AHİ EVRAN (d.1171-ö.12 Nisan 1261) BİR İMPARATORLUĞUN TEMEL TAŞI VE KAYBEDİLEN EN DEĞERLİ TOPLUM KURALI; TÜRKLERDE “BİLİM, SANAT VE ERDEMİ YAŞAM BİÇİMİ HALİNE GETİREN BİR KURUM OLARAK AHİLİK”
antikor 2 Kasım 2018genel, Türk Bilgeler tarihiAHİ EVRAN (d.1171-ö.12 Nisan 1261) BİR İMPARATORLUĞUN TEMEL TAŞI VE KAYBEDİLEN EN DEĞERLİ TOPLUM KURALI; TÜRKLERDE “BİLİM, SANAT VE ERDEMİ YAŞAM BİÇİMİ HALİNE GETİREN BİR KURUM OLARAK AHİLİK” için yorumlar kapalı1,955 Görünümler
Ev/Genel/AHİ EVRAN (d.1171-ö.12 Nisan 1261) BİR İMPARATORLUĞUN TEMEL TAŞI VE KAYBEDİLEN EN DEĞERLİ TOPLUM KURALI; TÜRKLERDE “BİLİM, SANAT VE ERDEMİ YAŞAM BİÇİMİ HALİNE GETİREN BİR KURUM OLARAK AHİLİK”
Ahi Teşkilatı; XIII.y.y.’nın ilk yarısından XIX.y.y.’ın ikinci yarısına dek Anadolu’da, Balkanlar’da ve Kırım’da yaşamış olan Türk halkının, sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlaki yönden gelişmelerini sağlayan kuruluşun adıdır.
.
Ahilik kurumu ; XIII.y.y.’dan XIX.y.y.’a dek süren aktivitesi ile bu nedenleri aşmış, 6 y.y.’lık bir ahlak, meslek ve dayanışma örgütü olarak zamansallığın ötesine geçmeyi başarmıştır.
.
AHİ EVRAN VE FELSEFESİ ;Orta Asya’da hüküm süren Oğuz Yabguluğu yıkılınca 1040 Oğuz Türkleri yavaş yavaş Selçuklu egemenliği altına girerek Anadolu’ya göç etmeye başladı. Oğuzlar, kopup geldikleri Orta Asya steplerine benzediği için daha çok Orta Anadolu kırsalını mesken olarak tercih ediyorlardı. Dolayısıyla Orta Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşması hızlı olurken, şehirlerde bu dönüşüm yavaştı . İslam dini de, yerleşik hayatı gerekli kılıyordu . İşte bu sebeple, göçebe Türkmenlerin İslamlaşma sürecini hızlandırmak, Anadolu’yu Türk yurdu haline getirmek, “şehirlerde yaşayan Rum ve Ermeni tacirleriyle rekabet edebilmek” amacıyla ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri’nin tavsiyesiyle Ahi teşkilatı Anadolu’da kuruldu. Kısacası Anadolu’da Ahiliğin şekillenmesi ve köylere kadar teşkilatlanması politik ve sosyo ekonomik bir mecburiyetin ürünüdür.
.
Ahilik Teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulunmuş, aynen Bektaşi ve Yeniçeri Ocaklarının olduğu gibi Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynamışlardır. Aşıkpaşazade Derviş Ahmet, Osmanlı’nın kurulmasında etkin olan Dört unsur arasında Ahiliği de belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğu Ahi Teşkilatı’na mensup şeyhlerdir.
Ahiler dini özellik taşımayan zaviyeler kurmuşlar, buralarda üyelerini özellikle gençleri meslek, sanat ve askeri açıdan yetiştirmişler, kendi aralarında hiyerarşik bir yapı içerisinde pek çok kültürel, sanatsal ve dayanışma ürünleri vermişlerdir.
