DENİZLİ DAĞ ZİRVELERİNDEKİ ALTAY TÜRK İNANCI
Kelimenin yazılış şekli çoğunlukla obo ve ovo şeklinde olmakla beraber bazen çift “o” da veya son “o” “a” şeklinde de olabilmektedir. Şimdilik tanımı kutsal taş yığını taş saçılardan özel yerlerde oluşmuş taş tepecikleri olarak tapılmamak mümkündür.
Dunganlar Kırgızistan’da yaşamakta olan ve oraya Çin’den gelmiş olan Müslüman halklardır. Bir izaha göre bir dönemin Çin Türkleridir. Bir görüşe göre de Kırgızistan’daki Kırgızlaşmış Müslüman Çinlilerdirler. Dunganlarda Uzun yola çıkan insan ya da akrabalar dualar eşliğinde uğurlanır veya yola çıkarlar . Yola çıkana bilhassa uzun yola çıkana dua etmek, hayırlı yol dilerken sadaka vermek Müslümanlıkta olan bir uygulamadır. Kamlık inanç Sisteminde bu uygulama Oboo/Ovoo’lara saçı yapma şeklinde yaşamaktadır .
Oba/obo/ovo/ova inanç ve uygulaması yaşayan yakut/Saha Türklerinin inanç kültüründe yoktur. Obo//Ovo inancı daha ziyade ülkenin eski inançlarını hatırlayanlarca bilinir. Birlikte yaşayan aynı dini kültürün mensubu Türk dilli halklardan olmalarına rağmen Dolganlar tarafından daha iyi hatırlanırlar .
Metin
Yada taşı yaygın inanca göre Tanrı tarafından Türklerin Ceddi alasına verilmiş, Türk lehçelerinde yad, cada olarak da bilinen yağmur, kar ve fırtına da çıkarılmasında kullanılabilen bir taştır. Bu taşın Kıpçak gurubuna giren lehçelerde ise karşılığı caydır ve Kıpçak Türklerinde taş kültünün olduğu anlatmak için yeterlidir. Bununla Türklerde hikmetli taşların varlığına veya taşların hikmetlerinin olduğuna inanıldığına işaret etmek istedik.
Diğer taraftan Sürmene de olduğu gibi yaylaya giderken ve keza Rize’nin bazı ilçelerinde yaylaya giderken ve yayladan dönerken yol üzerindeki belirli yerlere mesela büyücek bir çukura veya asırlık ulu bir ağacın dibine taş atıldığını biliyoruz. Bu atışın yapılışı ile yolculuğun iyi geçirileceği terslikle karşılanmayacağı amaçlanmaktadır. Eski Türk halk inançlarının bütün orijinallerinin sergilendiği Sibir Türklerinde Obo/Obalar vardır ki bunlar yol iyesine taş atılmak suretiyle taşların yığın oluşturdukları saçı alanlarıdır. Bu arada Doğu Karadeniz daha ziyade Kıpçak Türklerine uzun süre yurtluk yapmış bir mekândır.
Türk kültürlü halkların halk inançlarında yolları adeta aydınlatarak yolculara hayırlar getiren ve bunun tersini yaparak ocuyu azıtan güçlerin varlığına da inanılır. Bunlardan bu şer kuvvelerden birisi de Azatkı’dır.
Azatkı; Bu tip Özbek, Kırgız ve nadiren de Kazak Türklerinde yolcuların yollarından sapmaları yollarını karıştırmalarına ve böylece kayıp olmalarına yol açmaktadır . Eski Türk inanç sisteminde yol iyesinin olduğunu, hala yola çıkan Altay kişinin Obo’lara yolda terslik çıkmasın diye sacı yaptıklarını Anadolu ve yakın çevresinde yola çıkan kimsenin ardından su dökülüp ayna tutulduğunu, sadaka verilip hayır dua edildiğini biliyoruz.
Hızır’ın darda kalana yardım etme özelliği ile eski Türk İnanç Sistemindeki “Yol İyesi” inancı büyük ölçüde örtüşür. Yol iyesi de Hızır gibi boz atlı olarak düşünülmüştür. Geçmişte gençler rızkları bol olsun diye Hızır’dan ilhamla ağ veya boz at binerlerdi. Bugün hala Altaylarda Hakasya, Tuva’da yol iyesini simgeleyen Obo olarak bilinen kutsal taş yığınlarına kansız kurban olarak bilinen çeşitli saçılar yapılır. Bu iye, uzun sarp yolların olumsuzluklarına karşı koruyan, yolculara yardımcı olan güç olarak bilinir .
