok kral ailesi ile yöneticiler, aydınlar ve komutanlar oturmaktaydı. Orta Kent ise halkın rahatlıkla girip çıktığı yerdi. Burada doğrudan devlet yönetimiyle ilgili olmayan yapılar, gençler için spor alanları, halka açık tapınaklar bulunuyordu.

Orta Kent’in önemli alanlarından biri Demeter Kutsal Alanı‘ydı. Bu alan dikdörtgen bir platformda yer alıyordu. Bugün Yukarı Gymnasion‘dan gelindiğinde, eskiden bir çeşme ile kurban çukurunun bulunduğu alana girilir. Buradan beş basamakla çıkılan iki sütunlu anıtsal girişe (propylaia) ulaşılır. Kutsal alana buradan inilir. Alanın solunda tapınak, ortasında ise sunak vardı. Sağ yandaki 10 sıralı oturma alanında, Demeter ve Kore dinsel törenlerini 600 kişi izleyebiliyordu.

Gymnasion Orta Kent’in en büyük yapı kompleksiydi. Burada çeşitli spor dallarında çalışmalar ve yarışmalar yapılırdı. Gymnasion, yukarıya doğru genişleyen üç teras üzerine kuruluydu ve bir bakıma üç ayrı Gymnasion biçiminde inşa edilmişti. Üst terası yetişkinlere, orta terası gençlere, alt terası ise çocuklara ayrılmıştı. Orta bölümünde galerilerle çevrili alanda güreş, disk atma, uzun atlama gibi spor çalışmaları yapılırdı. Kuzeydeki galerinin arka bölümündeki salonlarda çeşitli konularda dersler verilirdi. Bu salonlardan biri 1.000 kişi alabilecek büyüklükteydi. Güney galerisinin altında bulunan üstü kapalı koşu yolu 212 metre uzunluğundaydı.

Orta Gymnasion’un batısında gençlerin eğitim gördüğü yapılar vardı. Uzun koşu yolu doğuda Herakles ve Hermes’e adanmış tapınağa açılıyordu. Yarışmalarda başarılı olan gençlerin adları tapınağın duvarlarına yazılırdı. Küçük çocukların eğitimine ayrılan Aşağı Gymnasion 80 metre uzunluğunda bir terasa kurulmuş yapılardan oluşmaktadır.

Yukarı Gymnasion’un batısında yer alan Asklepios Tapınağı’nın günümüze yalnızca temellerine ulaşmıştır.Hekimlik tanrısı Asklepios adına yapılan tapınak dinsel özelliklerinin yanı sıra tıp alanında araştırma ve deneylerin gerçekleştirildiği bir okul yapısıdır. Hastalar, bitkilerden elde edilen ilaçlar, ameliyat, su ve çamur banyolarının yanı sıra, spor, müzik, eğlence ve telkin yoluyla tedavi edildiği görülmektedir.

 

Aşağı Kent

Pergamon’un Aşağı Kent olarak adlandırılan aşağı bölümünde, iki sütunlu galerilerle çevrili Aşağı Agora ile heykel okulu ve evler vardı. Evler içinde en dikkat çekeni, sütunlu galerileri olan iki katlı Attalos Evi‘dir. Buranın güneydoğuya açılan odası, kışın bile güneşle ısıtılıyordu. M.Ö. 2. yüzyılda surlarla çevrilen kente güneydeki Eumenes Kapısı yapılmıştı. Bugün bu kapıdan girenler, ince yapılı bir sütun sırası ile karşılaşırlar. Mısır tanrısı Serapis‘e adanmış tapınak, eski Pergamon’un en büyük yapısıdır. Kırmızı tuğladan yapıldığı için Kızıl Avlu olarak da adlandırılır.

Tiyatro

Çok dik bir yamaca kurulan ve setlerle sağlamlaştırılan şehrin en büyük tiyatrosu yaklaşık 10.000 kişiliktir. Ülkemizdeki antik tiyatrolar içinde en fazla oturma sırasına sahip sahnesi olduğu bilinmektedir. Ahşap, portatif bir sahneye sahiptir. Sadece etkinlik zamanlarında sahne kurulur. Alışılmışın dışında tasarlanmış bu sahne günümüze ulaşmamıştır. Benzer diğer uygarlıklarda popüler olan galadyatör oyunları Pergamon’da görülmez. Onlar tiyatroyu tamamen sanat ve bilim için kullanmıştır. Bu ve diğer üç tiyatroda konserler ve oyunlar sahnelenmiş ve konferanslar düzenlenmiştir.

 

Roma Kenti

Pergamon kentinin kuzeybatısı ile Bergama Çayı arasında Roma dönemi yerleşmesi bulunur. Burada 50 bin kişilik amfitiyatro ile 30 bin kişilik tiyatro vardı. Günümüzde Viran Kapı denilen kalıntılar tiyatronun ayakta kalan kemeridir. Pergamon antik sit alanı, yapılan düzenli kazılarla büyük bölümü ortaya çıkarılmış bir ilkçağ kentidir. Burada kurulan Bergama Müzesi, Türkiye’nin ilk arkeoloji müzesidir. Pergamon buluntularının birçoğu burada sergilenmektedir.

 

Heron

Kente girer girmez soldaki kalıntılar Heroon’a aittir. Eski Yunan’da yarı tanrı ya da bir kahraman adına yapılmış etrafı sütunlarla çevrili kutsal alanlardır. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı bulunuyordu.

 

 

 

 

 

Zeus Sunağı

Zeus sunağı Hellenistik dönemin en güzel eserlerinden biri olan Zeus Sunağı da maalesef athena tapınağı gibi Almanya ya gönderilmiş ve Berlin deki Pergamon Müzesi nde birleştirerek sergilenmeye başlanmıştır. Akropol de sunağın yalnızca temelleri görülebilir. M.Ö. yıllarında yapılmıştır. 2. Eumenes in Galatlara karşı kazandığı zaferi simgeleyen kabartmalarla süslüdür. Bu kabartmalarda Bergamalıları Yunan tanrıları temsil eder. Kabartmaların boyu 2,5 uzunluğu ise 120 m yi bulmaktadır. toplam 118 figür sunağı çevreler. Sunağın yüksekliği 12 metredir. Sunak tek bir ustanın değil onlarca Bergamalı ustanın elinden çıkmıştır. Bergamalıların Sunağı adadıkları tanrı Zeus yunan mitolojisindeki en büyük tanrıdır. Bütün tanrıların ve insanların babası olarak kabul edilir. Diğer tanrıların birçoğu da Zeus un çocuklarıdır. Kütüphane Parşomen kağıtlarına yazılmış adet el yazması eserden oluşur. Hellenistik dönemin en büyük kütüphanesidir. Ülkenin en güçlü kralı 2. Eumanes tarafından yaptırılmıştır. 4 büyük salondan oluşur. Dönemin diğer büyük kütüphanesi İskenderiye ile ciddi bir rekabet içerisindedir. İskenderiye giderek büyüyen ve kendisine rakip olmaya başlayan Bergama kütüphanesine kağıt desteği (papirüs) sağlamayı bırakır. Bunun üzerine bölge insanı hayvan derisinden yapılma parşömeni icat eder. Kütüphane, M.Ö. 41 yılında Roma İmparatorluğu döneminde İmparator Markus Antonyus tarafından Mısır Kraliçesi Kleopatra ya armağan edilmiştir. Parşomen Bergama kağadı anlamına gelen Latince Pergamena kelimesinden türetilmiştir.

Zeus Sunağı’nın hikayesi

Zeus Sunağı Bergama’nın en parlak çağı olan 2. Eumenes M.Ö. 197-159 döneminde inşa edilmiştir. Sunak Pergamon krallığının Galatlar’a karşı kazandığı zaferi simgeler. Sunağın iki yanındaki kabartmalarda Tanrılarla devlerin savaşı ve Bergama’nın efsanevi kuruluşu resmedilmektedir. Bergama’da ilk kazılar 1874’te Alman yol mühendisi Carl Human tarafından başlamıştır. Kültür Bakanlığı tarafından Ümit Yaşar Gözüm’ün yayın yönetmenliğinde hazırlanan “Yitik Mirasın Dönüş Öyküsü”nde Zeus Sunağı’nın Almanya’ya götürülüşü şöyle aktarılmaktadır: “ 1878 yılında kazı izni verildikten sonra, Bergama’da yapılan kazıların ilk üç yılında çıkarılan eserlerin, devlete ait üçte birlik kısmı takdir edilen meblağü karşılığında Almanlara verilmiştir. Bu kazıların dördüncü ve beşinci yıllarında çıkarılan eserlerin bir kısmının Almanya ile yapılmış anlaşma uyarınca, daha önce çıkarılıp Almanya’ya taşınmış olan eserlerin devamı oldukları için, bir kısmının da Padişah izin verdiği için Almanlara bırakıldığı görülmektedir.”

 

Yukarı Agora

Toplanma yeri anlamına gelir. Etrafı surlarla çevrelenen Agora da toplanan halk siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle konuşup, tartışır; alış-veriş yapardı. Agora nın Kuzey batısında Agora Tapınağı bulunur. Tiyatro Antik Çağ ın en dik tiyatrosu olarak kabul edilen tiyatro kişiliktir. Türkiye nin en çok oturma sıralı tiyatrosudur. Bugünkü hali Roma dönemindeki büyütülmüş halidir. M.Ö. 3. yüzyıl da Bergamalılar tarafından yapılmıştır. Tiyatronun sökülüp takılabilen ahşap bir sahnesi vardır ki bu yapı bugüne ulaşamamıştır. Akropol tiyatrosu dionysos tapınağı Dionysos Antik Yunan da şarap ve eğlence tanrısıdır. Zeus un oğludur. Adına yapılan dini törenlerle bugünkü tiyatronun temellerinin atılmasını sağlamıştır. Mitolojide anlatılan ve Kral Midasın dokunduğu her şeyin altına çevrilmesini sağlayan tanrıdır.

Şöyle ki Dionysos un bir arkadaşı şaraptan bir çeşme başında sızıp kalınca köylüler onu krallarına götürmüşler. Midas onun Dionysos un arkadaşı olduğunu anlayıp mükemmel bir ev sahipliği yapmış. Sonra Dionysos dile benden ne dilersen. diyince de, dokunduğum her şey altın olsun demiş. Başta mutluluk içinde dokunduklarını altın ederken acıkınca hiçbir şey yiyemediğini fark etmiş ve tanrıya yalvarmış. Dionysos, ona Pactolos denen bir çayda yıkanmasını, böylece düzeleceğini söylemiş. Günümüzde hala bu çayda altın tanecikleri bulunur ve insanlar eleklerle ararlarmış. Tiyatro terasının kuzey ucuna M.Ö. 3.yüzyılda yapılan Dionysos Tapınağı Roma İmparatoru Carcalla (M.S. ) tarafından yeniden elden geçirilmiştir. İlk yapılışında andezit taşından olan tapınak Roma döneminde bütünüyle mermerle kaplanmıştır. Günümüze sunağı ile birlikte çok iyi korunarak gelebilen Dionysos Tapınağı kentin diğer tarihi eserleri gibi Berlin deki müzede sergilenmekte.

 

Asklepion

Yunan sağlık tanrısı Asklepios adına yapılmış bir tapınaktır. Bu tapınak aynı zamanda dönemin önemli bir sağlık merkezidir. Asklepionlarda tedaviler şöyle oluyordu: Asklepios a (sağlık tanrısı) inanarak, buraya şifa bulmaya gelen hastaların tedavisi, her şeyden önce temizlenerek, iyileşme amacı ile tanrıya dua edip, adak adadıktan sonra, uykuya yatıp, uykuda görülen rüyanın yorumlanması ve telkin esasına dayanıyordu. Şifalı kutsal su, güneş ve çamur banyoları, yararlı otlardan yapılan ilaçların yanı sıra müzik, düzenlenen törenler, tiyatrolar tedavi yöntemleri olarak kullanılmıştır. Bu tedavi yöntemleri ve metotları, özellikle rüya ile ilgili bilgilerin çoğu, kazılar sonucu ele gecen adak tasları ve yazıtların okunması sonucu öğrenilmiştir. İyileşmeyecek ağır hastalar asla içeriye alınmazdı. Uzak yerlerden bitkin ve yorgun gelen hastalar Propylon Avlusu na alınır, muayene edilir, teşhis konur, iyi olacak gibiyse Asklepiona girmesine izin verilirdi. Hekimler hastaya yat, uyuyuncaya kadar dua et, tanrı senin derdinin devasını sana bildirecektir. Ne görürsen, ne duyarsan bize anlat diye telkin ederlerdi. Bunun için özel olarak hazırlanmış uyku odaları vardı. Bu tedaviler daha çok ruhsal hastalıklarla ilgili tedavilerdir. Bedensel hastalıklarda, sıcak, soğuk ve çamur banyoları, şifalı otlarla tedavi, diyet kürleri, bitkisel merhemlerle yapılan masajlar, kan aldırma, bağırsakların boşaltılması, güneşlenme terapileri, gerek görüldüğü durumlarda cerrahi müdahaleler olurmuş. Bugün modern tıbbın sembolü olan Yılanlı Sütun da ilk olarak Asklepion da kullanılmıştır.

