BİLMEK
YAPABİLMEK
ÖĞRENMEK
BİLİM..BİLİM..BİLİM.
Bilgi almak , bilgilenmek insanların en önemli sosyal ihtiyacıdır.
.
Öğrenmek isteyen..”Bana bir kelime öğretenin kölesi olurum”…
Öğreten..”Ben bu uğurda can veririm”.
Kutsal olan iki düşünce ve davranıştır……..
BİR ÜLKEDE EĞİTİM VE ÖĞRETİM DEVLET MİLLET DİLİNDE YAPILMALIDIR, HİÇBİR DÜNYA ÜLKESİ YABANCI DİLLE YAPILAN BİR EĞİTİMLE TOPLUMUNU YÜCELTEMEZ, YABANCI DİLLE EĞİTİM BİR ÜLKEYİ KÖLE YAPAR
TARİHTEKİ ÖNEMLİ EĞİTİM-BİLİM ÇALIŞMALARINDAN ÖRNEK YAZIMIZ
Son yıllarda eğitim sistemindeki aksaklıklar gittikçe artmaktadır
Dildeki bozulmaya ticari güçlerin reklamları ile halkın yabancı dile yönlendirilmesinden sonra Eğitim dilindeki bozulmada eklenmiştir
BİZE BİLGİSİNİ VEREN ÖĞRETMENLERİMİZE DEĞER VERMİYORUZ Öğretmenler canından oluyor
BU İNSANLAR EĞİTİM UĞRUNA CANLARINI VEREN İNSANLARIMIZ
.
TOPLUMDA EĞİTİME BÜTÜN HAYATINI HARCAMIŞ ÇOK DEĞERLİ İNSANLAR VARDIR.
BU KONUDA ÖNCEKİ YAZILARIMIZDAN YAKIN BİR ÖRNEK;
Öğretmenlik en kutsal meslektir. bir toplumu cahillikten kurtaracak insanlar öğretmenlerdir.
CEHALETİN SONU KÖLELİKTİR…
ÖNCEKİ YAYINLARIMIZDAN KÖLELİĞE AİT YAZIMIZ
Çocuğunuzu ve ülkenizi seviyorsanız lütfen okuyunuz, onlara okuyarak örnek olunuz.
…
Sık sık şafakta, Kâhyanın bir kirişe bağlayıp çıplak sırtı kandan görünmez olana değin kırbaçladığı öz teyzelerimden birinin yürek parçalayan çığlıklarıyla uyanırdım..
…
Özgürlüğe giden yol nereden geçmektedir?
“Frederick Bailey bir köleydi. 1820’lerde Maryland’de yetişmiş anne-babasız bir çocuktu. (“Bu yaygın bir âdetti” diye yazıyor sonradan, “çocuk daha on iki aylık olmadan annesinden ayrılırdı.”)
Gerçekçi bir yaklaşımla, umut vaat eden gelecek olasılığı sıfır olan milyonlarca çocuktan biriydi.
Bailey’nin çocukluğunda tanık olduğu ve yaşadığı deneyim. Onun üzerinde asla silinmeyecek izler bıraktı: “Sık sık şafakta. Kâhyanın bir kirişe bağlayıp çıplak sırtı kandan görünmez olana değin kırbaçladığı öz teyzelerimden birinin yürek parçalayan çığlıklarıyla uyanırdım…
Güneşin doğuşundan batışına değin tarladaki kölelerin arasında dolaşıp küfreder, abuk sabuk söylenir, rasgele birilerine kamçısını şaklatır, vururdu… Şeytansı barbarlığını açıkça göstermekten zevk alıyor gibiydi.”
Tarladan kiliseye, mahkeme salonundan mal sahibinin evine değin her yerde kölelere doğuştan aşağılık yaratıklar oldukları, Tanrının onları sefillik çekmeleri için yarattığı mavalı okunuyordu. Sayısız bölümünde görüldüğü gibi. Kutsal İncil köleliği doğru buluyordu. Böylelikle, uygulayıcılarının bile dikkatini çekmiş olması gereken canavarca doğasına karşın, bu “acayip kurum” varlığını sürdürdü.
Köleliğin özünde yatan çok can alıcı bir kural vardı: Köleler cahil kalmalıydı.
Savaş öncesi Güney de, bir köleye okuma öğreten bir beyaz ciddi şekilde cezalandırılıyordu. “Tatminkâr bir köle” diye yazıyor Bailey, “mutlaka kafasız olmalıydı. Ahlaki ve akılsal görüşünü karartmak ve uslamlama (*) gücünü olabildiğince yok etmek şarttı.”
Köle sahiplerinin kölelerin ne duyduğunu, ne gördüğünü ve ne düşündüğünü denetlemesi bu nedenle gerekliydi.
Adaletsiz bir toplumda okumanın ve eleştirel düşünmenin tehlikeli, hatta yıkıcı olmasının nedeni de budur.
Şimdi 1828’deki Frederick Bailey’ye bir göz atalım: Hiçbir yasal hakkı olmaksızın köleleştirilmiş, annesinin kollarından küçücükken koparılmış, bölük pörçük ailesinden…. satın alınmış, garip Baltimore kentinde bilinmeyen bir eve getirilmiş ve azat umudu olmaksızın ömür boyu ağır iş cezasına çarptırılmış 10 yaşında Afrikalı-Amerikalı bir çocuk.
Bailey, Kaptan Hugh Auld ve eşi Sophia için çalışmak üzere tarladan kente, toprak işinden ev işine nakil olmuştu. Bu yeni ortamında, her gün mektuplar, kitaplar ve okuyabilen insanlarla karşılaşıyordu.