Ahiliğin ilk yıllarında egemen din anlayışı Şamanist değerlerle karışmış bir İslam inancıdır. Ancak Ahiliğin doğrudan dinle ilişki olduğu söylenemez. Yapılanmalarında ve dışa kapalı faaliyetlerinde batıni (içrek) uygulamalar hayli fazladır. Örnek olarak Ahi birliklerine girecek olanlar uzun incelemelerden geçer. Kendilerine iki yol kardeşi ve bir yol atası seçmek zorunda olurlardı. Ahi babalarda keramet sahibi olarak nitelendirilmiş, mesleklerine ait sırları (hikmetleri) olduğu söylenegelmiştir. Bu sırlar tek ve sırrı hak eden bir ustaya sözlü olarak devredilirdi. Sonraki yıllarda sünni İslam ideolojisine uyum sağlamakla birlikte Şerri hukuku (İslam hukuku) red ederek Türk Töre Hukukunu kullanmışlardır.
.
Ahiler 1290 yılında Karamanoğullarının desteği ile Ankara’da 64 yıl ömürlü bir devlette kurmuşlardır.
.
Ahi Evren veya Ahi Evran, (Tam ad: Şeyh Nasırettin Mahmut el Hoyi); (d.1171-ö.12 Nisan 1261) Ahiliğin kurucusu sayılan debbağların (dericilerin) piri, 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri, Türk filozof.
Ahi Evren Kayseri’ye yerleşmiş ve Fütüvvet Teşkilâtından esinlenerek ilk Ahi Teşkilâtını burada kurmuştur.
Türk esnaf ve sanatkarları arasında sağlanan dayanışma sayesinde Ahilik önemli bir güç haline gelmiş, asayişin bozulduğu zamanlarda kendi otoritesini yürütmüştür
İbn-i Batuta; Burdur, Gölhisar, Ladik, Milas, Gerçin, Konya, Niğde, Aksaray, Kayseri, Sivas, Gümüş, Erzincan, Erzurum, Birgi, Tire, Manisa, Balıkesir, Bursa, Görele, Geyve, Yenice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, Sinop gibi Anadolu şehirlerindeki ahi zaviyelerinden bahsetmekte ve buralarda misafir olduğunu zikretmektedir.
.
.
………………………………………………………………………………………………………………………
.
Her kent ve kasabadaki gelir düzeyi iyi, meslek ahlakına güvenilen ve gençleri yönetebilecek nitelikte olan kişiler “Ahi Baba” olarak seçiliyordu. Ahi Babalar yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisine dikkat ederek, gençlerin mesleği en iyi şekilde öğrenmesinden sorumludurlar. Ahi babaların ortak özellikleri üyelere örnek davranışlar sergilemeleri ve bağlayıcı kişiler olmalarıdır.
Ahiliğe girişte yapılan törende aday tıraş edilir, hırka ve şalvar giydirilir, kuşak kuşatılırdı. Daha sonra helva pişirilir, bu helvadan komşu şehirlere gönderilerek adayın üyeliği buralara bildirilirdi. Ahiliğe ilk giren kişi talip sonra nim tarıyk (yola giren), en sonra sahib-tariyk (yol sahibi) olarak adlandırılır.
Ahi örgütü mensupları üç gurup altında toplanabilir;
Meslek erbabları
Bilgin, sanatçı ve eğitmenler
Askerler ve yöneticiler
.
Ahi olmak ve peştemal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur. Üye olmak isteyenlerden yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir:
İnanmayanlar, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, hayvan öldürenler (kasaplar), hırsızlar, dellallar, cerrahlar, vergi memurları, avcılar, vurguncular örgüte katılamaz.
.
.
…………………………………………………………………………………………………………………………
.
Ahilik Teşkilatı’nın Özellikleri
Ahilik teşkilatı 3 dereceli bir düzene dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:
Yiğit
Yamak
Çırak
Kalfa
Usta
Ahi
Halife
Şeyh
Şeyh-ül Meşayıh
Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde 4 aşamadan oluşan hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlakî ve felsefî eğitim görürlermiş.
……………………………………………………………………………………………………………………..
.
.
Ahiliğin eğitimcilere ışık tutacak önemli özellikleri vardır.
Ahilik sisteminde, işyerinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasında pek fark olmadığı gibi aralarında baba-oğul ilişkileri vardır. İşyeri aynı zamanda sanatın ve ahlakın öğretildiği bir okuldur. Burada üretilen mal, belli bir ihtiyacı karşılayacak şekilde kusursuz ve tam olarak üretilir. Emeğin karşılığı çalışanının alın teri kurumadan ödenir. İşyerlerinde çalışan ve çalıştıranlar dayanışma içerisindedir. Bu uygulama emek ve sermaye’nin barışık olduğu bir model oluşturur.