 

Yorum ve tarihleme 

Krallık döneminden M.Ö. 3. yüzyıl önceki, Erken Pergamon kentinin bölgede önemli bir yere sahip olmadığı görülmektedir. Ancak hakim konumu, genişleme olanakları ve savunmaya çok elverişli olmasının kente daha sonraki dönemlerde önemli avantajlar sağladığı ve Hellenistik Dönem’de bölgenin en önemli yerleşmelerinden biri olduğu bilinmektedir. Pergamon Kalesi’nde Arkaik Dönem sur duvarının iç kısmında, Arkaik ve Klasik Dönem mimari kalıntıları ele geçmesine karşın, bu döneme ait seramiklerin bulunması, Pergamon’da M.Ö. 7, 6 ve 5. yüzyıllara tarihlenebilecek bir yerleşmeye rastlanması olasılığını artırmaktadır.

Kaynaklar

  1. “Pergamon (Bergama)”. Araştırma,Yönetmen Tekin Gün. Mootol Kültür Sanat Yay.Mart 2011
  2. “Pergamon and its Multi-Layered Cultural Landscape”. UNESCO. 23 Ekim 2015
  3. “Bergama”(İngilizce). UNESCO. 4 Nisan 2014

İnanç ve kültürler

Mysia bölgesinde yer alan Pergamon kent pantheonunun oluşumu ve kendi içindeki hiyerarşisi Pergamonluların içinde bulunduğu koşullardaki ve yerel gelişmelerdeki farklılıklara paralel olarak şekillenmiştir. Tanrı ve tanrıça kültlerinin Pergamon’ daki farklılıklara göre biçimlendirilmesi, geliştirilmesi ve belli yönlerinin ön plana çıkarılması kültlerde de diğer kentlerden farklı formların oluşmasına yol açmıştır. Tanrısal güçlere biçilen karakterlere ve etkin oldukları alanlara uygun olarak düzenlenen törenler, verilen kurbanlar ve sunulan adak malzemelerindeki çeşitlilik bu değişkenliğin göstergesidir. Hellen kimliği taşıyan her toplumda olduğu gibi Pergamon’ da da dinin yapısal özelliği resmi ve kollektif tapınmanın ifadesi olan kült aracılığı ile kendini göstermiştir. Bu araştırmanın amacı, Pergamon kentinin Hellenistik dönem din hayatında önemli roloynayan tanrı ve kültlerinin bütün yönleriyle incelenmesi ve ayrıca döneme ilişkin dinsel hayatın genel özelliklerini ortaya çıkarabilmektir. Bu bağlamda kent pantheonunu oluşturan tanrı ve tanrıçaların her birinin tek tek sistemli olarak sahip oldukları epithetler altında incelenmesi daha uygun olacağı düşünülmektedir.

 

 

 

 

Meter Küıtü (Meter Aspordene)

Büyük Ana Tanrıça Mcyex olarak kabul edilen bu kutsal varlık Anadolu’nun en eski devirlerinden itibaren çeşitli adlar altında kaynağı Anadolu’da olmak üzere uluslar üstü bir nitelik kazanmıştır. Tanrıçaya özgü tapınımın Anadolu’daki ilk izlerine Kyzikos’da rastlanmış ancak bu kentle de sınırlı kalmayarak çeşitli kentlerde tapınıldığı arkeolojik ve yazılı belgelerle kanıtlanmıştır.

 

Zeus Kültü

Pergamon kenti tanrı ve kültleri ile ilgili bu çalışmada konu ile ilgili zengin çeşitliliğe ve içeriğe sahip olan yazıtlar başta olmak üzere  sikkeler, antik kaynaklar ve arkeolojik kaynaklar da incelenmiştir. M.Ö. 283-133 Pergamon kentinde tanrı Zeus’a dört epithet-Zeus Soter, Zeus Sabazios, Zeus Keraunios, Zeus Tropaios altında tapınıldığı ortaya çıkarılmıştır. Kısacası Tanrı Zeus ‘un Pergamon kentinin baş tanrısı olarak sahip olduğu tanrısal işlevinin belirleyicisi ve Pergamon halkının duyduğu gereksinimler olmuştur.

 

Hera Kültü

Zeus’un tanrısal eşi Hera, Hellenistik dönem Pergamon sikkelerinde önemli bir yer tutmamakla birlikte epigrafik kaynaklarda da yalnızca iki yazıtta geçmektedir. Bu nedenle tanrıçanın ele alınan dönem içinde Pergamon kentinde sergilemiş olduğu karakteri belirlemek oldukça güçtür. Pergamon’ da 1900 yılından 1911 yılına kadar toplam  sonbahar kampanyasında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda Ana Tanrıça Hera’nın kendisine ait bir tapınağa, ancak 1.Attalos yönetimi sırasında M.Ö .159-139 sahip olduğu belirlenmiştir. Bu bilginin doğruluğunu tapınak arşitravına ait adak yazıtından geriye kalan kırık bir yazıt parçasından çıkarmaktayız.

 

Athena Kültü

Hellen öncesi dönemde de tapınılan tanrıça Olympos tanrıları arasında yerini alınca Hellenler tarafından çok sevilen bir tanrıça olmuş ve bir çok yerde olduğu gibi Pergamon kentinde de kendisine tapınılmıştır. Pergamon kentinin koruyucu ve baş tanrıçası Athena’ya Hellenistik dönemde beş isim altında tapınılmıştır: Athena Polias ,Athena Nikephoros , Athena Areia, Athena Tritogeneia ve Athena Pallas.

 

Apolion Kültü

Pergamon kentinde Apollon kültünü ve karakterini değerlendirmek amacıyla yapılan çalışmada ele alınan arkeolojik bulgular çoğunlukla sikkeler ve yazıtlar olmuştur: Pergamon’un en eski tanrılarından biri olan Apollon kültünün M.Ö.5. yüzyılda sahip olduğu önemi gösteren bulgular bu döneme ait sikkelerden oluşmaktadır.

 

Hermes Kültü

Pergamon kent kazıları sonucunda ortaya çıkarılan Aşağı Pazar ve Yukarı Pazar yerlerinin kente ait birer ticaret merkezleri olduğu tespit edilmiştir. Özellikle bu alanlardan çıkarılan belli sayıdaki yazıt arkeolojik bulguların eşliğinde Hermes kültünün varlığına ışık tutacak derecede önemli olmuştur. Hellenistik döneme ilişkin neşredilmiş Pergamon yazıtlarında Hermes epithetsiz olarak geçmektedir. Ancak, tanrının kültünü gösteren belli sandaki epigrafik kaynakların ışığında Hermes “Pergamon kentinin Gymnasion ve Agora Tanrısı” kimliğiyle ortaya çıkmaktadır. 1883 yılının Mayıs ayında Yukarı pazar yerinin batı binasının kuzey duvarı altında yer alan kült nişinin altındaki heykel kaidesi üzerindeki adak yazıtta tanrı şu şekilde geçmektedir.

 

Aphrodite Kültü

Pergamon’da toplumun bütün katmanlarına hizmet edecek kadar fazla sayıda kült bulunmaktadır. Bu bağlamda zengin kent pantheonunda yer alan tanrılardan biri de Aphrodite’dir. Ancak, Pergamon kentine ait bilgiler sunan antikçağ yazarlarınca anılmayan ve kent sikkelerinde yer almayan Aphrodite hakkında bilgi veren yazıt sayısı da oldukça azdır. Pergamon’da kültü olan tanrı ve tanrıçalar arasında Aphrodite’nin önemini vurgulayan epigrafik kaynaklardan iki tanesinde Aphrodite ismi, bir tanesindeso de Aphrodision kelimesi geçmektedir. M.Ö.2.yüzyılın ortalarına tarihlendirilen beyaz mermerden yapılmış yuvarlak heykel kaidesi üzerindeki yazıt 1884 yılında tiyatro alanında yapılan kazılar sonucunda gün ışığına çıkarılmıştır. Yazıtın bulunduğu yuvarlak heykel kaidesinin üst kenarında bir profil kalıntısı ve kaide üzerinde olduğu düşünülen olası bir heykele ait ayak izleri belirgin bir şekilde görülmektedir. Söz konusu yazıtta okunabildiği kadarıyla tanrıça şu şekilde geçmektedir.

 

 

Dionysos Kültü

Pergamon kentinin dinsel yaşamında yer edinmiş olan Zeus, Hera, Athena, Apollon, Hermes ve Aphrodite gibi tanrı ve tanrıçalar arasında Dionysos’un sahiplendiği yeri anlamak için temel alınan kaynak türü öncelikle yazıtlar olmuştur. Kent ve kent sınırları içerisinde yer alan Dionysos tapınağında tanrıya tapınılmış olduğunu kanıtlayan epigrafik veriler, sikke ve diğer arkeolojik bulgularla da desteklenmiş bulunmaktadır.

 

 

 

Demeter Kültü

Meter kültüyle ilgili bölümde sözünü ettiğimiz gibi Pergamon’da bir toprak ve tanrı anası olan Meter kültü eskiden beri yerleşikti. Buna dayanılarak Pergamon kentinde yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarılan

tanrıça Demeter’e ait tapınak tanrıçaya ait kültün Pergamon kentindeki varlığını gösteren en önemli delildir. Demeter kültünün Meter kü1tüne ilişkin olarak küçük bir çekirdek yapıdan doğmuş olduğu ve kü1tün başlangıcının tapınak alanındaki arkeolojik kazılar ile bunlara ilişkin yapılan çalışmalar sonucunda tahminen M.Ö.4.yüzyılın ilk yarısına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Tapınak alanında gerçekleştirilen kazılar sonucunda Demeter tapınağının ilk anıtsal formuna Attaloslar hanedanının kurucusu Philetairos zamanında ulaştığı ortaya çıkarılmıştır. Bu tarihlendirmeyi yapmamıza tapınak ve esas sunak üzerinde bulunan eş anlamlı iki adak yazıtı izin vermektedir.

 

Asklepios Kültü

Pergamon kent pantheonunda yerini alan bir diğer tanrı da Tıbbın tanrısı ve kahramanı olan Apollon oğlu tanrı Asklepios’dur. Asklepios Soter –  Asklepios sağlık kültü M.Ö.4. yüzyılın ilk yarısında Pergamonlu Aristakhminos’un oğlu Arkhias tarafından Epidauros’tan alınarak anavatan Pergamon’a getirilmiştir.

 

Herakles Kültü

Zeus’un ölümlü oğlu Herakles, Yunanlı kahramanlar içinde en çok tanınan ve tüm Yunanlıların en çok özendiği kişidir. Gençlik tanrısı Hebe ile evli olan kahraman Herakles Pergamon’da özellikle 2.Eumenes yönetiminde Dionysos Kathegemon ile birlikte Attalosların soyatası olarak  saygı görmeye başlamıştır. Ancak, Herakles tapınımına ilişkin Hellenistik döneme ait epigrafik ve arkeolojik veri azlığı kahranıanın Pergamon’ da

sergilemiş olduğu karakteri belirlemeyi de zorlaştırmıştır. Bu bağlanıda kültün Pergamon’ daki varlığından söz etmeye olanak sağlayan bulguları tek yazıt dışında salt nümizmatik veriler oluşturmaktadır.

 

 

Yorum ve tarihleme 

Krallık döneminden M.Ö. 3. yüzyıl önceki, Erken Pergamon kentinin bölgede önemli bir yere sahip olmadığı görülmektedir. Ancak hakim konumu, genişleme olanakları ve savunmaya çok elverişli olmasının kente daha sonraki dönemlerde önemli avantajlar sağladığı ve Hellenistik Dönem’de bölgenin en önemli yerleşmelerinden biri olduğu bilinmektedir. Pergamon Kalesi’nde Arkaik Dönem sur duvarının iç kısmında, Arkaik ve Klasik Dönem mimari kalıntıları ele geçmesine karşın, bu döneme ait seramiklerin bulunması, Pergamon’da M.Ö. 7, 6 ve 5. yüzyıllara tarihlenebilecek bir yerleşmeye rastlanması olasılığını artırmaktadır.

Antik Kaynaklar

  1. Homeros, İIyada, (çev.A.Erhat-A.Kadir), istanbul, 1984.
  2. Homeros, Odysseia, (çev .A.Erhat-A.Kadir), istanbul, 1984.
  3. Livius, Ab Urbe Condita, ed. G.P.Gold, London, 1985.
  4. Pausanias, Pausanian Deseription of Greeee, with an English trans. By W.H.Jones, ı-v, London, 1918-1935.
  5. Plinius, Naturkunde, 37 Bücher, LaLund DeuL Unter Mitwirkung-Namhafter Fachgelehrter hrsg. R.Konig und G.Winkler, 1- XXXVII, München, 1973-1996.
  6. Polybios, The Histories. with an English trans. By W.R.Paton, ı-vı,Cambridge,1922.
  7. Strabon, Geographica, ed. E.H.Warmington, London, 1952.
  8. Teki,n, 1994. Oğuz Tekin, Grek ve Roma Sikkeleri: Yapı Kredi Koleksiyonu, istanbul Yapı Kredi Yay., 1994.
  9. Seaby, 1996. HA Seaby, Greek Coins and Their VaIues, 2nd.ed., London, 1996.
  10. Head, 19] J. B.v.Head, Historia Numorum: A ManuaI of Greek Numismatics, London. 191 I,
  11. Bayatlı, 1953. Osman Bayatlı, Bergama Tarihinde Sikkeler, İzmir, 1953.