Hakkâri’de şoför esnası sefere çıkarken Gülerek Baba olarak binen yatıra sadaka niyetine muhakkak bir kütük odun bırakır. Böylece yollarının açık olacağına, işlerinin iyi gideceğine inanılır. Yola çıkmadan hayır işlemek Türk kültürlü halklar arasında sık görülen bir uygulamadır. Bu uygulama, Türk kültür coğrafyasının inançlarında hala canlılığını muhafaza eden Yol İyesi ve Ovo/Obo inancını hatırlatmaktadır. Yol İyesi ki Boz Atlı Hızır inancı ile çok müşterekleri bulunan bir inançtır[6] üzerinde durulacak husus darda kalana yardımda bulunabileceğine inanılan manevi güç ve bu gücün çeşitli hallerde yardım edebilir olmasıdır.
Dolganlarda, Tofalarda ve Yakutlarda aktif halde yaşayan obo/ovo, doğru şekli ile obaa inancı yoktur. Muhtemelen zamanla unutulmuştur. Bu inanç ve uygulama Altaylarda ve Tuvalarda çok yaygındır. Biz her iki Türk kesiminde de bu mekânlara taş ve bez saçısı merasiminde bulunduk . Hakas Türk kültür coğrafyasında obalar kamlık inancının en parlak olduğu dönemi de temsil ederler. Yakov Sunçugaşev’e göre bunlar dönemin felsefe yüklü balbalları idi .
Tunceli’de Düzgün Baba dağına kuzey istikametinden gelen ziyaretçiler kutlu dağın karşı kısmına tekabül eden yerdeki taş yığınına onlar da bir taş koyarlar ve dualar yaparlar . Dualar içlerinden sessizce yapılır hemen sonra da taş yığınına bir taş konur . Bu uygulama değinildiği gibi Sürmene Çepnileri arasında da yaşamaktadır. Yaylaya çıkınca yolun kenarındaki bir çukura kadın erkek herkes bir gelenek olarak hayrına inanıp bir taş atar.
Bununla beraber halen bölgenin Şamanizm’inde/Kamlık İnancında Mohol Toyon ve Buomça Hotun uzak yolların ruhları olarak bilinirler. Bu ruhu memnun etmek için kutsal ağaçlara saçılar yapılır adak bezleri bağlanır. Bu ibadet türünün Hakasçası Çalamaktır. Uzun yola çıkacak halk bu ruhların ismini anarak ateşlere saçı yapar, adakta bulunurlar . Izık, Idık, Adak Türk kültür coğrafyasında Eski Türk Runik Yazıları Döneminden günümüze kadar çeşitli uygulama biçimleri ile varlığını sürdüren bir inanç uygulamasıdır .
Yol iyesi ile batı Türklüğünde yaşamakta olan Boz Atlı Hızır inancı fonksiyonları bakımından büyük ölçüde örtüşmektedir . Diğer taraftan batı Türklüğünde yolculuğa çıkacak kimse yolu açık olması için sadaka verir hayır işler. Yolcuyu yola koyanlar onun yolunun açık ve aydınlık olması için ardı sıra ayna tutar su dökerler. Doğu ve iç Anadolu’da yol boyunca belirli yerlerde dilenen fakirler vardır. Hakkâri gibi bazı bölgelerde uzun yol şoförlerinin şehir çıkışlarında uğrayarak dua edip geçtikleri ulu kabirler vardır. Borçalı bölgesinde şehirlerarası yollarda belirli yerlerde sadaka taşları vardır. Hayır, işlemek isteyen yolcu yolun kenarındaki bu yerlerde iki taş arasına sadaka koyarlar, ihtiyacı olanlar bu parayı alırlar. Azerbaycan’da darda olan yolculara yardım istemeleri halinde Hızır’ın göründüğü muayyen yerlerin olduğuna dair inançlar vardır.