Günümüzde toplam kalite, müşteri beklentileri, tüketici korunması, standart üretim gibi kavramların önemi yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün kaliteli üretim için başvurulan ve Toplam Kalite Yönetimi dediğimiz tedbirlerle tüketicinin daha ucuz, daha kaliteli mal alma imkânı doğmuştur. Ahilik sisteminde bir malın üretimden tüketicinin eline geçene kadar üretimin her safhası bütün çalışanların sorumluluğu altındadır. Çıraklar, kalfalar ve ustalar hep birlikte malın kalitesinden sorumludur. Ayrıca oto kontrol sistemi ile malın kalitesi sürekli denetlenir. Bugün de toplam kalite yönetimi kapsamında kalitede mükemmellik, verimlilik, hatasız üretim, kalite güvenliği, ülke ve uluslararası standartlara uyum, ISO 9001, tüketiciye cevap verme hattı, tüketici tatmini gibi konular henüz yeni yeni işyerlerinde gündeme gelmeye başlamıştır. Üretime katılan her kademedeki personelin eğitimi, işletme içi tüm personelden faydalanma, tam kapasite çalışma gibi tedbirler yanında işyerinde her türlü üretim ve hizmetlerden işyeri çalışanları sorumlu tutulmaktadır.
.
.
Kaynaklar:
tr.wikipedia.org/wiki/Ahi_Evran
tr.wikipedia.org/wiki/Ahilik
bakirkoy.aktiffelsefe.org
.
YENİÇERİ OCAĞI VE TARİKATLAR
Yeniçeriler, devşirmelerden oluşuyordu. Kubilay Han’ın (1250) Çin’de uyguladığı ENÜK (Köpek) Sisteminden esinlenerek, kurulmuş idi. Fatih Sultan Mehmed Handan sonra, devlette egemen sınıfı oluşturdular.
Osmanlıda dini esas alan Tarikatlar çok yaygın idi. Yeniçeriler de bu sosyolojik yapıdan kendini kurtaramadılar. BEKTAŞİ TARİKATI üyesi oldular. Yavuz Sultan Selim Han dan itibaren, devlette makam sahibi olmanın yolu, Bektaşilikten geçiyordu.
Yeniçeiler 40 yaşına gelince, terhis ediliyordu. Yeniçeri Odasından çıkarılan eski askerin gideceği yer, İstanbul’daki esnaf idi. Zira, esnaf eski yeniçerilerden oluşuyor ve doğal olarak onlar da Bektaşi Tarikatı mensubuydu.
Karşılarında Nakşibendi Tarikatı vardı. Bektaşiler, devlette Nakşibendi unsurlarını yaşatmıyordu. Bektaşi olan İstanbul Ahileri de aralarında Nakşibendi mensuplarına yer vermiyordu. Asırlar süren bu mücadele, 1826 yılında Yeniçerilerin kaldırılmasına kadar devam etti.
İngiltere ile yapılan ticaret anlaşması yüzünden, İngilterenin sanayi ürünleri İstanbula giriyor, Ahiler rekabet edemiyordu. Bektaşi olan Ahiler, Bektaşi olan Yençerilere durumu anlattılar. Yeniçeriler, sanayi ürünü yüklü İngiliz gemilerini Karaköy limanında batırdılar.
İngiltere olaya müdahale etmekte gecikmedi. Bektaşilerin düşmanı olan Nakşibendiler ile anlaştı. Sadrazamı ve Padişahı ikna ettiler. İngiliz topu ile Yeniçeriler, 1826 yılında yok edildi.
Sadece Yeniçeriler değil, İstanbuldaki Ahiler de kıyımdan kendini kurtaramadı. Kıyım sonunda, Bektaşilerin malları, Nakşibendilere verildi.
İngilizler içeriden ülkeyi Nakşibendi Tarikatı vasıtasıyla yıkmayı başardı. Zira, Ahi teşkilatı yok edildi. Ahiler her türlü üretimi yapıyor ve İmparatorluğu ayakta tutuyordu. Yeniçeriler ise yabancıların korkulu rüyası idi. Nitekim Ocak kaldırıldıktan sonra Yunanistan isyan etti ve bağımsızlığını kazandı.