Modern Kaynaklar

  1. AkurgaL 1973. Ekrem Akurgal, Ancient Civilizations and Ruins of Turkey, istanbul, 1973.
  2. AlIen, 1983. R.E. Aııen, The Attatid Kingdom, A Constitutional History, Oxford, 1983.
  3. Arslan, 2000. Murat Arslan, Galatlar: Antikçağ Anadolusu’nun Savaşçı Kavmi, istanbul, Arkeoloji ve Sanat Yay., 2000.
  4. Bayatlı, 1991. Osman Bayatlı, Bergama Tarihinde Akropol, İzmir. 1991. Smith, 2002. R.R.R.
  5. Smith, Hellenistik Heykel (çev. Ayşin Yoltar Yıldırım), İstanbul, Homer Kitabevi,2002.
  6. Bayatlı, 1996. Osman Bayatlı, Bergama Tarihinde Krallık Devri. İW1İr, 1996.
  7. Sevin, 2001. Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay.,2001.
  8. Taşkın, 1997. Sefa Taşkın, Mysia ve Işık İnsanları, İstanbul, 1997.
  9. Şahin, 2001. Nuran Şahin, Zeus’un Anadolu Kültleri, İstanbul, Suna-İnanKıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yay., 2001.
  10. Radt,2002. Wolfgang Radt, Pergamon: Antik Bir Kentin Tarihi ve Yapıları, İstanbul, Yapı Kredi Yay., 2002.
  11. Taşlıklıoğlu, 1963. Z. Taşlıklıoğlu, Anadolu’da Apolion Kültü ile İlgili Kaynaklar, İstanbul,1963.
  12. Welles, 1934. C.B. Welles, Royal Correspondence in the Helienistic Period:A Study in Greek Epigraphy, New Haven, 1934.

TEUTHRANİA

 

Yeri

Teuthrania ören yeri – Kalarga tepe İzmir Bergama Süleymanlı köyü ya da Galarga köyü yakınlarında Misya bölgesi yerleşimlerinden biridir.Kalarga tepe üzerinde yayılmış harabe kalıntıları bir antik yerleşimi işaret ettiği görülmektedir. Teuthrania tarihi ile ilgili olarak, Herodotos M.Ö. 3000’li yıllarda bölgenin sular altında olduğunu ve Kaikos‘un taşıdığı topraklarla ovanın dolduğunu söylemektedir. Araştırmacılara göre Kalarga Tepe zamanında bir adaydı.

Konumu ve Çevresel Özellikleri 

Pergamon Teuthrania denen verimli Kaikos Vadisi’nde, bu ırmak ve kolları Kestel (Keteios) Çayı ile Bergama (Selinus) Çayı’nın birleştiği yerde konumlanmıştır.

 

 

Tarihçe

Teuthrania  Bölgede yapılan yüzey araştırmalar Kalarga tepe yakınında yel değirmeni temel izleri Tunç Çağı dönemini işaret ederken, Mysıa (Misya) kenti olarak bilinen Teuthrania Aiolis göçlerinde Pergamon‘dan önce Antik Yunan şehri olarak kurulmuş olabileceğini işaret etmektedir. Xenophon eserlerinde sıkça rastlanan Teuthrania, Anadolu Pers egemenliğinde buraya atanan vali Kyros merkezde bulunan imparator Artaxexes karşı isyan çıkartmış ve ordusuna Teuthrania beyi Spartalı Prokles destek vermiştir.Ayrıca Onbinlerin Dönüşü kitabında geçen Helenlerin paralı askerleri Karkasos nehri yakınında sıkışınca yardımına Halisarnes (Halisarna) ve kuvvetleri yetişecektir,  Xenophon eserinde yer almaktadır. Truva savaşında da bulunan Teuthrania orduları Priamos’la birlikte Yunanistan’dan gelen birliklere karşı savaşmış olduğu antik kaynaklarda yerini almıştır. Antik tarihçi yazar Pilinus Teuthrania’yı Mysia bölgesinde değilde, Aiolis bölgesinde kaldığını eserinde anlatmaktadır. Pilinus kent Mysia bölgesindeyken belli bir dönem Aiol kenti olduğundan bahseder. Daha sonra Pergamon bağlantısı sebebi Mysia kenti olduğunu savunmuştur. Pergamon antik şehirden önce kurulmuş kent statüsü taşıyan Teuthrania Pergamon’un gelişmesi sebebi ile Prgamon’a bağlı kale ya da hisar kenti olarak antik kaynaklarda yerini almıştır.

Ksenophon, Anabasis adlı kitabında Teuthrania’daki yerleşimi birkaç kez anmaktadır. Burada İran’a doğru yürüyen Kyros’a katılanlar arasında Teuthrania beyi olan Spartalı Prokles’ten söz etmektedir. Ayrıca, yine bu orduyla Bergama yakınlarında zengin bir İranlı’nın mallarını yağmalamak için gittiklerinde işleri umdukları gibi gitmediğini ve düştükleri bu kötü durumdan kurtulmak için Prokles’in Halisarna ile Teuthrania’dan yardımcılar getirdiğinden bahseder. M.Ö. 399 yılında Thibron komutasındaki Spartalı ordu karşısında Bergama, Teuthrania ve Halisarna kentleri karşı koymadan Spartalılara boyun eğdiklerini de yine Ksenophon’dan öğrenmekteyiz. Kente ait kalıntılar duvar ve temel izlerinden oluşmaktadır.

 

 

ALİSARNA – SARNAKA VE KOMANİA

Ksenophon’dan Alisarna’nın da Teuthrania gibi Bergama’ya çok yakın olduğunu öğreniyoruz. Bergama’nın batısındaki şifalı ılıca olduğu düşünülmektedir. Bu antik yerleşimin kalıntıları ya bulunamamış ya da günümüze kadar ulaşamamıştır. Komania da Bergama yakınlarında küçük bir yerleşimdir. Kalıntılar olmadığı için yerleşimin tam yeri ve tarihçesi hakkında bilgi edinemiyoruz.

ALLİONAİ

Yeri

Allianoi İzmiriBergama ilçesi sınırları içinde, Bergama-İvrindi karayolunun 18. km.’sinde, Bergama’nın kuzeydoğusunda, Yortanlı Barajı gölet alanının tam ortasında, Paşa Ilıcası Mevkii’nde yer alan bir Misya antik kenttir.

Konumu ve çevresel özellikleri

Sağlık Tanrısı Asklepios’a adanmıș bu kült merkezi, güneyde Bağ Tepe ile Abdal Tepe, kuzeyde ise Çamlık Tepe olmak üzere vadinin tam ortasına kurulmuștur. Kült merkezinin ortasından geçen İlya Çayı belli mevsimlerde tarih boyunca sel tașkınlarına sebep olmuștur. Bu alanın tercih edilmesinin nedeni, hala 47 0 C olan sıcak su kaynağı ve boğazda olması nedeniyle olumlu klimatik koșullardır. Merkez, sıcak su kaynağının tam üstüne, 300 m. doğu-batı uzanımlı, 200 m. genișliğinde bir alana yayıldığı tespit edilmiștir. Allianoi’u ikiye ayıran İlya Çayı’nın üzerinde doğu ve batı ucunda biri halen kullanımda, diğeri sadece rampa ve bir ayağı günümüze kalan simetrik iki köprü inșa edilmiștir. Sıcak su kaynağı, dere yatağının hem güney hem de kuzeyindeki yapıların içinde halen mevcuttur.

Tarihçe

Antik yazarlardan P.Aelius Aristides’in Hieroi Logoi adlı eserinde Allianoi anılmaktadır. Bu antik kaynak haricinde henüz, antik yazarlarda veya epigrafik buluntularda, Allianoi hakkında başka bilgiye ulaşılmıştır. Allianoi, “Sağlık Tanrısı Asklepion’un yurdu” olarak bilinmektedirİlginç bir özelliği, antik çağ kaynaklarında sadece bir kez, M.S. 2. yüzyıl Batı Anadolu yazarı Aelius Aristides’in “Hieroi Logoi” (Kutsal Anlatılar) adlı eski çağ tıbbının en önemli kaynaklarından biri olan eserinde   anılmış olmasıdır. Bu kaynak haricinde antik yazarlarda veya epigrafik buluntularda henüz bahsine rastlanmamıştır.

Allianoi’un bu mevkide kuruluș nedeni, hiç kușkusuz ılıca yapısıdır. Allianoi’un planlamasına uygun bir șekilde doğu-batı doğrultusunda uzanan termal, çayın her iki tarafına da yayılmıștır. Ilıca yapısı, yaklașık 40.000 m2’lik bir alana yayılan Allianoi’un 9700 m2 bir kısmına konușlandırılmıștır. Dolayısıyla her açıdan antik çağdaki yașama her açıdan hakim bir konumda olmalıydı. Kuzeyde olasılıkla üç katlı olan yapı güneye doğru, yükseklik ve kot açısından düșmektedir. Yapı kompleksinin kuzeyinde uzun yılar kullanılan Bergama-İvrindi karayolunun altında kalan kare ve dikdörtgen mekanların altında yaklașık 60 m. uzunluğunda 2,5 m. genișliğinde, yaklașık 6-7 m. yüksekliğinde koridor yer almaktadır. Bu koridordan hamamın güneydeki diğer mekanlarına geçiș sağlanmaktadır. Yapının soğuk su ihtiyacı, kuzeydeki Çam Tepesi’nden pișmiș toprak künkler aracılığı ile sıcak su ise binanın altından sağlanmaktadır. Kuzeydeki mekanların büyük bir kısmı 1994 yılında yapılan restorasyon çalıșması sırasında tahrip olmuștur. İlya Çayı’nın güneyinde yapılan kazılarda ise termalin ılıklık, sıcaklık, soyunma yeri ve simetrik havuzları saptanmıș, kompleksin kısmen planı ortaya çıkarılmıştır.

 

Araştırma ve kazılar

1998 yılından bu yana da Paşa Ilıcası merkez olmak üzere baraj gölet alanı içinde kalan alanda kurtarma  kazıları devam etmektedir. Baraj gövdesi ve çevre ile bağlantısını sağlayacak yol yapım çalışmaları devam etmektedir. Proje aynen uygulandığı takdirde, baraja su toplanmaya başlandığı gün Allianoi tamamen su altında kalacaktır. Yağış rejimi ve bitki örtüsü ile bağlantılı olarak yaklaşık 40-60 yıl arasında ömrü olduğu düşünülen barajın gölet alanında bu süre zarfında alüvyon birikecek.Ve Allianoi yaklaşık 12– 15 m.’lik alüvyon dolgu altında kalacaktır.

Tarih öncesi çağlara ait birkaç buluntu olmasına karșın, yeteri kadar araștırma henüz yapılamamıștır. Hellenistik Çağ’da sıcak su kaynağından dolayı küçük bir alanla sınırlı tutulan sağaltım merkezi-Asklepieion, özellikle, Roma İmparatoru Hadrianus’un M.S. 117-138 Anadolu’ya ikinci geliși sırasında, Batı Anadolu’nun pek çok antik kentinde olduğu gibi Allianoi’da da ciddi bir bayındırlık faaliyeti yașanmasına neden olmuştur. Allianoi’un güneyinde, 6,5 m. genișliğinde, 210 m. uzunluğundaki doğu-batı doğrultulu cadde, olasılıkla kutsal bir cadde olarak kullanılmıștır. Caddenin bașlangıcında ve bitiminde “geçiș yapıları” bulunmaktaydı. Ayrıca bu caddeye dik gelen, kült merkezini ‘T’ planlı yerleșmelere dönüștüren, 9,5 m. genișliğinde, 35 m. uzunluğunda kuzeygüney doğrultulu cadde tespit edilmiștir. Kenar bordürleri pembe andezitten, ortası ise yerel kireç tașından yapılan her iki sütunlu caddenin yanlarında revaklar, dükkanlar ve dükkanlarla bağlantı içinde olan mekanlar tespit edilmiștir Ortasında ana kanalı yanlarda ise ona bağlı verevine olușturulmuș daha dar ince kanallardan olușan atık su sistemi, Roma Çağı’nda bir kutsal alanda mühendislik bilgisinde ulașılan seviyeyi göstermektedir. Geç Antik Çağ’da ekonomik açıdan çöküșün bașlaması, günlük yașamda sosyo-kültürel açıdan yașanan deformasyon, bașta caddeleri olmak üzere bütün mimari kalıntıları etkilemiștir.

 

 

Buluntular

Bugüne kadar ele geçen buluntulara göre genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Allianoi; Hellenistik Çağ’da küçük bir kült merkezi olarak kurulmuștur. M.S. 2. yüzyılın ilk yarısında, büyük bir bayındırlık hareketi yașamıștır. M.S. 178 ve 263 yıllarında depremlerden büyük zarar görmüș, ancak Bizans Çağı’nda Roma caddelerinin üzerine, Roma malzemeleri devșirme olarak kullanılarak basit Bizans sivil mimari ve profan yapılar inșa edilerek yerleșime açılmıștır. Bergama’daki bazilikayı çift tünel üzerinde pilanlayan Romalı mühendisler, Allianoi’da da aynı yöntemi deneyerek İlya Çayı’nın üzerine çift tünel inșa edilmesini sağlamıșlardır. M.S. 11. yüzyıla kadar kullanılan Allianoi, olasılıkla gelen son bir sel yüzünden tamamen kullanım dıșı kalmıștır. Bu nedenle Osmanlı kaynaklarında kullanıldığına dair yeteri kadar bahis yer almaz. Ilıca halen çevre sakinleri tarafından kullanılmaya devam etmektedir. Suyun kadın hastalıklarına ve romatizmaya iyi geldiği bilinir. Yerli ve yabancı bazı uzman ve kurumların yaptığı analizler bu kanının doğruluğunu göstermiştir.