Büyük Yakut ve Dolgan Şamanları/Kamları ilk şaman eğitimini ailelerinde ve meslek kuruluşlarında alırlar. Dolgan ve Yakut Şamanizm’inde evin, ateşin, suyun, dağın sahibi ruhu olduğu inancından hareketle Evin ruhu, suyun ruhu, dağın ruhu, ateşin ruhu’nu dua ve saçılarla hatırlanır, anılır. Dağlara genelde saygı vardır. Büyük dağlar için özel dualar vardır. Geçmiş ataların ruhu dualarla anılır onlar için de saçı yapılır[14]. Kamlık inancının bütün semavi dinler içerisinde izlerini sürdürebilmesi onun evrensel dinlerin esaslarından olan tabiata insan haklarına saygılı olması cinayetlere, haksızlıklara, çirkin ilişkilere kapalı olma özelliğine sahip olmasındandır.
“Kamlığın derin düşünme/meditasyon, reenkarnasyon ve bunun gibi konularda Budizm ile; dünyanın ilk ve en önemli dayanağının, bir çeşit yolun, sürecin ve hatta tanrıların/( tanrısal varlıkların Y.K.) uyması gerektiği bir tür dünya yasasının olduğuna inanma ve kabul etme açısından Daosizm ile ve Gök kültü, atalar ruhunu bir kült derecesinde sayma bakımından Konfüçyüs düşüncesi ile birçok ortak ve benzer noktalara sahip olduğu ifade edilecektir” .
Bersuve’de taş yığınlarından oluşan adak yerlerine Kêlık, Kêl, Kêlik denir. Bunlar kutsal dağların göründüğü dikilen üst üste konularak yığılan taşlardır. Bu taşlara kimse dokunamaz. Bunlar tarlaya, harmana, yaylaya gidilirken dizilerek dikilen taşlardır[16]. Kaynak sıralanan bu taşların sayısı konusunda bir sınırlama olmadığı duvar gibi yükseldiklerini söylemesine rağmen bizin Karakalpakıstan ve Dağıstan-Kırklar tespitini yaptıklarımız 3, 5, 7, 9 gibi sayılarla sınırlı idi ve yanılmıyorsak adaktan evvel ve sonra oluşturuluyorlardı. Bizim resimlediklerimiz büyük ziyaretlerde ve bunların bulundukları mezarlıklarda idi. Mesela Türkmenistan-Aşkabat’taki Çoban Baba’dan yaptığımız tespit böyle idi. Türkmenistan’da ayrıca büyük yatırların bulundukları mekanlarda içbükey ve dışbükey dairelerden oluşan çıkıntı ve girinti şeklindeki koni yapılanmalara da keza bu tür taş yığınları ile saçı yapılıyordu.Bunlar bizim Hakasya ve Altay’dan[20] resimlediğimiz, Saha’da da oldukları bilinen Bekir Deniz’in Özbekistan yaptığı bulgularda tanıtılan Ovoo’lar değillerdi. Ovoolarda kutlu bilinen mekânlara taş saçısı yapılır. Farklı bir saçı türüdür. Ovoların Güneydoğu Anadolu’da bulunduğunu Cemşit Bender ’in çalışmalarından biliyoruz. Bu konuyu ayrıca ele alacağız. Ovolar daha ziyade yol ayrımlarında yüksek dağ tepelerinde görülebilen ve yol iyesi için yapılmış taş saçıları olarak bilinirler. Kêlık ise tamamen değilse de büyük ölçüde farklı olup muhtemelen edebiyata ilk defa yansımaktadırlar.
Cudi Dağı’ndaki Kêlıklerin yapılmasına sebep olan Ulu zat Şeyh Mustafa’dır. Ulu zatların yüksel yerlere defnedilmeleri inancı Türk kültürlü halklarda çok yaygındır ve bu uygulamada Mutlak Olan’ın yukarıda olduğu inancının da payı vardır. Burada ayrıca Hacica/Hatice Ziyareti vardır. Şeyh Mustafa’yı kadın-erkek, büyük-küçük her türlü insan her tür ihtiyacı için ziyaret eder. Burada çeşitli hayırlar işlenir. Adak vesaire kurbanlar kesilir. Kesilen kurbanların etleri orada dağıtılır yenilir içilir. Bu mekânda verilen sözler muhakkak tutulur. Ziyaretçiler Allah’tan ne diliyorlarsa o isteği sembollerle anlatmaya çalışırlar. Burada yapma beşik, salıncak, araba, ev yapılır yazılı dilekler türbeye bırakılır. Türbeyi ziyarete gelenler saygılı olma adına geri dönenler türbeye sırtlarını dönmeden bir süre geri-geri giderler. Buraya muhakkak çok temiz ve çok şık giysilerle gidilir. Türbeye yalınayak değil ayaklar giyili gidilir. Türbeyi ziyarete gidenler ilkin güzergâh üzerindeki Hz. Ali Mağarası’nı ziyaret ederler .
