ALİ AKIŞ -1918
Akış ise bir gazeteci ve cemiyet adamı olarak hem kalem ve hem de aktif faaliyetiyle millî
vatan davası yolunda bir ömür yaşamıştır.
Akış’ın ailesi, bugünkü Rusya Federasyonu’na bağlı tarihî Altınordu-Türk ülkesi olan
Akış, böyle bir ailenin çocuğu olarak 1918 yılında Haylar şehrinde dünyaya geldi. Onu
doğup büyüdüğü topraklar şimdi Çin sınırları içinde yer almaktadır.
Bu tarihe kadar anayurtla sıkı bağları devam eden Uzak Doğu Tatar kolonisinin bu
tarihten sonra İdil-Ural’la bağı kopar. Zira Rusya’da çarlık yıkılmış, komünist rejim gelmiştir.
Mançurya’nın
dönmeyi değil, Türkiye, Japonya ve ABD gibi hür dünya ülkelerine gitmeye karar
vermişlerdir.
Çoğu gibi Akış ailesi de Türkiye’ye gelmiştir. Ali Akış, Mehmetçik üniforması giyerek
ve yedek subay olarak askerliğini Türkiye’de yapmıştır (1945).
İdil-Ural ülkesinin unutulmaz önderi, ünlü edip Ayaz İshakî, 1934 yılında Uzak
Doğu’ya gelmişti. Bu sırada henüz bir lise öğrencisi olan Ali Akış, İshakî’nin tesirinde
kalmış, onu sevmiş ve millî mücadele yoluna koyulmuştu. Bu sevgi, bir gün onu alıp,
İshakî’nin yaşadığı Varşova’ya, onun yanına götürecekti (1938).
Varşova’da
Sovyet yönetimine karşı hürriyet mücadelesine katkıda bulunmuştur. Türkiye’de İdil-Ural
Millî Merkezi, İdil-Ural İstiklâl Komitesi, Dünya Tatar Birliği; Almanya-Münih’te Hürriyet
Radyosu’nun Tatar şubesinde spiker, yorumcu ve yönetici olarak görev yaptı. 1983 yılında
buradan emekli oldu. Bu tarihten itibaren konuşmalar yaparak, kitap ve makale yazarak 70
yıldan beri emek verdiği İdil-Ural’ın istiklâli, Türklük ülküsü ve Avrasya idealine hizmet
etmektedir.
Bu satırlarda dikkat çeken ilk husus, Akış’ın kanat açtığı coğrafya olsa gerektir. Bu
coğrafya Asya’nın batısında Tataristan’dan başlıyor, Uzak Doğu’ya Mançurya (Çin) ve
Japonya’ya uzanıyor. Oradan yüksek tahsil için gittiği Afrika’ya (Kahire), ve Avrupa’ya
(Varşova) geçiyor. Bundan sonra Ali Akış’ı daha ziyade şu merkezlerde görüyoruz: İstanbul,
Ankara, Münih…
İstanbul, 1940’ta Türkiye’ye ilk geldiğinde ikamet ettiği, fakülteye gittiği, memurluk ve
askerlik yaptığı şehirdir. 1948’de Ankara’ya geldi ve bilahare NATO’nun Ankara ofisinde
görev aldı.
Ali Akış, 1966’da Münih’tedir. Burası, soğuk savaş döneminde Akış’ın hürriyet
mücadelesine destek verdiği ve en verimli yıllarını geçirdiği şehir olması bakımından onun
hayatında ayrı bir öneme sahiptir. Uzun yıllar görev yaptığı
olduktan sonra da bu şehirde millî ve mesleki faaliyetine devam etmiştir.
Akış, 1990’lı yıllarda soğuk savaş dönemi bitince, ata yurdu Tataristan’la yüz yüze
geldi. O uğursuz devirde ‘Sovyetler Birliği’nin can düşmanı’ olarak ilân edilmişti. Şimdi
hemşehrileriyle kucaklaşma zamanıydı. Öyle de oldu. Tataristan’a davet edildi, şeref beratı
verildi. Onun adını taşıyan bir okul ve müze açıldı. Kazan basınında Ali Akış adı hürmet ve
minnetle anılmaya başladı. Biri Türkiye’de diğeri Tataristan’da olmak üzere hakkında iki
kitap yazıldı. Bunlar, mücadele ve gerginlikle geçen bir ömrün kemal çağında Ali Akış için
birer gurur ve sevinç kaynağıydı.
Şimdi Ankara’da ikamet eden ve kendisini, “Her fani gibi ben de ebediyet âlemine göç
etme hazırlığı içinde bulunuyorum.” diyen Ali Akış, millî davasını bir an bile
unutmamaktadır. O, bir yandan vatandaşı olduğu ve Türk dünyasının çatısı olarak gördüğü
Türkiye’nin meselelerine kafa yorarken diğer yandan da Kazan’da neler olup bittiğini,
hemşehrilerinin neler yaptığını düşünüyor. Sevinçleriyle seviniyor, kederleriyle üzülüyor.