Mimari

Antik yerleşim doğu-batı doğrultulu caddenin bitiminde yer alan geçiș yapısının doğu cephesinde ortada arabalar için kemerli ana geçiș, yanlarda ise stoaların devamında kullanılmak üzere yayalar için iki küçük yan geçiș bulunmuștur. Yapı, köprü ile organik bir bağ içinde olup, aynı zamanda bu yapıya köprü için güneyden ve batıdan da kapılarla girișler sağlanmıștır. Geç dönemde form ve kullanım açısından farklılıklara uğrayan yapı, mimarlık tekniği açısından Allianoi’un en görkemli ve eski yapılarından biri olmalıdır. Kuzeyindeki köprü ile arasında kalan umumi tuvalet, gerek mimarisi gerekse konumu açısından önemli bir öğedir. Geç dönemde Allianoi’daki bütün yapılar Bizans yașam tarzına uydurulmuștur. Ancak Roma yapılarının tahribatının yanı sıra, bazı basit eklemelerin de yapıldığı gözlemlenmiștir. Ancak “geçiș yapısı”nın içinde, olasılıkla sinagoga ait olabilecek parçalanmıș, 1 m. yüksekliğindeki mermer menorahın bulunması, hiç kușkusuz Allianoi’un Geç Antik Çağı için en önemli buluntulardan birini olușturmaktadır. Doğu-batı doğrultulu caddenin doğudaki bașlangıcında bazilikal planlı kilise yapısı vardır. Allianoi için oldukça büyük olan bu yapı, en az üç evrelidir. Zaman içinde bazı küçük form değișiklikleri geçiren bina, Geç Bizans’ta șapel olarak kullanılmıș olmalıdır. Kuzey-güney doğrultulu caddenin bașlangıcında ise, bugün sadece birkaç mermer mimari öğesi ve düz tabanı korunmuș olan bir anıtsal giriș yapısı yer alır. Anıtsal girișe ait yeterli miktarda mimari kalıntı ele geçmemesine karșın, doğu ve batısında küçük dik sokaklar, güneyinde kuzey-güney doğrultulu caddenin olması șematik açıdan kapının dört yönden girișinin olacağını düșündürmektedir. Ana girișin altında ise insuladan hamamın güney duvarına paralel bir alt geçit saptanmıștır. Kuzeygüney doğrultulu caddenin tam simetrisinde, doğu-batı doğrultulu caddenin güney yarısında ise yarım daire șeklinde “anıtsal çeșme” yapısı yer alır. Bu, Anadolu’da ender gözüken ve kısmen en iyi korunan eksedra formlu anıtsal çeșmelerden biridir. Anadolu’da benzeri henüz saptanamayan kült yapısı ise kilisenin güneyinde, topografi k açıdan bütün alana hakim bir konumda inșa edilmiștir. Mimari strüktürü açısından M.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu yapı, șimdiye kadar Allianoi’un en önemli dinsel yapısıdır. Ilıca’nın batısında, Devlet Ormanı olarak adlandırılan mevkide, yamaca kurulmuș konutlarda ele geçen arkeolojik eserler, bu alanın Roma ve özellikle Bizans Çağı’nda çok yoğun olarak yer leșim amaçlı kullanıldığını göstermiștir. Ayrıca, insula, revaklı yapılar peristylli yapı, yedi adet geç dönem seramik fırını, su sistemleri, seramik, cam ve demirci atölyeleri, etrafta farklı tiplerde mezarlıklar, șapel gibi pek çok mimari kalıntı saptanmıştır.

Mimari yapılar

Doğu peristilli yapı

Peristylli Yapılar M.S. 2.-3 yüzyıl Decumanusun güneyinde, geçiş yapısının doğusunda yer alır. 4 x 7 dor sütunlu, taş avlu yapı kompleksinin merkezini oluşturmaktadır. Avlu etrafındaki revakların gerisinde ise odalar bulunmaktadır. Batı köprüsünün doğusunda, birinciden daha küçük diğer bir peristylli yapının varlığı saptanmıştır. Bu yapı inşasından sonraki bir dönemde plan değişikliğe uğramıştır.

Kilise

Kilise yapısı M.S. 6- 11. yüzyıl Decumanusun doğu ucunda, 19x 21 m boyutlarında ve üç neflidir. Birinci evrede yarım daire orta apsis, ikinci evrede gizli apsis, üçüncü evrede daha küçük bir apsisi olduğu anlaşılmaktadır. Taban ve duvarlarında devşirme Roma yapı malzemesi kullanılmıştır. Yapıdan günümüze sadece temel seviyesi görülmektedir.

Latrin

Latrinler (Tuvalet) Antik kent yapılarından biridir M.S.2-3.yüzyıl geçiş yapısı ile köprü arasında, kilisenin kuzey batısında, Ilıcanın kuzeyinde ve güneyinde olmak üzere dört adet latrin saptanmıştır. Bu yapılar değişik dönemler boyunca kullanılmış olduğu görülmekte.

 

Kült yapısı

Kült Yapısı M.S. 2. yüzyıl’da inşa edildiği ve kilisenin güneydoğusunda tüm kült merkezine hakim bir konumdadır. Üç nefli bir yapıdır. Yapı içinde anıtsal heykellere ait parçalar bulunmuştur. Yapıdaki kazılar sonucu en az iki evreli olduğu düşünülmektedir.

 

Ilıca – Havuzlu salon

M.S.2.yüzyıla ait Ilıca Allianoi, kimyasal değerleri yüksek sıcak sudan dolayı kurulmuştur. Şifalı olduğu bilimsel analizlerden anlaşılmıştır. Suyun sıcaklığı 45-50 ºC arasında değişmektedir. Ilıca, İlya Çayı’nın kuzey ve güney kıyısında yaklaşık 9700 m 2 alana yayılmıştır. Kazı çalışmaları Ilıca’da yoğunlaştırılarak devam etmektedir. Roma Çağında İlya Çayı Ilıca kompleksinin orta kesiminden tonoz içerisinden geçirilerek kontrol altına alınmıştır. Şimdilik, Frigidarium (soğukluk), Tepidarium (ılıklık), Caldarium (sıcaklık), Apodyterion (Soyunma Yeri), kriptoportikos gibi birçok mekan tespit edilmiştir. Yapının kuzey sınırını oluşturan kriptoportikosun bulunduğu bölüm üç katlı olmalıdır. Bugüne kadar yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmakta olan yapının Batı Anadolu’nun en büyük termal yapılarından biri olduğu kesinleşmektedir. Ilıca Roma İmparatorluk dönemine ait olduğu arkeolojik araştırmalar sonucu tespit edilmiştir.

M.S.2.yüzyılda Bizans döneminden daha önceden yapılmış anıtsal bir yapının yerine inşa edilmiş bazilikal planlı kiliseden başlayıp geçiş yapısına kadar aralıksız 210 m. uzunluğunda 6.5 m. genişliğinde sütunlu bir cadde açığa çıkarılmıştır. Caddenin kuzey ve güneyinde postamentli sütun sıraları, stoaları (revak) ve arkalarındaki dükkanları ile kült merkezinin prossesyon yolunu oluşturmaktadır.

 

Geçiş yapısı

M.S.2.yüzyılı işaret eden yapı Decumenusun batıda ulaştığı en son yapıdır. Kuzeyindeki latrin ve Roma köprüsü ile bağlantı içindedir. En anıtsal duvar işçiliği bu yapıda görülür. Büyük andezit blok taşlarından yapılmış olan bu yapının bir bölümü en az iki katlı olmalıdır. Decumanusla bağlantılı olduğu doğu girişinde ortada arabaların geçmesi için her iki tarafında havuzların olduğu kemerli bir kapı stoaların aksında ise yayalar için iki ayrı giriş saptanmıştır.

 

 

Nympheum (Çeşme)

Eksedra formundaki nympheum, cardonun tam güneyinde aynı aksta ve decumanusun güney kenarında M.S.2.yüzyıl’da yapılmıştır. Tek katlı yapı, bazı eksikliklerle birlikte, Olympia’daki Herodus Atticus Nympheumu’nun küçük bir maketi görünümündedir. Nympheum kazısında Asklepios başı, kadın başı gibi bazı heykeltıraşlık eserleri bulunmuştur.

 

 

Insulalar (Yapı Adaları)

M.S.2.yüzyıl’da yapılan  Insulalar (yapı adaları) antik yerleşimin ana hatlarını çizmektedir.Allianoi’da bugüne kadar dört insula ortaya çıkarılmıştır. İkisi cardonun batısındadır. Üçüncüsü, cardo ile decumanusun kesiştiği köşenin doğusunda, iki küçük sokakla sınırlandırılmış ve yaklaşık 1200 m² alan kapsamaktadır. Ortasında 4 x 4 sütunla çevrelenmiş bir avlusu bulunmaktadır. Avlunun güneyinde çeşme, diğer üç yanında revaklar bulunmaktadır. Mekanlar dar ancak gösterişli kapılarla birbirine açılmaktadır. Daha küçük sütunlar ikinci katın varlığını işaret etmektedir. Üçüncü insulanın doğusundaki sokağa paralel olarak dördüncü insula yer almaktadır.

Batı Köprüsü

Decumanusun batısında yer alan köprü M.S.2.yüzyıl’da inşa edilmiş farklı açıklığa sahip iki kemerden oluşmaktadır. Alüvyon dolgu nedeniyle, bugün ancak kemer dönüşlerinden sonrası görülebilmekte, kemer ayakları görünmemektedir. 1992 yılında onarım geçirdiği için kısmen deforme olmuştur. Bu onarım sırasında kuzeydeki eski İvrindi yoluna bağlanması için, özellikle kuzey bölümü değiştirilmiştir.

Fırınlar 

Allianoi’da bugüne kadar dördü peristylli yapının batısındaki mekanlarda, dördü doğusunda, dördü decumanusun güneyinde, biri insulanın avlusunun batı revağında, ikisi Roma köprüsü ile Ilıca arasında olmak üzere toplam onbeş seramik fırını tespit edilmiştir. Yuvarlak formlu ortasında dikmesi olan üstü açık kiremitten yapılmıştır. Decumanus’un güneyinde bir seramik atölyesi saptanmıştır. Propylonun batısında ise oldukça ilginç formda, bir adet cam fırını tespit edilmiştir. Fırınlar geç antik döneme tarihlenmektedir.

Şapeller (Küçük kilise)

Küçük kilise M.S. 8.-11. yüzyıl arsına ait olduğu sanılmaktadır. Biri Allianoi içinde diğeri güneydoğuda olmak üzere iki küçük nekropol şapeli tespit edilmiştir. Her iki şapel içinde ve etraflarında çok sayıda Bizans mezarı bulunmuştur.

Nekropoller

Maymun Sekisi Tepesi, Koca Koru Tepesi, Örenli Köyü, Ahmet Beyler, Devlet Ormanı Nekropolleri ve Allianoi’un yakın çevresinde tespit edilen diğer nekropoller haricinde Roma Dönemi sonrasında Allianoi yerleşiminin de bazı bölümleri nekropol olarak kullanılmıştır.

Doğu Köprüsü

M.S.2.yüzyıl’da inşa edilmiş Ilıcanın ve 3 numaralı insulanın doğusunda decumanusdan güneye dönen bir sokakta tespit edilmiştir. Bu sokak decumanusdan başlayarak doğu köprüsünde sonlanmaktadır. Köprünün yol sonundaki başlangıç rampası ve kemerler arasındaki ayağı tespit edilmiştir. Batı köprüsü gibi, bu köprünün de iki kemerli olduğu anlaşılmıştır. Depremle yıkılmış Doğu Köprüsü Bizans döneminde rampanın başlangıcında, köprüye ait iri bloklarla blokaj yapılarak geçiş iptal edilmiştir

 

 

 

Tıp aletleri

İğne, Grekçe βελόνη (belone), βελονίς (belonis) veya ῥαφίς (raphis) ve Latince acus olarak adlandırılmıştır. Sıklıkla altın, gümüş, bronz ve demir gibi metalden ve fildişinden yapılan iğneler,

çoğunlukla da dar gelirli halkın kullanımı için kemikten yapılmıştır. Bu çalışmada ince

uzun gövde üzerinde belli bir genişleme gösteren figürlü veya figürsüzler “topuzlu”, sadece gövdeden oluşanları “düz”, dikiş amaçlılar “gözlü” iğneler olarak adlandırılmıştır ve bızlar da bu başlık altında incelenmiştir.

 

Topuzlu İğneler (All. İ.Tip I)

Topuzlu İğne, baş (topuz) 5 ve altındaki uca doğru sivrilen gövdeden oluşmaktadır. Çoğu örnekte,

topuz gövde geçişinde boyun, aşağıya doğru kalınlaşarak omuz kısmını oluşturmakta ve omuzdan itibaren tekrar incelerek sivri uçla sona ermektedir. Latince acus crinalis6 olarak adlandırılan topuzlu iğnelerin, Antik Çağ’da hem elbise tutturmada hem de saç/topuz tokası olarak kullanıldığını arkeolojik veriler göstermektedir. Aulus Cornelius Celsus gibi antik kaynaklar, bandaj tutturmak için iğneleri tavsiye etseler de, kullanılan iğnenin malzemesi belirtilmemiştir. Allianoi kemik iğnelerinden ve buluntu yerlerinden yola çıkılarak kemik iğnelerin cerrahi dikişte kullanımına yönelik bir teklif de yapılmıştır. Allianoi’da 443 adet topuzlu iğne tespit edilmiştir. Bunlardan 273 adedi topuz tiplerine göre tipolojileri (All. İ.Tip Ia, Ib, Ic, Id, Ie, If, Ig, Ih, Iı ve Ij) yapılmıştır.

