HUN KAANIN ÇİNLİ ANNESİ
Hayatımızın kodları geçmişimizde saklı aslında, geçmiş hafızalar, hem de çok eski zamanlar. Bir zamanlar yani, İsa’dan sonra 3 asırda, orta Asya bozkırlarının şu anki Çin devleti sınırları içerisinde olan bölümlerinde, savaş ganimeti olarak alınan, genç, güzel ve bir o kadar akıllı bir kız.
Ts’ai Wen Chi, adı.
12 yıl boyunca Türkler arasında yaşamış, zamanın doğu hanedan prensi ile evlendi. Ama gönlünde hep babası ve vatanı tütüyordu. Sol bilge hanına iki erkek evlat doğurdu. Çocuklarını yetiştirdi, ama içindeki özlem ve kendi topraklarına dönme arzusu hiçbir zaman sönmedi.
3 asırda savaş ganimeti olarak alınan ve hizmetlerde kullanılan kadın ve erkekler, bir geleneğe göre belirlenen ücreti ödendikte sonra, özgürlüğüne kavuşa biliyordu.
12 yıl sonra Çin’den Sol bilge hanına gelen bir heyet, Ts’ai Wen Chi’ yi özgürlüğüne kavuşturmak için, yüklü miktarda hediyeleri Hana teslim etti. Han ise, bu savaş kuralına uyarak, çocukların kalması şartı ile Ts’ai Wen Chi’ yi özgür bıraktı.
Ülkesine dönen Ts’ai Wen Chi bu sefer çocuklarının acısı ile dertlenmeye başladı. Türkler arasında 12 yıl kalmış olan güzel kadın, tüm bu hatıralarını kaleme aldı ve melodiye döktü.
Daha sonraki yıllarda Ts’ai Wen Chi sol bilge Hanlığında bıraktığı oğullarından biri tarihe adını yazdırdı. Bu çocuğun adı Liu Yüan-hai idi.
Liu Yüan-hai, babasının ölümünden sonra Hun liderleri tarafından “ch’an-yü”lüğe getirildi
ve nihayet 304 yılında yaklaşık bir asırdır dağınık halde yaşayan bütün Hunları bir bayrak altında birleştirerek Han veya ilk Chao Hun Devletini kurdu.
Büyük Kaan’ın annesi Ts’ai Wen Chi, anılarını yazdığı büyük bir eser bıraktı. Bu esere tüm duygu ve düşüncelerini aktardı. Tüm dünyada, günümüzde dahi tarihsel bir değer olarak kabul edilen bu eserin adı, ‘’Hun Flütünden On Sekiz Şarkı’’ dır.
‘’Hun Flütünden On Sekiz Şarkı’’
Hun garnizonlarının ışıkları kilometrelerce uzaktan ışıldıyor.
Burada yaşlı ve güçsüzü öldürmek,
Gence ve güçlüye tapınmak, bir gelenek!
Yeni otlaklarda geziniyor, seddin arkasında konaklıyorlar!
Arı ve karıncalar gibi, sığır ve koyun sürüleri otlaklara üşüşüyorlar.
Otlar ve su tükenince atlarına binecek ve sığırlarını sürecekler…
Bu yedinci bölüm arayışlarımın şarkısıdır!
Bu şekilde yaşlanmaktan nasılda nefret ediyorum!
Kendimi öldüremem zira; hala umut dolu kalbim!
Tek arzuma kavuşmak için, yeterince uzun yaşayabilirim.
Bir gün dut ve katalpa ağaçlarını evimin,
Belki de yeniden görebilirim!
Kemiklerim çoktan yok olurdu eğer ölmeye razı olsaydım.
Hun Karargahında günler ve aylar geçti,
Hun kocam beni sevdi, ona iki oğul verdim.
Onları utanmayacağım bir şekilde yetiştirdim, büyüttüm!
Ama bozkır kamplarında yetiştikleri için üzgünüm,
Bu on birinci bölüm oğullarımın acısı içindir.
Yaşadıklarıma bakınca yüreğim paramparça oluyor!
Zavallı hayatımda, asla inanmazdım!
Bir gün gelip aniden evime döneceğim hiç aklıma gelmezdi
Hun oğullarımı kuçaklıyor ve onları okşuyorum,
Gözyaşları giysilerimizi ıslatıyor
Han sarayından rüzgar gibi koşan dört atla
Bir elçi geldi beni almaya
Oğullarımın acısını kim ölçebilir?
Onlarla yaşlanacağımı düşünmüşlerdi, onlarla öleceğimi,
Şimdi ayrılmak zorunda olan benim!
Oğullarımın acısı kararttı güneşlerimi!
Beraberce uçardık uzaklara, eğer kanatlarımız olsaydı.
Ayaklarımı hareket ettiremiyorum !
Attığım her adımda onlardan bir adım daha uzaklaşıyorum!
Ruhum boğuluyor…
Siluetleri kaybolup gitti uzakta,
Geriye sadece sevgim kaldı!
On üçüncü bölüm, telleri hızla çekerek çalıyorum,
Fakat melodi hüzünlü!
Hiç kimse içimi parçalayan kederimi bilemez!
(Ts’ai Wen Chi)
Emrah BEKCİ
Araştırmacı Yazar
İlginize teşekkürler
Trakyen yarımadası Tayfur köyünde Trakyenlerden günümüze tarih
Çanakkale Trakyen yarımadası ( Thracian Chersonesos) Tayfur köyü mübadele Türklerinin Rumlardan kalma köyüdür. Kaya oyma Trakyen …
Gelibolu Karainebeyli Kalaycı dede antik alanı
Kalaycı dede antik alanı Gelibolu Karainebeyli köyü Kara Nebi antik mezarlığı yakınındadır. Kalaycı dede antik …