Oralardan tahsile gelen gençlere yardım ediyor. Onlardan birinin başına bir iş gelse üzülüyor.
Çaresizlik içinde kalemini alıp duygularını yazıya döküyor; bunları, kendi adını taşıyan
internet sitesinde yayınlıyor.
Harbin, Haylar ve Mukden gibi şehirlerinde yaşayan İdil-Urallılar, artık vatanaPromete Kulübü ve Paris Bloku faaliyetine katılarak zulüm rejimi olanRadyo Liberty’den emekli
ALINTI: http://www.ahiska.org.tr/kitap_muhteviyat/ali%20akis.pdf
Ali Akış, Ocak 2006’da bir veda yazısı kaleme almış, Tataristan aydınlarından
memnuniyetini ifade etmiş, onlara “Sağ olun dostlarım.” demişti.
Bu veda yazısının sonunu da şöyle tamamlamıştı: “Türkiye kamuoyuna gelince, o önce
beni takdirle karşıladı. Ama son yıllarda hafıza-i beşer nisyan ile malûldür sözünün doğru
olduğuna esefle şahit oldum… Yine de kimseyi şikâyet etmiyorum. Hakkınızı helâl edin.”
Bu yazının kaleme alındığı neredeyse bir sene oluyor. Zaman zaman bakıyorum, yeni
cümleler ilâve ediyorum. Şimdi takvimler 2008 yılı ekimini gösteriyor.
Ali ağabeyi en son geçen hafta ziyaret ettim. Arayı fazla açınca cep telefonundan arıyor,
“Sesini özledik, nerelerdesin?” diye sitem ediyor. Dünya meşgalesi, her gün yeni bir mesai
1 Bunlardan biri, 1 Temmuz 2007 tarihinde Petersburg’da Rus gençleri tarafından öldürülen Ziraat Mühendisi
Damir Zaynullin adlı bir genç için yazılmıştır.
2 Zaman gazetesi, İdil-Ural Bölgesinden Bir Mücahit: Ali Akış, 19-24 Ağustos 1991.
3 Ali Akış, Aklımda Kalanlar, Ankara 2002.
4 Yunus Zeyrek, Ali Akış-Hayatı ve Faaliyeti, Ankara 2003.
koyuyor önümüze; günler böyle akıp gidiyor. Ali ağabeye gidip hâl hatır sorunca, adetâ
limanda gemi bekleyen bir yolcu edasıyla ellerini iki yana açıyor… O anda ben Yahya
Kemal’in, “Artık demir almak günü gelmişse zamandan/Meçhûle giden bir gemi kalkar bu
limandan.” beytini hatırlıyorum. İçim burkuluyor. Konuşmaya başlayınca yine vatan diyor,
Ruslar diyor, halkımız diyor! O zaman Ali ağabeyin yüzünde yine aynı şâirin şu beytini
okuyorum: “Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor/Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.”
Son yazılarından birinde diyor ki, “Benim günlerim sayılıdır. Ona göre millî kültür ve
fikir mirasına sahip çıkmanız, kaçınılmaz bir şekil almıştır. Hakkınızı helâl edin. Allah sizlere
devamlı
sağlık, sonsuz mutluluk ve her işinizde büyük başarılar versin.”
Gerçekten Ali ağabey dünyanın faniliğini bilen ve öbür âleme göç etmeye hazır, inanmış
bir kahramandır.
Akış, hürriyet mücadelesi bayrağını Ayaz İshakî’den devralmıştı. Bu bayrağı kime
devredecek, bilmiyoruz.
Bence o, soğuk savaşın sona ermesiyle şekil değiştiren bu mücadeleyi, özelde Tatar ve
genelde bütün Türk gençliğine emanet etmiştir.
Kendisiyle 2006 yılında TRT televizyonu için yaptığımız röportajda, gençliğe bazı
öğütlerde bulunmuştu. Bu öğütleri vasiyet olarak da kabul edebiliriz:
1. Anadili korumak, 2. İslâm dinine bağlı kalmak, 3. Millî tarihi iyi öğrenmek ve
öğretmek, 4. Millî iktisadımızı kuvvetlendirmek, 5. Devlet idealimizi canlı tutmak, 6. Türk-
Tatar-İslâm sentezinden oluşan Avrasya idealinde geniş kapsamlı birlik kurmak ve dünya
barışına katkıda bulunmak.
Bugüne kadar doksan yılının yetmişini millî ve insanî davalara adamış olan Ali ağabeye
sağlık ve iki dünya hoşluğu diliyorum
İlginize teşekkürler
Trakyen yarımadası Tayfur köyünde Trakyenlerden günümüze tarih
Çanakkale Trakyen yarımadası ( Thracian Chersonesos) Tayfur köyü mübadele Türklerinin Rumlardan kalma köyüdür. Kaya oyma Trakyen …
Gelibolu Karainebeyli Kalaycı dede antik alanı
Kalaycı dede antik alanı Gelibolu Karainebeyli köyü Kara Nebi antik mezarlığı yakınındadır. Kalaycı dede antik …