 

All. İ.Tip Ia Grubu Topuzlu İğneler

All. İ.Tip Ia grubundaki 141 adet buluntunun 90 âdeti All. İ.Tip Ia içerisinde, geriye kalanlar topuz tiplerine göre altıya ayrılarak All. İ.Tip a1, a2, a3, a4, a5 ve a6 başlıkları altında incelenmiştir. All. İ.Tip Ia içerisindeki 90 örnekte, küresel topuz altında kalınlaşan gövde omuz sonrasında incelerek sivri uçla bitmektedir. Topuz çapları değişiklik gösterse de çoğunluk 0,4 cm’dir. Bu tip, Allianoi’daki en sık rastlanan topuzlu iğne grubunu oluşturmaktadır. Benzerleri Laodikeia Nekropolü M.S. 1.-4. yüzyıllar arasına, özellikle M.S. 3.-4. yüzyıla, Parion M.S. 3.-4. yüzyıl ve 5.-6. Yüzyıl, Perge M.S. 1.-2. yüzyıl ortası, Ephesos Yamaç Ev 2  M.S. 2.- 4. yüzyıl, Yukarı Moesia Bölgesi (Sırbistan)-M.S. 2.-4. yüzyıl, Korinthos (Yunanistan)-M.S. 3.-4. yüzyıl, Alexandria (Mısır)-(M.S. Geç 4. yüzyıl, Roma Palatin Tepesi’nin doğusu (İtalya)-M.S. 4.-5. yüzyıl ve Thessaloniki’de (Yunanistan)-M.S. 4.-5. yüzyıl görülmüştür.

 

Bızlar (All.İ.Tip IV)

Bu tip, deri ve benzeri sert malzemelerin dikiminde iğne geçirilecek yeri açmak için kullanılan

bızları içermektedir. Üstü kalın ve uca doğru incelen bız, dar-uzun konik formdadır ve tepenin hemen altında karşılıklı iki çentikle tutamaç oluşturulmuştur. Allianoi’da 7 adet bız bulunmaktadır. Yakın benzerlerine Tios (Geç Roma İmparatorluk Dönemi) ve Parion Tiyatrosu’nda M.S. 250-300 rastlanmıştır. Caesarea Maritima (İsrail) (Erken Roma Dönemi) ve K orinthos’da ( Yunanistan) bız olarak tanımlanan buluntular mevcuttur. Allianoi buluntularını kontekst yardımıyla M.S. 2.-6. yüzyıllara tarihlemek mümkündür.

 

Gözlü İğneler (All. İ.Tip III)

Gözlü iğneler, günümüzdeki gibi Antik Çağ’da da kumaş ve deri gibi malzemelerin iple birleştirilmesinde kullanılmıştır. Gözlü iğnelerde, üstteki delik veya deliklerin olduğu kısım yassı olup sonra dairesel kesitle sivri uçta bitmektedir. Tek deliklilerde delik daireseldir. Çift deliklilerde ise biri dairesel ve diğeri iki veya üç dairesel deliğin birleştirilmesiyle oluşturulan oval şekildedir.

Allianoi’da 36 adet gözlü iğne tespit edilmiştir. Bunlardan 14 adedi delikleri mevcut olduğu

için kataloğa alınmıştır. Kataloğa alınanlar, altta oval, üstte dairesel (All. İ.Tip IIIa) ve tek delikliler

(All. İ.Tip IIIb) olarak sınıflandırılmıştır.

 

Kaşıklar

Sıvı ya da yarı sıvı maddelerin kaptan alınmasında kullanılan kaşık Antik Çağ’da, bronz, demir

ve gümüş gibi metallerden ve form olarak metal örnekleri taklit eden kemik, fildişi ve ahşaptan

yapılmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde kullanılan dairesel kaşıklar için, cochlear, bundan daha geniş oval kaşıklar için ise ligula  adı kullanılmıştır. Grekçe’de μηλωτρiς (melotris), Latince’de oricularium specillum olarak geçen kulak sondaları, kulak içerisine kaçan yabancı maddeleri, yara kabuklarını ve kirleri temizlemekte kullanılmaktadır. Kaşık kısmı küret (kazıyıcı) olarak ve ilaç uygulamalarında da kullanılmıştır.

 

Dokuma Araçları

Antik Çağ’da yünün eğrilerek ipe dönüştürülmesinde, iğ ve ucuna takılarak ağırlık yapan kemik ağırşak ve mekik kullanılmıştır. Allianoi’da 9 adet dokuma aracı tespit edilmiştir. Bunlar kullanımlarına göre, iğ, ağırşak ve öreke olarak üç alt sınıfa ayrılmıştır. Grekçe’de ατρακτος (atraktos), Latince’de fusus olarak geçen pamuk, yün gibi ham malzemenin eğrilmesinde kullanılan iğ, ince ucun diğer uca doğru kalınlaştığı yere ağırşağın takıldığı çubuktur. Allianoi örnekleri arasında eksiksiz bir iğ bulunmamaktadır. All. K-288 bir iğin üstüne ait olmalıdır. Dairesel kesitli 182 buluntunun gövdesinde, dörtlü kazıma çizgi gruplardan oluşan bezeme bulunmaktadır.

 

 

Kesici ve Diğer Alet Sapları

Sap ve kesici uçtan oluşan bıçak; Grekçe’de maxairiz (makhairis), Latince’de cultellus olarak

geçmektedir. G ünümüzdeki g ibi g ünlük y aşamda çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. All. K.02-

52 (Müze Envanter Numarası 16.1.02) kemik sap ve demir kesici uçtan oluşmaktadır. Silindir sap,

dip ve ortada üç, kesici uç birleşiminde araları bir öncekine göre daralan beş kazıma çizgiyle bezenmiştir. Latince’de culter tonsorius, culter coquinaris olarak geçen ustura, kesici uç ve bu ucu kapalıyken saklamaya, açıkken aleti tutmaya yarayan saptan oluşmaktadır.

 

Oyun Araçları

Günümüzde olduğu gibi Antik Çağ’da da farklı yaş grubundan insanların vakit geçirdiği oyunların

taşlarında değişik malzemeler kullanılmıştır. Allianoi’da zar, oyun taşı ve astragalus olmak

üzere üç farklı tipte toplam 6 adet oyun aracı bulunmuştur.

 

 

 

Antik kaynaklar

 

  • CELSUS, De Medicina (On Medicine), çev.: W.G. Spencer, Londra, 1953.
  • PLINIUS, Naturalis Historia (Natural History), çev. H. Rackham, Londra, 1938.

 

Modern kaynaklar

 

  • Akbaş 2016: İ. Akbaş, “Parion Tiyatrosu Kemik Objeleri”, C. Başaran, H.E. Ergürer (Ed.), Parion Roma Tiyatrosu 2006–2015 Yılı Çalışmaları, Mimarisi ve Buluntuları, Ankara
  • Ayalon 2005: E. Ayalon, The Assemblage of Bone and Ivory Artifacts from Caesarea Maritima, Israel 1st- 13th Centuries CE, Oxford.
  • Başaran 1997: S. Başaran, “Enez (Ainos) 1995 Yılı Kazı ve Onarım Çalışmaları”, Kazı Sonuçları Toplantısı
  • Baykan 2012: D. Baykan, Allianoi Tıp Aletleri, Studia ad Orientem Antiquum (SOA) 2, Türk Eskiçağ Bilimler Enstitüsü, İstanbul
  • MacGregor 1985: A. MacGregor, Bone, Antler, Ivory and Horn: The Technology of Skeletal Materials since the Roman Period, Londra.
  • Özgülnar 2007: N. Özgülnar, Perge Kazılarında Bulunmuş Takılar, İstanbul Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
  • Charles 2013: B. Charles, “Worked Bone and Ivory”,W. Aylward, (Ed.), Excavations at Zeugma, Cilt:3, Kaliforniya
  • Davidson 1952: G.R. Davidson, Corinth XII, The Minor Objects, Princeton.

Prehistorik Dönem

Allianoi’nin batısındaki orman arazisinde yapılan kazı çalışmaları sırasında, Erken Tunç Çağı 2’ye ait bir adet Yortan kabı ele geçmiştir. Çakmak Tepe eteklerinde ise çok sayıda çakmak taşı eser saptanmıştır. Bunun haricinde dolgu toprak içerisinden iki adet taş balta ele geçmiştir. Tüm bunlara dayanılarak Allianoi ve yakın çevresinde prehistorik bir yerleşim olduğu düşünülmektedir.

Helenistik Dönem

Bu dönemde sıcak su kaynağını değerlendiren küçük bir termal merkezi olduğu sanılmaktadır. Helenistik Çağ’a ait sadece birkaç arkeolojik ve nümismatik eser ele geçmiş olmasına rağmen Allianoi merkez yerleşiminde Helenistik mimariye rastlanılmamıştır.

Roma Dönemi

Allianoi’de, Roma İmparatorluk Dönemi’nde (M.S. 2. yüzyıl) kült merkezinde, Anadolu’nun pek çok merkezinde ve Pergamon’daki Asklepieionda olduğu gibi büyük bir bayındırlık faaliyeti yaşanmıştır. Kült merkezinde mevcut binaların büyük bir kısmı bu döneme aittir. Ilıcanın yanı sıra, köprüler, caddeler, sokaklar, insulalar, geçiş yapısı, propylon, ve nympheum bu dönemde planlanmıştır.

Bizans Dönemi

Allianoi’da yoğun yerleşimin görüldüğü dönemdir. Ancak Pergamon’da olduğu gibi sosyo-ekonomik açıdan son derece zayıf bir dönem yaşanmıştır. Kült merkezinde yaşamaya başlayan Bizanslılar, Roma Çağı’na ait heykeltıraşlık eserlerini ve mimarlık kalıntılarını tahrip edip, devşirme malzeme olarak kullanmaya başlamışlardır. Roma Çağı’na ait, stoaların ve ana caddelerin tabanları kullanılmak suretiyle, yeni basit mekanlar yapılmıştır. Allianoi’un en önemli yapısı olan ılıcanın ve nympheumlar da ihtiyaçlara uygun küçük değişiklikler yapılarak kullanılmaya devam etmiştir. Bazilikal planda büyük bir kilise inşa edilmiştir. Yerleşmenin içinde ve yakın çevresinde de şapeller yapılmış, ayrıca bu dönemde metal, seramik ve cam atölyeleri kurulmuştur.

Osmanlı Dönemi

Osmanlı döneminde Paşa Ilıcası, Aydın Salnameleri’nde zikredilmektedir. Ancak yoğun bir şekilde kullanılmamıştır. Çünkü kazılar sırasında Osmanlı dönemine ait birkaç sikkenin dışında iz yoktur. 20. yüzyıl başlarında bölge kaymakamı Kemal Bey tarafından Ilıca ele alınmış ve büyük havuzun bulunduğu yerin kısmen yeniden kullanıma açılmasını sağlamıştır. Ilıcanın batısındaki Roma köprüsünün, Osmanlı döneminden 1979 yılına kadar Bergama-İvrindi arasında kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Günümüz

  1. yüzyılın başında kısmen temizlenmiş ancak sonra yeniden gelen sel nedeniyle, ılıcanın bulunduğu kısmın 1950’li yıllara kadar atıl durumda kaldığı anlaşılmaktadır. 1992 yılında, Bölge Karayolları Müdürlüğü tarafından hâlen mevcut Roma Köprüsü, kurul kararı olmaksızın yapılan bir ihale ile kısmen deforme edilerek yeni bir köprü inşa edilmiştir. Aynı yıl ılıcanın restorasyonu  İzmir Valiliğitarafından İzmir İl Özel İdaresiaracılığı ile ihaleye verilmiştir. Bir yıl süren restorasyon işlemleri sırasında yine kurul kararı olmaksızın ılıcanın içi deforme edilerek üzerine modern bir bina yapılmıştır. Bu tarihten itibaren işletmeye verilmiştir, Şubat 1998’de yaşanan ağır bir sel taşkını ile tesis yeniden kullanılamaz duruma getirmiştir. Çayın güneyinde ise özel şahıslara ait olan arazide tarım yapılmıştır. Bu onarımlarda ilave edilen modern binaların büyük bir bölümü 2003 yılı çalışmaları sırasında kaldırılmış ve antik ılıca mekanları ortaya çıkarılmaya başlanmıştır.

Yortanlı Barajı gövdesinin çalışmaları bitmiş, çevre ile bağlantısını sağlayacak yol yapım çalışmaları devam etmektedir. Proje aynen uygulandığı takdirde, baraja su toplanmaya başlandığı gün Allianoi tamamen su altında kalacaktır. Yağış rejimi ve bitki örtüsü ile bağlantılı olarak yaklaşık 40-60 yıl arasında ömrü olduğu düşünülen barajın gölet alanında bu süre zarfında alüvyon birikecek. Ve Allianoi yaklaşık 12– 15 m.’lik alüvyon dolgu altında kalacaktır.