Mardin ve Maraş’ın Güney yörelerinde Yelbaba ziyaretinde ufak taşları okuyup üfleyerek birbiri üzerine koymak istenilen murada erişmek içindir . Yelbaba höyüğünden çıkarken ufak taşlarla höyüğün taşlanması ise düşmanın kötülüklerinden korunmak amacıyla yapılmış. Yelbaba türbesi içindeki delikli taşa bedeninizin hasta yerini sürerek sağılınıza kavuşuyormuşsunuz. Yine Türbe ile höyük arasında bulunan iki delikli taşa elinizi sokup çıkarırsanız o yıl dertten tasadan uzak kalırmışsınız. Ulu mekânların kutlu taşları ile inançlar çok yaygındır. Bazen bunlara bedenin rahatsızlık duyulan kısmı sürülür bazen bunlara yaslanılır bazen da Eyüp Nebi de olduğunu gibi taş yere yatırılan hastanın ilgili kısmında dolaştırılır .
Delikli taş etrafında oluşan inançların da mahiyeti bize göre oldukça farklıdır. Taşın bir tarafından diğer tarafına geçen sorunlu kimse başka bir âleme geçerek. Korunmalı bölgeye geçmiş olur. Bir anlamda âlem değiştirmiş olur. Keza elini taşın ovuğuna sokan kimse şifalı bölgeden adeta kut almış alır. Taşın deliğinden geçebilmenin günahsızlıkla izah edilebilmesi de muhtemelen bu anlayışın bir sonucu olmalıdır.
Binboğa ve Nurhak dağlarında Pazarcık ve Mülk köylerinde biri öldüğünde ölünün gömüldüğü yer köyün güneyinde ise kadınlar köyün kuzeyine çıkarak tarlaların birinde ağlaya ağlaya taş toplar bir kenara yığarlar. Bu tür ağıt yakmaya “Düştü” adı verilir .
Bu uygulama bize göre üst üste konulan belirli sayıdaki adak taşından farlı daha ziyade ovo, obo mahiyetlidir. Adeta Ölen kimsenin mezarına su dökülmesi veya ruhuna fatiha okunması türünden bir uygulamadır. Kısaca saçıdır, sadakadır ölen kimse için yapılmış bir hayırdır, denebilir mi? Kadınları köyün kuzeyine çekilmeleri kuzeyin kara ile olan bağlantısıyla izah edilebilir mi? Neden kadınlar? Eski Türk inancı ve İslamiyet cenaze döneminde kadınlara farklı statü uyguluyordu, ilişkili olabilir m?
Aynı yörede boğmaca tutulmuş çocukların boyunlarına renkli taşlardan kolyeler takılır . Boğmaca türünden sert öksürükler için delili taştan geçirilerek şifa umulduğu halk inançlarından bilmekteyiz.
Konya’da Horasan’dan çıkıp gelen ve Horasan Erleri olarak adlandırılan üç kişinin aynı anda ölmeleri üzerine Mevlana Türbesi yanında onlar adına yapılan Üçler Mezarlığı’nda bu üç yatırın mezarından üç tane ufak taş alınır ve bir dilek tutulur. Dileği gerçekleşen dönüp gittiği kentten bu üçtaşı getirip bu mezarın üzerine bırakmak zorundadır .
Uğurlu taş kümelerinde yığının ortasında bir mızrak veya çatallı bir silah konur çevresine ağaç dalları dikilir. Bu ağaçlara da renkli bezler bağlanır. Bu yığınlara bölgede sık rastlandığına B. Nikitin de şahitlik etmektedir .