Orada, okumanın “gizemi” dediği şeyi keşfetti. Sayfadaki harflerle okuyucunun dudak kıpırtıları arasında bir bağ, yamuk yumuk kara şekillerle ağızdan çıkan sesler arasında neredeyse bire bir bağıntı vardı. Gizlice, genç Tommy Auld’un Webster’s Spelling Book (Webster Yazım Kitabı) adlı kitabından çalışmaya başladı.
Alfabenin harflerini ezberledi. Karşılık geldikleri sesleri anlamaya çalıştı. Sonunda Sophia Auld’dan kendisine öğrenmede yardımcı Olmasını rica etti. Çocuğun zekâsından ve hevesinden etkilenen ve olasılıkla yasaklardan habersiz olan kadın hemen razı olmuştu,
Frederick üç ve dört harfli sözcükleri telaffuz etmeye başladığı sıralarda Kaptan Auld olanların farkına varmıştı. Öfkeyle Sophia’ya hemen bu işe son vermesini emretti. Frederick in yanında, eşine durumu şöyle açıklamıştı:
Bir zenci, efendisine boyun eğmekten, söyleneni gereğince yapmaktan başka hiçbir şey bilmemelidir. Öğrenim dünyadaki en iyi zenciyi bile bozar. Şimdi sen bu kara köpeğe okumayı öğretirsen, bir daha asla dizginlenemez. Asla köleliği kabullenemez.
Auld, Sophia’yı, sanki Frederick Bailey odada onların yanında değilmiş ya da bir odun parçasıymışçasına azarlamıştı.
Ama Auld, Bailey’ye büyük sırrı verdiğinin farkında değildi:
-“işte o zaman anladım. . . beyaz adamın siyah adamı nasıl köleleştirdiğini. O andan itibaren, kölelikten özgürlüğe giden yolu bulmuştum artık.”
Frederick, gözü korktuğu için kendisinden uzak duran Sophia Auld’dan daha tazla yardım görmeksizin okumayı öğrenmek için, sokaklardaki beyaz okul çocuklarının yakasına yapışmak da dahil olmak üzere çeşitli yollar denedi.
Kendisi öğrendikten sonra da diğer kölelere öğretmeye başladı: “Öğrenmeye aç kalmışlardı… Zifiri karanlığa mahkûm edilmişlerdi. Onlara öğrettim, çünkü benim için en büyük zevkti bu.”
Okumanın, kaçışında anahtar rol oynadığının bilincinde olarak Bailey köleliğin yasak, siyahların özgür olduğu New England’a kaçtı.
Walter Scott’un The Lady of the Lake (Göldeki Kadın) adlı eserinde yer alan bir karakterden esinlenerek ismini Frederick Douglass olarak değiştirdi ve kaçak kölelerin izini süren ödül avcılarından sıyrılmayı başararak Amerikan tarihine en büyük hatip, yazar ve siyasi liderlerden biri olarak geçti.
Yaşamı boyunca. Çıkış yolunun okuryazarlık olduğunu hiç unutmadı.
…
“…Kitapların bulunduğu, okumanızın beklendiği, anne-babanın, kardeşlerin, teyzelerin, amcaların ve kuzenlerin kendi keyifleri için okudukları bir evde büyürseniz, doğal olarak okumayı öğrenirsiniz.
Yakınınızdaki hiç kimse okumaktan zevk almıyorsa, okumanın onca çabaya değdiğinin kanıtı yoktur önünüzde.
Size sunulan eğitimin kalitesi yetersizse, nasıl düşünmeniz gerektiği yerine makine gibi ezberlemeyi öğreniyorsanız, okumanız için elinize verilen ilk yazı neredeyse uzaylı bir kültüre aitse, okuryazarlık sarp bir yol olabilir…” (2)
…
Çocuğunuzu, ailenizi, ülkenizi seviyorsanız lütfen okuyunuz…
Eğer…
Onların ve ülkenizin birilerine köle ve uydu olmalarını istemiyorsanız.
(*) Uslamlama; Bir konuyu düşünerek ve inceleyerek karara verme.
(1-2) Carl Sagan, “Karanlık Bir Dünyada Bilim Mum Işığı”, s.359
Frederick Bailey Douglass Kimdir? (d. Şubat 1818, Tuckahoe – ö. 20 Şubat 1895, Washington), köleliğin kaldırılması için mücadele vermiş reformist, konuşmacı, yazar.
“Köle olarak doğan ve köleliği kaldırmak için çaba harcayan Afroamerikan ABD’li gazete sahibi ve siyasetçi Frederick Douglass. ABD başkanlık seçimlerinde küçük bir parti olan Eşit Haklar Partisi’nden başkanı yardımcısı adayı gösterilerek ABD’nin ilk afroamerikan başkan yardımcısı adayı oldu. Ancak kendisinin bu adaylıktan haberi yoktu.
Zenci bir köle kadınla, onun beyaz “efendi”sinin oğlu olan Douglass, kendisi de bir köleydi. 1838 yılında kaçarak, köleliğe karşı bir kampanya başlattı. 1845 yılında özyaşam öyküsünü yayımlayan Frederick Douglass, Rochester’da (New York eyaleti), North Star(en) adında bir gazete çıkararak, gerek ABD’nde gerekse birçok dış ülkede sayısız konferanslar verdi…”
(Vikipedi)
.
ÖNCEKİ YAYINLARIMIZDAN ÖRNEK BİR YAZI
EŞEKLE GELEN AYDINLIK… VE ÖRNEK BİR EĞİTİM GÖNÜLLÜSÜ GÜZELGÖZ
.
.
.
ÖNCEKİ YAYINLARIMIZDAN ÖRNEK BİR YAZI