Bu arada Allianoi sitinde Trakya Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yaraş‘ın yönetiminde 1998-1999’da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün, 2000-2004 döneminde ise Philip Morris‘in katkıları ve ayrıca Yortanlı Kurtarma Derneği bünyesinde örgütlenmiş gönüllülerin özverileriyle kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. 1998-1999 kazı çalışmaları sonucunda, kazılan alanın Allianoi olduğu öğrenildikten sonra, Bergama Müze Müdürlüğü‘nün başvurusu üzerinde, İzmir I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu 29.03.2001 gün ve 9229 sayılı kararla, Allianoi’yi 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı ilan edilince gerçek anlamda kurtarma kazısına dönüşmüştür. Bu arada özellikle Philip Morris’in katkılarıyla sitin kamuoyuna tanıtılmasında önemli çabalar gösterilmiştir.

2000 yılı kazı çalışmaları sırasında sade bir şekilde restore edilen bir sektörün tarla toprak seviyesini aşan ve Bergama-İvrindi yolundan geçerken de görülebilen bir mimari öğe haline dönüştürülmesi sağlandı. 2003 yılı kazı sezonunda biri Güney Ilıca ile dere sınırını belirleyen Roma duvarının mevcut kısmının sağlamlaştırılarak, yükseltilmesiyle (dolgu çöküntüsünü önlemek amacıyla), diğeri Kuzey Ilıca batısındaki mekanları sel taşkınlarından korumak amacı ile iki sağlam koruma duvar projesi gerçekleştirildi. Bu duvarlar sayesinde sit İlya Çayı’nın taşkınlarından kısmen korunmuş oldu. İşin ilginci, bu projeyi 100 yıl önce Kaymakam Kemal’in de düşünmüş olması, Alman Kazı heyetinde görevli Mimar W. Dörpfeld’den yardım istemesiydi. Ancak Ilıca turizme kazandırılamamıştı. Günümüz kazılarında Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün kazılarından biri olan Pergamon Kazısı’ndan bazen araç gereç yardımı da alındı. ahşap bir seyir platformu oluşturuldu. Düzenleme ve yol parkuru mümkün olduğunca en görsel alanlardan geçirildi. Yeşillendirme çalışmaları yapıldı. Bergama Müzesi’ne en ünlüleri sitin simgesi haline gelmiş Nymphe heykeli olan toplam 10000 eser teslim edilmiştir. Allianoi merkez yerleşimi haricinde 1998 yılından beri süren kazılarda tüm gölet alanı içerisinde araştırmalara devam edilmektedir. Bu araştırmalar sırasında 2 km. kuzeydoğuda Helenistik Döneme tarihlenen bir çiftlik yerleşiminin ve Pergamon su hattına ait olan kemerin devamı keşfedilmiştir. Yine gölet alanı içerisinde kalacak, 311 numaralı parselde yapılan çalışmalarda bir Bizans nekropolü ve nekropol şapeli ele geçmiştir.

Yortanlı Barajı ile Allianoi arasındaki açmazı çözmek için başbakanlık tarafından bir komisyon oluşturulması istendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün çağrısıyla toplanan akademik komisyon, 05-06.07.2005 tarihinde Allianoi’ye gelerek inceleme ve istişarelerde bulundu. 18.07.2005 tarihinde raporunu tamamlayarak bakanlığa sundu. Komisyonun sonuç kısmında, Heyetimiz yerinde ve Kurul işlem dosyasında yaptığı inceleme ve değerlendirmelerin sonucunda, Allianoi olarak adlandırılan tescilli arkeolojik sit alanının, kültür tarihimize katkıları nedeniyle korunmasının tartışmasız olduğu; ancak bu amaçla sunulmuş olan koruma önerilerinin alanın korunması konusuna gerçekçi bir çözüm getirmediği görüşündedir. On binlerce yıllık bir süreçten geçerek bize ulaşan bir kültür varlığını yok etme hakkına sahip olmadığımız gibi, bunları gelecek nesillere aktarma yükümlülüğümüzün olduğu da kesinlikle unutulmamalıdır. Bu nedenle anlık çözümler aramak yerine, alanın bütüncül ve kalıcı olarak korunması ve sergilenmesi için daha fazla zaman kaybetmeden harekete geçilmesi, bu konuda ulusal ve uluslararası sorumluluğumuzun bir gereğidir. denilmektedir.

Allianoi, kültür, sağlık ve kongre turizmine kazandırılabilecek kadar görsel zenginliğe sahiptir. Allianoi’nin henüz yeteri kadar tanıtımı yapılmadığı halde, Bergama’ya gelen turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Gerekli yasal düzenlemelerden sonra kazı ekibi tarafından kısmen başlatılan basit çevre peyzajı tamamlandığında, Bergama yeni bir ören yeri kazanmış olacaktır.

 

 

Kaynaklar

  • Yaraş, “Allianoi”, Dergi TÜRSAB, Ağustos 2004
  • Yaraş, “Bergama’da İkinci Antik Sağlık Merkezi : Allianoi”, Yapı Aylık Kültür, Sanat ve Mimarlık Dergisi, 217 / Aralık
  • Yaraş “1998 Yortanlı Barajı Kurtarma Kazısı”, Bergama Belleten 9
  • Asal 2002: Asal, R., “Sağlık ile ilgili Adak Eşyaları”, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Geçmişten Günümüze Tıp Sergisi, İstanbul 2002
  • Baykan 2012: Baykan, D., Allianoi Tıp Aletleri / Surgical Instruments From Allianoi, Türk Eskiçağ Bilimler Enstitüsü Studia ad Orientem Antiquum -2 (SOA-2),İstanbul, 2012
  • Nalbantoğlu 1998: Nalbantoğlu, E., “Bergama Müzesi 1996 Yortanlı Kurtarma Kazısı”, Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu VIII, 1998
  • Radt 2002: Radt, W., Pergamon Antik Bir Kentin Tarihi ve Yapıları, İstanbul, 2002
  • Rohlfs 1964: Rohlfs, G., “L’Antico Giuoco Degli Astragali”, Lares 30.1/2, 1964
  • Sakellarakis 1988: Sakellarakis, J. A., “Some Geometric and Archaic Votives from the Idaean Cave,” Early Greek Cult Practice, (Proceedings of the Fifth International Symposium 26-29 Haziran 1986), Ed. R. Hägg, N. Marinatos, G.C.Nordquist, Stockholm, 1988,
  • MÜLLER, H., “Allianoi. Zur Identifizierung eines antiken Kurbades im Hinterland von Pergamon “, IstMitt 54, 2004
  • Galenos (Gal.): On The Natural Faculties, trans. A. J. Brock, Londra 1991, Claudii Galeni Opera Omnia, Çev. C. G. Kühn, Leipzing, 1821-1833.

 

 

 

PERPERENE-THEODOPOLİS

Yeri

Perperene nntik kenti Pergamon’un uydusu, eski bir Roma yerleşimi olan Kozak yaylası sırtlarına doğru yayılımıştır.

Konumu ve Çevresel özellikleri

İzmir Bergama’nın kuzeybatısında, Kozak yöresinde, Aşağıbey Köyü yakınında olan Perperene antik kenti ile bunun kuzeybatısında yer alan Okçular Köyü’nün üst tarafında yer alan küçük bir antik yerleşim yeridir.

 

Yerleşim

Günümüzde yörede yaşayan halkın Çakal Kayası dedikleri tepede her yana saçılmış sütun, duvar malzemesi, kesme taşlar, granit taştan kapı söveleri, tapınağa benzer bir alanın temel izleri, yukarıdan aşağıya doğru zaman zaman muntazam bir şekilde izlenebilen Hellenistik duvar parçaları kent alanını dolaşırken rastlanabilecek kalıntılardandır. Kentin tam karşısına konumlanmış Aşağıbey köyü, sanki yeni yerleşim alanını işaret etmektedir. Tepede temellerini ve kapı sövelerini izlediğimiz tapınak alanı üstüne Bizans döneminde bir kilise inşa edilmiş olabileceğine dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Perperene, Bergama Krallığı döneminde yayladaki verimli tarımsal alanların değerlendirilmesi amacıyla kurulmuş bir kent olarak biliniyor. Kentte, dörtgen planlı agoranın izlerine yukarı tepede konumlanmıştır. Burada izlenen sütun dizileri ve daha ilerideki dinsel amaçlı yapı, agoranın çevresinde yer alıyor. Kentin tiyatrosu, bu yapılaşmanın güney batı yönünde çalılar içinde ve doğal bir kayalık zemine yaslanmış olarak uzanıyor. Bazı oturma sıraları sağlam vaziyette olup, basamaklar şeklinde izlenebiliyor. Kentin tüm yapıları engebeli ve geniş bir alana saçılmış durumda bulunuyor. Modern çağın fıstık çamları ve Kozak yaylası’nın dillere destan üzümünün yetiştirildiği bağlar, çalılardan çitler ve bahçe kapıları kenti ele geçirmiş gibi. Hele bir ağılın iki yanında destek olarak yer alan granit sütunlar, sanki ağılı bir ilk çağ tapınağının girişine çeviriyor. Roma İmparatoru Septimius Severus zamanında kentin kendi adına sikkeler bastığı biliniyor. Kentin adı Bizans İmparatoru Theodosius’un ziyareti nedeniyle Theodosioupolis olarak değiştirilmiş. Perperene ismi ise Anadolu’nun unutulmuş kadim dillerinden Mysia lisanına ait olmalı.

 

Tarihçe

Antik yerleşim hakkında bilgilerimiz oldukça azdır. Fakat M.S. 5. yüzyıldan itibaren antik kaynaklarda Perperene antik kenti için, Theodosiuopolis isminin kullanıldığını görmekteyiz. Perperene ismini Strabon ve Stephanos Byzantios eserlerinde zikretmişlerdir. Perperene gerek Hellenistik devirde, gerekse Roma İmparatorluk devrinde sikke basmıştır. İmparatorluk devrinde hem pseudo-autonom; hem de Caligula’dan Philippus 2 devrine kadar imparator portresi taşıyan sikkeler basılmıştır. Sikke resimlerinden kentin ekonomik ve dini-kültürel hayatında bağcılığın önemli bir yeri olduğunu öğrenebiliyoruz. M.Ö. 4. yüzyılda sikkeler üzerinde üzüm salkımları, İmparatorluk çağında ise, Dionysos betimi sık görülür. M.S. 2. ve 3. yüzyıl sikkelerinden birçoğu üst düzey yöneticilerinin adına tarihlenmiştir. Bir tiyatro caveası dışında harabe yapı temel izleri gözlemlerime göre günümüze kadar ulaşan önemli bir kalıntı sanırım toprak altında ve çam ağaçlatının köklerinde yatıyor.

Mimari yapılar

Tapınak kalıntıları – Tiyatro merdivenleri – Agora yapı izleri – Nekropol alanını işaret eden mezar yapıları- Lahit mezar yapıları – Sütun parçaları – Moloz yığınları – Mimari temel izleri

TRARİON

Yeri

Mysia bölgesinin antik kentlerinden Trarion Bergama yakınında Ayazmend çayının kıyısında kurulmuştur.

Konumu ve Çevresel özellikleri

Buradaki Yukarı Bey köyünün batısında, Sakar kaya veya Asar kaya denilen tepe üzerindeki kalıntıların bu antik kente ait olduğu sanılmaktadır. Antik tarihçi Amasyalı Strabon Aiolis bölgesinde önemsiz bir yerleşme diye değindiği Trarion’un bulunduğu alanda yüzey araştırmaları yapılmadığından bu konudaki bilgilerimiz yok denecek kadar azdır. Trarion sözcüğü ise Hellen dilinde bir anlam taşımamaktadır.

Tarihçe

Antik yerleşim yerinin adı Strabon’da geçmektedir. Perperene’nin doğusunda Ayazmend Çayı kıyısında, Kozak yöresinde, Yukarıbey Köyü’nün batısında Sakar Kaya veya Asar Kaya adı verilen tepenin üzerinde var olan kalıntıların bu yerleşim yerine ait olduğu düşünülmektedir. Bu antik yerleşim yeri hakkında elimizde fazla bilgi yoktur.

GAMBRİON

Yeri

Gambrion – Gambreion – Gambrium, İzmir ili Kınık İlçesi sınırları içindeki Poyracık yerleşiminin yaslandığı Hisarlık Tepesi‘nin üstünde kurulmuş bir antik kenttir.

 

Konumu ve Çevresel Özellikleri

Küçük Asya’nın kuzeyindeki. Gambrion, Pergamon’un güneydoğusunda kalan antik Yunan şehridir.

İsim

Antik kent Gambrion kelime kökeni olarak gambros’tan gelmektedir. Gambros kökü damat-eion ise yeri eki anlamını taşımaktadır. Bilge Umar, Gambrion ismini bu şekilde yorumlamış, Xenophon ise Helenceye dayandırmakta olduğu fakat M.Ö.400 de burası helenleşmediği için bu adın Helen kökenli olmadığı Bürchner notlarında geçmektedir. Antik yazarlardan Plinus ise antik kenti Cambre olarak yorumlamıştır.