Bize göre oğuz’un ve Bender’in uğurlu taş diye tanımladığı taş yığınları ovodurlar. Biz Ovo, ovoo/obo, oboo bulgunu ilk defa Anadolu Ulucanları konusunu izlerken tanıdık. Halk inanmalarında ulu mezarları fonksiyonları ve yerlerini izlerken dağların yüksek ve sapa yerlerinde tepeler üzerinde kutsallığına inanılan geçmişte ziyaret de edilebilen taş yığınları bilgisine ulaşmıştık. Bunları şekli mezarlarda olduğu gibi dikdörtgen de değildiler. Bunlar anlatılırken; “Eskiden ziyaret edilirdi, kimse ne olduklarını bilmiyor, bunlar için mezar diyenler de var. Ama bozulmuş mezar taşlarının yığınından ziyade atılmış taş yığını şeklindedirler. Bunlar bulundukları yerlerde çok kere tek olurlar Bunlara sık sık da rastlanılmaz. Yolu buraya düşenler yığının tepesine doğru toparlardı” demekteydiler. Yanılmıyorsak bunların isimleri ile tepelere verilen isim arasında bir ortaklık vardı. Hazar Tepe, Hazar Baba ile ilgili anlatılardan birisi böyledir.
Bunlar Türk mezar mimarisinin bir dönemi değildi bu konulu okumalarımızda yer almışlardı. Bunları define merak saikı kazanlar zeminde veya derinliklerinde kemik bulamıyorlardı Bu konuyu Hun sanatındaki Ketmen tübeler (İç Asya’da mezar tepesine tepe veya tübe denir.) izleyebiliyoruz . Bunlar ovolar değillerdi Altaylarda ovoları bizzat görüp onlara saçı yapınca onların ovo olmadıklarını iyiden iyiye anladık.
Sürmene-Petekli köyü halkının yaylaya çıkarken yolun yan tarafındaki bir kuytuya taş atarak gittiklerini bu çukurlarda taş yığını oluştuğunu biliyorduk. Bunu anlatırken uygulayanlar, “Böyle görmüşüz, böyle yaparız, eskiden büyükler ‘iyidir’ derlerdi” açıklamasını yapıyorlardı.
Yapılan bu saçı sıradan bir saçı değil, yerin, dağın, yolun belirli bir yerinde yapılan özel bir “saçı” idi. aynı zamanda üzerinde durularak anlamlandırılmak bekleyen yüzlercesinden birisi idi.
Tunceli/Dersim Kuzeyden gelen köylüler Düzgün Dağı’nı görünce, bu dağa karşı kurulan taş yığınına bir taş da onlar koyar dualar ederler. Buraya daha ziyade Nazimiye, Kal ve Kalman köylerinden gelinir. Düzgün Baba Ziyareti, Nazimiye’de Düzgün Baba Dağı’ndaki Düzgün Baba Tepesi’ndeki bit taş yığını şeklindedir. Tunceli yöresinin % 50 halkı Haziran Temmuz ve Ağustos aylarında burayı ziyaret eder burada kurbanlar kesilir, burada görülen rüyalar yorumlanır buranın suyu şifa niyetine içilir .
Yığma Taşlar ‘ki artık onlar için ovo veya obo demek durumundayız.’ Diğer yörelerin Zazalarında da vardır. Divriği yöresinde Alevi Bektaşi köylerinde Dede Döşeği/Çelebi Döşeği veya Efendim Döşeği adı verilen toplama taşlardan ibaret adak yerleri vardır. Buralar köylere gelip dinî merasim yapan dedelerin köyden dönüşlerinde oluşturdukları kutsal mekânlardır. Dede veya Çelebi oradan ayrılırken oradaki büyük bir taşı kutsar ve böylece orası Döşek olur. Oradan gelip geçenler o taşa niyaz ederler. Onlar da döşeğin yanına üçtaş bırakırlar ve çeşitli dileklerde bulunurlar. Döşekteki eğilip öpülen, niyaz edilen belli bir taş vardır ki, ona niyaz taşı denir . Temkinli bir yaklaşımla ağıt türü olarak tanıdığımız “Düştü” ile Cem yargılamasının bir hükmü olarak ortaya çıkan “Düşkün” arasındaki bağlantı üzerinde durulabilir.