 

Tarihçe

Gambreion, Ksenophon’un Hellenika adlı eserinde bir Mysia kenti olarak geçer. Gambreion’un, Bergama’nın doğusunda Kınık kasabasının bitişiğinde olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 4. ve 3. yüzyıllarda sikke bastığını  biliyoruz. Yerleşimden günümüze görünür hiçbir yapı kalıntısı ulaşmamış ve tarihçesi hakkında da pek bilgi sahibi değiliz.

Adından, M.Ö. 399 yılında yöreye ilişkin bilgiler veren Ksenofon‘un Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde söz edilir. O günlerde Gambrion’un yönetici Pergamon tepesine yerleşmiş Hellas’ın oğlu Gorgion‘dur. Lidyalılar zamanında Kalarga tepeden altın çıkarılıp Gambrion‘da işletilmiş olarak antik kayıtlarda geçmektedir. Bölgede yapılan araştıma kazılarında M.Ö. 350-300 yıIlarına tarihlenen Gambrion sikkeleri bulunmuştur. Bergama’da ilk ticari değişim aracı olan para basımı M.Ö.5.yüzyıl’da yapılmıştır. Poyracık o zamanki adıyla Gambrion darphanesiyle ünlü komşu kenttir. Gambrion Bergama krallığı döneminde bir kent olup Darphanesi ile ünlüdür. Ancak günümüzde adı geçen eserlerin yer yer kalıntıları kalmıştır. Antik yerleşim Gambrion’un yönetici Pergamon tepesine yerleşmiş Hellas‘ın oğlu Gorgion‘dur. Gambrion’da basılmış elektron paralar üzerinde on iki ışını bulunan bir yıldız vardır. Bergama küçük bir yerleşim olduğu dönemde Gambrion zengin ve gelişmiş görünümünde kent statüsü görünümündedir.

 

Ekonomisi

Antik kentin başlıca geçim kaynaklarından birisi de maden işçiliğidir. Gambrion kenti sırtını yasladığı Yunt dağlarından elde edilen kömür ve demir madenleri sayesinde maden işçiliğini geliştirmiştir.

 

Araştırmalar

Antik kaynaklarda adı geçen Gambrion kentinin ilk araştırılması A.Conze tarafından 1887 yılında yaptığı yüzey çalışmalar ışığında yorumlanmaktadır. Araştırmacı A.Conze Kent yerleşiminin sınırlarının düşünülenden daha fazla olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Gambrion ‘da Thesmophorion ve Lokhia artes adına kurulan iki tapınaktan söz ettiği görülmektedir. Fakat günümüzde antik yerleşimde bilimsel çaşıimalar yapılmadığı için antik kent yapıları yarı toprak altında kalmıştır.

 

Kaynaklar

  • Ksenofon, Anabasis (Onbinlerin Dönüşü), Sosyal Yayınları
  • Osman Bayatlı, Bergama Tarihinde Sikkeler
  • Seher Özkan, Gambrion Antik Kenti, Bergama Belediyesi Yayınları.

 

APOLLONİA

Yeri

Apollonia antik kenti Mysia’nın güneyindeki Apollonia, Soma’nın doğusunda, Kaikos’un (Bakırçay) kollarından Yağcılı çayının yanı başındaki Asar tepe üzerindedir.

Konumu ve Çevresel özellikleri

Bu antik kentin hemen yanında Hamidiye, Çerkes Hamidiye veya Çerkesköy isimleriyle bilinen bir köy vardır.Apollonia isminin Hellen diline uydurulmuş bir Anadolu sözcüğü olabileceğini Prof.Bilge Umar’dan öğreniyoruz:“Bugün antik kentin kalıntıları Hamidiye köyü ilerisindeki Yağcılı Çayı’nın kenarında, Asartepe üzerinde çevreye dağılmış durumdadır. Yaklaşık 150 m yüksekliğindeki tepe hem çok dik hem de kayalıktır. Tepe üzerindeki düzlükte ise çok az da olsa bazı temel izleri dikkati çekmektedir. Bunun dışında Apollonia’dan günümüze hemen hemen hiçbir kalıntı gelmemiştir.

Yerleşim

Yalnızca Yağcılı Çayı üzerinde ortaçağ’dan kalma bir köprü dikkati çekmektedir. Hellen dilinde Apollon’un yurdu veya memleketi anlamında kullanılan bu sözcük ile tanımlanan, Anadolu’da bazı küçük kentler daha vardır. Psidia’da, Uluborlu’da, Mysia’da, Apollon gölündeki adacıkta, Lydia’da Buldan yakınlarında, Lykia’da Kılınçılı köyü batısında ve Karya’da Medet köyündeki yerleşim alanları diğer örneklerdir. Strabon: “ovadan ve kentten doğuya doğru giderken yüksekçe bir yerde kurulmuş Mysia kenti” diye söz etmiştir. Apollonia’nin geçmişi ile ilgili yeterli bir bilgimiz yoktur. Xenephon, Anabasis isimli eserinde buraya değinmiştir.Buna dayanarak kentin M.Ö.400 yıllarında var olduğunu söyleyebiliriz. Bugün antik kentin kalıntılarını Hamidiye köyü ilerisindeki Yağcılı çayının solundaki Asar tepe üzerinde çevreye dağılmış durumdadır.Yaklaşık 150 m. yüksekliğindeki tepe hem çok dik hem de kayalıktır.Tepe üzerindeki düzlükte ise çok az da olsa bazı temel izleri dikkati çekmektedir. Bunun dışında Apollonia’dan günümüze hemen hemen hiçbir kalıntı gelememiştir. Ancak yörede çok sayıda çanak çömlek parçalarına rastlanmakta oluşu,buradaki bir yerleşime işaret etmektedir.Yalnızca Yağcılı çayı üzerinde Orta Çağdan kalan bir köprü kalıntısı bulunmaktadır.

 

Tarihçe

Mysia Bölgesi’nin güney uç kesiminde yer alan ve adını 1. Attalos’un karısı Apollonis’ten alan, 2. Evmenes tarafından yeniden büyütülmüş olan Apollonia kenti, Bergama yakınlarındadır. Ksenophon ve Strabon kentin isminden bahsederler. Kentin adı “Apollon’un Yurdu” anlamına gelmektedir. İlkçağ kentinin kalıntıları Hamidiye Köyü’nden ileride, Yağcılı Çayı’nın sol kıyısında bulunan Asar Tepe üzerindedir. Kentin varlığının M.Ö. 5. yüzyıla kadar gittiğini, M.Ö. 400 civarının olaylarını anlatan Ksenophon’dan öğrenebiliyoruz. Günümüze ulaşmış önemli bir yapı kalıntısı yoktur.

 

Buluntular

Ancak yörede çok sayıda çanak, çömlek ve pişmiş toprak parçalarına rastlanmakta oluşu buradaki bir yerleşime işaret etmektedir.

 

KERASA- (SAVAŞTEPE)

Kerasa yerleşimi bölgenin güneybatıya uzanan Bursa-Bergama karayolu üzerindedir. İlkçağ kenti Savaştepe kasabasına içme suyu gönderen Halkapınar çevresindedir. M.S. 5. yüzyılda Sardeis metropolitliğine bağlı bir piskoposluk olarak görünen Keraseis (Giresun/Savaştepe) adını daha çok Bizans döneminde duyurmuştur. Bu yerleşimin adı, Roma döneminde Kerasai veya Kerassai şeklinde, Bizans Devrinde ise Kilise örgütüne ait piskoposlukları listeleyen belgelerde Keraseis olarak görmekteyiz. Halkapınar su tesislerinin bitişiğinde yassı höyüğün üzerinde ve yamaçlarında çanak-çömlek parçalarına rastlanmakta; ayrıca bazı yapı kalıntılarının izleri de görülmektedir. Antik yerleşimin tarihçesi hakkında bilgi ve belge bulunmamaktadır..

 

 

TARAKHALA- DARKALE

Yeri

Darkale, Manisa ilinin Soma ilçesine bağlı bir mahalledir. Trakhoula, Altınlı olarakta adı geçmektedir. Güneybatı Mysia sınır kentlerinden birisidir. Soma’nın güneyindedir.

Konumu ve Çevresel özellikleri

Derince bir vadinin içine gizlenmiş ve sırtını yüksek, kayalık dağlara yaslamış bir köy Darkale, ya da diğer adıyla Tarhala. Adı çok fazla duyulmasa da umutla ve sabırla ortaya çıkarılmayı bekleyen gizli kalmış tarihi bir yerleşimdir. Özgün mimari dokusuyla Soma’nın 3 kilometre güneyinde yer alan köyün Mysia’daki Trakhoula kentçiğinin ardılı olduğu biliniyor. Tarihçi Bilge Umar’a göre köyün adı da Trakhoula’nın Tükçe’ye uydurulmuş hali olduğunu söylemektedir.

 

Tarihçe

Rum imparatorluğunun son piskoposlar listesinde adı geçmektedir. Tarihi kentin kuruluşuna ilişkin herhangi bir bilgi yoktur. Köyde ilkçağ kalıntısı da görülmemektedir. Fakat Darkale-Soma yolu üzerinde, Soma’ya yakın bir yerde bir evin bahçesine ait bir duvar üzerinde Bizans çağı yapısına ait süslemeli bir mermerin Trakhoula kalıntılarından gelmiş olabileceği düşünülmektedir. Bilge Umar ‘Tarihsel Yer Adları’ isimli kitabında Darkale’nin Bizans İmparatorluğu’nun son piskoposlar listelerinde adı geçen bir kent olduğunu ve geçen yüzyılda Rumlarca Trakhala, Türklerce Darkale olarak anıldığını belirtiyor. Trakhala adının ise Rumcada kayalık, taşlık anlamı taşıyan Trakhys sözcüğünden türetilmiş olduğunu yine kendisinden öğreniyoruz. Tarih araştırmacısı Remsey ise Soma yakınlarında, geçmişi Bergama Krallığı’na kadar uzanan Germe adında bir kent olduğunu belirtiyor. Germe’nin bugünkü Darkale yakınlarında kurulmuş olabileceği tahmin ediliyor.

 

 

SOMA- (GERME)

Anadolu’daki “Germe” ismiyle anılan kentlerden birisi de Mysia bölgesindedir. Bölgenin güney uç kısımlarında, Pergamon ile Thyateira arasında bulunmaktadır. Ramsay’e göre, Soma yakınlarında olan kent Robert’e göre, Savaştepe yakınlarındadır. Kentin, Roma devrinde sikke bastığını biliyoruz; fakat tarihçesi hakkında bilgi bulunmamaktadır.

 

SANDAİNA-YİRCE-YIRCA

Yırca Köyü eski mitolojik adıyla SANDAINA Soma’ya yakın ve Deniş yolu üzerinde günümüze göre düşünüldüğünde kalabalık bir köy. Antik kalıntılar mevcut. Antik yerleşim izlerinin bulunduğu yerde kaya mezarları ve hemen yanında oyma ev veya depo olarak kullanıldığını düşündüğümüz oda bulunmaktadır.

Sandaina, Mysia bölgesinin güney sınır kentlerinden biri olduğu sanılmaktadır. Soma’nın kuzeydoğusunda olan Yerce-Yırca-Yirce köyünün yanı başında bu kentin önemsiz kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca, Yırca’nın arkasında, kuzeyde bir kaya bloğuna oyulmuş ilkçağ mezarları burada bir yerleşim yerinin nekropolisinin bulunduğunu da göstermektedir. Kentin tarihçesi hakkında hiçbir kayıtlı bilgi bulunmamaktadır.

 

KHLARİA

Yeri

Manisa-Kırkağaç yakınlarında bir ilkçağ kentidir. Höyük durumunda olan antik yerleşim , Kırkağaç yakınlarındaki Bakır Köyü’nün 2 km. doğusundadır.

Tarihçe

Khliara’nın tarihçesi hangi döneme kadar uzanıyor bilemiyoruz; fakat bu kent yönetim örgütü açısından Roma İmparatorluğu döneminde kent durumunda bulunmadığı; hatta Ortaçağ başlarında dahi kent ve piskoposluk merkezi olarak tanınmadığı anlaşılmaktadır. Khlaria kentinin kalıntıları ovanın ortasında bir yığın olarak karşımıza çıkmaktadır. Etrafa saçılmış küçük bir höyük durumunda olduğu görülmektedir. Buradan çıkarılan birkaç yazıtlı taş şu anda Manisa Müzesi’nde sergileniyor. Ortaçağ’ın sonlarında ovanın ortasında kent terkedilmiş ve yeni Khliara kenti Kırkağaç’a taşınmış olabileceği düşünülmekte.  Ancak Kırkağaç’ın içinde anmaya değer kalıntı günümüze kadar gelmemiştir. Khlaria ismi Hellen dilinde ılık anlamına gelirse de Prof. Bilge Umar, bunun Anadolu kökenli kula-ura’dan türetildiğini belirtir. Yalnızca höyüğün üzerinde Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen çok sayıda çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Roma döneminde kent konumunda olmayan küçük bir yerleşim birimi konumundaysa da Bizans İmparatoru Manuel Komnenos tarafından 12.yüzyılda geliştirilmiştir. Tarihi kaynaklara Bizanslıların Selçuklular ve bazı Beyliklerle yaptığı savaşlarda ismi geçmektedir. Burada yaşayanlar Ortaçağın sonlarına doğru Arap akınlarından zarar görmüş ve kenti terk etmişlerdir. Sonraki yıllarda da Khlıara’nın 5 km. kuzeybatısında bugünkü Kırkağaç’ta kurulmuştur.

Araştırmalar

Gerek Bizans Devri piskoposluk listelerinde ve gerekse Bizanslı tarihçilerin eserlerinde Khliara adındaki bir geç devir kalesinin adı geçmektedir. Yakın zamana kadar Khliara’nın Kırkağaç’da olduğu düşünülmekteydi. Ancak Prof. Kl. Rheidt, 1986 yılında yayınladığı makalesinde Khliara’nın Kırkağaç ile Akhisar arasında  ve Gördük Çay’ın (Lykos) yanıbaşındaki bir tepede yer aldığını arkeolojik verilerle kanıtlamıştır. Kalenin yer aldığı tepede bugün fazlaca bir kalıntı yoksa da, bazı arkeologlar Khliara’nın bir prehistorik höyük üzerinde inşa edilmiş olabileceğini düşünmektedir.

STRATONİKEİA – (SİLEDİK)

Yeri 

Güneybatı Mysia’nın sınır kentlerinden birisidir. Kırkağaç’ın doğusunda Siledik köyü’nün bulunduğu yerdedir.

Konumu ve Çevresel özellikleri

Stratonikeia M.Ö.1400 den itibaren Geç Antik çağ’a kadar sürekli yerleşim izlerini taşıyan antik kent zaman içerisinde yerini bugünkü Siledik köyü’ne bırakmış olabileceği düşünülmektedir.

Tarihçe

Antik kent yerleşimi, M.Ö. 1. yüzyılda genel bir kent havasında olup sikke basmaya Roma devrinde “İndei Stratonikeia” ve daha sonra “Stratonikeia Hadrianopolis” adıyla başlamıştır. Sikkeler üzerinde görünen “İndei” adı muhtemelen kentin bulunduğu ovanın ilkçağdaki adından (İndeipedion) almış olmalıdır. Stratonikeia adını ise, 1. Antiokhos’un eşi olan kraliçe Stratonike’den almıştır. Kentin tarihçesi ile ilgili olarak şunu söyleyebiliriz. Bergama devletinin son kralı 3. Attalos’un vasiyeti ile Romalılara bırakılan kente el koymak isteyen Romalılara karşı ayakaklanan Aristonikos, 3 yıl boyunca Romalılara direnmiş; fakat M.Ö. 130 yılında yenilince, adı geçen kente sığınmıştır. Ancak kenttekiler Aristonikos’u Romalılara teslim etmek zorunda kalmışlardır. Siledik Köyü’nde hiçbir tarihsel yapı kalıntısı veya sur parçası yoktur ancak köyün hemen arkasında kayaya oyulmuş bir mezar ile Roma ya da Bizans çağından kalma yazılı kabartmalı ve süslemeli birkaç parça ele geçirilmiştir.

AKSAROS- NAKSARA (İLYASLAR)

Akrasos, Kırkağaç-Gelenbe arasında Kaikos Vadisi’nde bulunan bir ilkçağ kentidir. Aynı yörede olduğu düşünülen Nakrasa kenti ile isim benzerliğinden çok karıştırılan her iki kentin de ayrı ayrı sikke bastıklarından söz edilir. Ramsay’ın piskoposluklar listesinden kilise kurultaylarına Akrasos kentinin piskoposunun daima katıldığı halde, Nakrasa kenti piskoposunun hiçbir zaman katılmadığını öğreniyoruz . Oysa kent durumundaki tüm yerleşimler para basabiliyor ve bu kentlerin bir piskoposu oluyordu. Bunun yanı sıra, Akrasos kentinin kalıntıları saptanamamıştır. Akrasa, Selevkosların Bergama Devleti sınırındaki önemli kenti konumundaydı. Bu yüzden Bergama Devleti Apollonia’yı buraya yakın bir yerde tahkim etmiştir.

AGROEİRA- ALLOEİRA- ATTALEİA (SELÇİKLİ)

Agroeria ilkçağ kenti bugünkü Akhisar’ın 18 km. kuzeyinde bugünkü Selçikli Köyü’nün bulunduğu yerdedir. Köyden 2 km. uzaklıkta güneybatıda yer alan Koca Mezarlık, antik yerleşimin alanı olduğu tespit edilmiştir. Bergama krallarından olan Attalos’lar tarafından geliştirilmiş olan Attaleia’nın eski adının, Agroeira/Alloeira olduğu düşünülmektedir. Attaleia alanında bugün görünür tarihsel kalıntı yoktur. Sadece birkaç yazıtlı mezar steli bulunmuştur, bunlar da Selçikli köyüne taşınmıştır.

 

YORTAN NEKROPOLİSİ

Yeri

Yortan Nekropolisi Yortan, Manisa ilinin Kırkağaç ilçesi, Gelenbe bucağına bağlı, şimdiki Bostancı Köyü’nün eski adıdır.

Tarihçe

Eskiden Yortan diye anılan köy Bostancı adını almıştır. Yortan, Osmanlı arşiv kayıtlarına göre Oğuzların Avşar boyuna mensup bir aşirettir.

 

Araştırma ve kazılar

1900 ve 1901 yıllarında yapılan kazılarla ve sonradan yapılmış kaçak kazılarla talan edilen eski tunç çağı mezarlığı bulunmaktadır. Yortan mezarlığı deyimine rağmen, burada bir höyük bulunmaktadır. Ancak höyük üzerinde tarihsel yapı kalıntısı olmamasına rağmen, kaba seramik parçaları yoğun olarak görülmektedir. İlk keşif Fransız demiryolu mühendisi Paul Gauden tarafından kazılarak ortaya çıkarılan Manisa Balıkesir il sınırında Yortan köyü yakınında olan nekropol,  Erken Tunç Çağı’na ait yapı kalıntıları kısmen yüzeyde görülmüş fakat daha sonraki yıllar içinde bilimsel arkeolojik çalışma yapılmadığı için üzeri kapanmış durumdadır. Yapı malzemesi olarak kerpiç ve ağaç kullanılmış yortan nekropolündeki yapı malzemesi birkaç yüzyıl içinde toprağa dönüşmüş olarak değerlendirilmektedir. Yortan höyüğünün mezarlığı pek çok buluntu vermiştir. Yapılan kazılar sonucu çıkan çanak çömlek “Yortan Kapları” olarak adlandırılmıştır. Bu civardan ele geçen kapların tümüne, benzerliklerinden dolayı bu isim verilmiştir. Yine yapılan kazılar sırasında içinde ölülerin konduğu küpler ele geçmiştir. Böylece bu buluntular, buradaki ölü gömme geleneği hakkında az da olsa bilgi edinmemizi sağlamıştır. Yapılan araştırmalar Yortan mezarlığının Kalkolitik dönemin son yüzyıllarından, Erken Tunç Çağı sonuna kadar yaklaşık 1500 yıllık bir süre boyunca kullanıldığını ortaya çıkarılmıştır.

 

KALANDA- (GELENBE)

Antik yerleşim için birçok kaynakta “Kalamos” olarak adlandırılan Kalanda, Ramsay tarafından aynı şehri işaret etmekte ve bugünkü Seledik ile aynı olduğu savunulmaktadır. Kalanda ismi, Hellenleşme döneminde resmi işlemlerde Kalamos biçiminde kullanılmış ancak halk “Kalanda” şeklinde kullanımı sürdürmüş, Türkleşme döneminde ise ismin Gelenbe’ye dönüştüğü düşünülmüştür. 692 yılında toplanan piskoposlar kurultayına katılan Kalanda’nın, en azında bu tarihten önce kent ve piskoposluk merkezi durumuna geldiğini biliyoruz. Tarihçi Muralt, 1190 yılında Alman İmparatoru Frederick’in yaptığı yürüyüşten bahsederken Kalamos’un ismi Kalamon şeklinde geçmektedir. Bugünkü Gelenbe’de antikçağa ait hiçbir yapının izine rastlanamamıştır.

ADRAMYTTEİON- (EDREMİT)

Yeri

Balıkesir İli, Burhaniye İlçesi’nde yer almaktadır. Günümüzde turistik bir belde olan Ören, bu antik kent kalıntıları üzerine

inşa edilmiştir.

 

Tarihçe

Kentin varlığı 17. yüzyıl’dan beri bazı yazınsal materyallerde bahis konusu edilmiştir. Bir din adamı ve seyyah olan Des Mouceaux 1668’de bölgede gördüğü görkemli harabelerden bahsetmektedir. Bu din adamının verileri, Cornelius de Bruin’in 1725’te Paris’te yayınlanan Voyages de Corneille Le Buryn adlı eserinde yer almıştır.

Yerleşim

Adramytteion(Edremit) M.Ö. 6. yüzyıl başlarında Lydia kralı Alyattes’inoğlu Adramytos’unadına kurulan kent, Adramyttenos Kolpos Körfezi’nin batı ucunda yer almaktadır. M.Ö. 422’de Pers satrabı Pharnakes, Atinalıların Delos adasından sürdükleri halka kentin kapılarını açmış ve ada halkının buraya yerleşmesine izin vermiştir. Bu yüzden adada Yunan özellikleri gözlemlenmektedir. M.Ö. 188’de Romalılar tarafından Pergamon Krallığı’na bırakılan kent M.Ö. 133’ten sonra Roma egemenliğinde Asia Eyaleti’ne dahil edilmiştir. Bu dönemde eyaletin en büyük conventus’una (yargı bölgesi) merkezlik yaptığı antik kaynaklarda geçmektedir.

Araştırma ve kazılar

2001 yılında E. Beksaç tarafından başlatılan kazılar T. Çoruhlu tarafından sürdürülmüştür. Kentte aralıklarla Kuvay-i Milliye Müzesi tarafından kazılar gerçekleştirilmektedir. 2001 kazı döneminde Ören Tepe adıyla anılan kayaç oluşumlu yükseltinin zirvesini oluşturan alanda çalışmalar yapılmıştır. Burada yapılan kazılarda, Demir  Çağı ve Hellenistik Dönem öncesi ile ilişkili olan seramikler ele geçmiştir. Ören yerleşmesini oluşturan yazlıklar altında kalan Adramytteion şehrinde yapılan çalışmalar ve tarihsel veriler, Adramytteion’un önemli bir kent ve önemli bir Antik Çağ yerleşmesi olduğunu göstermiştir. Yapılan yüzey  araştırmaları Erken Demir Çağı verileri ortaya koymuş olup kentin mevcut alanı içinde daha sonraki süreçlerde de iskan edildiği ve özellikle M.Ö. 5. yüzyıl’dan sonra önemli bir gelişme geçirdiğini göstermektedir. 2004 yılı kazı çalışmalarında ise Arkaik ve Klasik dönemlere ait seramik, kandil ve metal buluntular ele geçmiştir. 2012-2013 yıllarında yapılan sondaj çalışmaları kentin Kalkolitik Çağ’dan itibaren yerleşim gördüğünü sanılmaktadır.Adramytteion kazıları çerçevesinde nekropol alanı olduğu düşünülen mevkide yürütülen kazılarda 2001 yılından beri insan iskeletlerine rastlanmaktadır. Mezarlarda ve yakın çevrelerinde ele geçirilen arkeolojik buluntular iskeletlerin Geç Roma Devrinden başlayıp, Geç Bizans Devrine kadar uzanan bir zaman dilimi içerisine yerleştirilebileceğini göstermektedir. Ancak Adramytteion antik kentindeki kazıları yöneten Tülin Çoruhlu ile yapılan sözlü görüşmede tarafımıza mezarların M.S. 5.-6. yüzyıllara tarihlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

 

Tabakalanma

Kenti Arkeolojik Sit Alanı Türkiye’de birçok örneğine rastlanan  farklı dönemlere ait kültür izlerinin tabakalaştığı yerleşme alanlarından biri olduğu görülmektedir.

 

Kaynak

  • Beksaç E. (2002) “Adramytteion/Ören 2001 Kazısı”, Kazı Sonuçları

Toplantısı (1. Cilt)

  • Beksaç E. (2003) “Adramytteion/Ören 2002 Yılı Kazısı”, Kazı Sonuçları

Toplantısı (2. Cilt)

  • Beksaç E. (2005) “2003 yılı Adramytteion/ Ören Kazısı”, Fen Edebiyat Dergisi

(VIII. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları

Sempozyumu) 7(1)

  • Buikstra J. E.-Ubelaker D. H., (1994) Standards for Data Collection from

Human Skelatal Remains. Arkansas Archeological Survey Research

Series No. 4, Fayetteville, Arkansas.

  • Çoruhlu T. (2005a) “2004 Yılı Ören (Adramytteion Antik Kenti) Kazı Çalışmaları”,
  1. Kazı Sonuçları Toplantısı (1. Cilt)
  • Çoruhlu T. (2005b) “Örentepe (Adramytteion Antik Kenti) 2003 Kazısı Ortaçağ

buluntuları”, Fen Edebiyat Dergisi (VIII. Ortaçağ ve Türk Dönemi

Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu) 7(1)

 

 

 

 

Hakkında Tekin Gün

Gültekin Gün (d.1966,İstanbul), yönetmen, Bilindik adı Tekin Gün Sağmalcılar Lisesi mezunu 1996- 2013 - Kanal 6, TRT, Show tv, Star tv çeşitli görevler de bulunmuş, 2017 İstanbul Film Fuarı direktörü, 2014-2018 arası yılları arası Sinema Film Yapımcılar Derneği SİFİYAD yönetim kurulu başkanlığı yapmıştır. Yönetmenliği ve yapımcılığını yaptığı belgeseller bulunmaktadır.