Elazığ’ın Baskil-Harabakaya Köyünde Tümentepe ziyaret yerinde her hangi bir mezar yoktur. Burası etrafı taşlarla çevrili yağmur duası için gidilen bir yerdir .
Taşın saçı olabilmesi hususu üzerinde başlı başına durulması gereken bir husustur. Bir çalışmamızda belirttiğimiz gibi; “Türk kültürlü halkların halk inançlarında taş; sır konusunda güveni, yemin konusunda kaviliği bazı hallerde de ağırlığı temsil eder. Efsanelerde kayalar şahit gösterilir. Aşk destanlarında kayalara yol sorulur. İnsanoğlundan sıkıntılarını alır onların selamete çıkmasına vesile olur. Borçalı’da şehir dışı yollarda dağların muayyen yerlerinde sadaka taşları olur. Yolcu buralarda iki taşın arasına sadakasını koyar bu parayı ihtiyaçlılar alırlar. “İki taş arasına koymak” ve “altına üstüne taş koydum” değimi, bir konunun sır olarak kabul edilmesi anlamına gelir. Sadaka taşları uygulaması eski Türk inançlarındaki “Yol İyesi” ile bağlantılaşabilir. İstanbul camilerinde mesela Eyüp Sultandaki “sadaka taşı”nı biz Aşkabat camiinde de gördük. Ayrıca taşıyıcıların soluklanmaları küfelerini koyabilmeleri için “Menzil Taşı” geleneğinin olduğu da bilinmektedir.
Ölünün yıkanmadan evvel ve sonra yanında ışık yakılması gerektiği inancı bu coğrafyanın kültürünü paylaşan halklar arasında çok yaygındır. Bazı yörelerde ölünün defin için kaldırıldığı yere bir taş konur. Bununla yerinde ağır olsun mesajı verildiğine inanılır. Böylece hortlamayacağına inanılır. Nitekim gelin kızın cebine de yeni evine giderken taş konulduğu olur. İnanca göre, böylece yeni evini benimseyecek yerli yersiz kaçıp baba evine gelmeği düşünmeyecektir” .
Taş etrafında gelişmiş kültür ve bu konudaki tanımlamalar bir sözlük oluşturacak kadar zengindir. Bu zenginlik atlı göçebe bozkır medeniyeti döneminden gelmekte ve bu dönemin taş devrine tefekkür bakımından “taş çıkarma” ktadır.
Sonuç
Bütün bunlar Ekrem Memiş ve ekolünün teşhisini doğruluyordu. “1071 Tarih Tezi bir tuzaktı” Anadolu bundan 8 bin yıl önce Türk devletine vatanlık yapmıştı. Huriler Anadolu’nun doğu bölgesinde yaşayan en eski sahipleri idiler. Hatti Kralı Pompa’ya bağlı olan 17 devletten birisi Türk devleti idi ve krallarının ismi İlşu-Nail’di. Bu sürekliliği, Neolitik Köy Kültürü, Kalkolitik Kültür ve Eski Tunç çağı’ndan hareketle izleyebiliyoruz. Bu devamlılığa halk inanmaları bu arada ovo’lar da şahitlik yapmaktadırlar. Altaylardaki maddi varlıklarla tescil edilmiş inançların Doğu Karadeniz, iç Anadolu, Orta Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu’daki varlığı başka nasıl izah edilebilir? Alanla ilgili çalışmalarda disiplinler arası ilişkiler yoğunlaştıkça, halk inançları verileri diğer ilgili disiplinlerin çalışmaları ile desteklendikçe Anadolu Türk tarihi daha net görülebilecektir.
Etiketlerümit şıracı
İlginize teşekkürler
Bilinmeyen tarihin sıcak iklimi ILICA da hayat.
Balıkesir, Susurluk, Ilıca boğazı ılıcası antik dönemden itibaren insanlığın kullandığı bir sıcak çamur banyosudur, …
Mysia Kyzikos-Erdek Belkıs yönetim şehrinde paralarda tarih ve tamgalar
Kyzikos, günümüz Marmara Bölgesi’nde Balıkesir İli sınırları içinde, Marmara Denizi kıyısında, çok eski adı Arteka …