Libya Türkleri tarihinde önemli bir sayfa ve Tarihe sığmayan bilge.. Libya Türk Başbakanı Sadullah KOLOĞLUnun hayatı

.
Sadullah KOLOĞLU tarihİ birçok bilinmeyenleri aydınlatan bir tarihtir.


.
Bölgedeki bir tarihte köle insanlara Araplarda Memeluk-Memelik, Türklerde kölemen denmiştir, Mısırda 1250-1517 yılları arasında Kölemen devleti yönetimi olmuştur..
.
Garp Ocakları, Osmanlı hakimiyeti altında olan Cezayir, Trablusgarp ve Tunus eyaletleri için kullanılan isimdir.
Osmanlı Devleti ortadan kalktıktan sonra Cezayir hariç Tunus 1965’e ve Trablusgarp 1969’a kadar iki bağımsız krallık olarak Türk kökenli hanedanlar tarafından yönetildi ve Garp Ocakları terimi artık kullanılmıyordu.
Cezayir ise erken bir tarihte Fransız işgaline uğradı ve ona doğrudan bağlanarak içindeki Osmanlı eyalet sistemi iptal edildi. Ayrıca Fransa’nın 1798’de Mısır’ı işgal ederken Garp ocaklarının Fransızlara karşı uyanık olmasını, Fransız gemilerine saldırmasını Osmanlı donanması savaş için Akdenize açıldığında bu ocakların Osmanlı donanmasına katılmasını emretmiştir.
1791 Ziştovi ve 1792 Yaş Antlaşmaları ile Rusya ve Avusturya ticaret gemilerine Garp ocakları tarafından herhangi bir saldırıya uğrarsa Osmanlı tarafından korunacak ayrıca zararı da Osmanlı tarafından karşılanacaktı.
.
Libya Türkleri, Osmanlı’nın bakiyesidir, Garp Ocakları’ndan bizlere kalan yadigardır.
Bugün en yoğun olarak Misrata’da (misrata şehrinin isminin kökeni de bu mısır’dan gelen kölemenlerden gelmektedir, Çerkes dilinde “misir atah” yani ataları mısır’dan gelenler.) yaşamaktadırlar.
Kouloughlis-Kuloğlu-Koloğlu, ayrıca Cezayir ve Tunus’ta da Kuloğulları mevcut, bu isim Yeniçerilere verilmiş isimdir, bu tarih Osmanlı devleti tarihidir..
.
Karamanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ardından kurulan Karaman merkezli beyliktir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçeyi beylik sınırları içerisinde konuşulacak dil ilan etmişti 1250-1487.
13. yüzyılda Anadolu’daki en güçlü Türk beyliği kabul ediliyordu. Bu yüzden Osmanlı Beyliği onlardan ilk başlarda uzak durmuş, iyice büyüyüp güçlendikten sonra Karamanoğullarını kendisine bağlamıştır. Beyliğin ana kütlesi Afşar boyuna bağlıdır.
.
Aşiret Mektebi (özgün adıyla haberMekteb-i Aşiret-i Hümayun), Osmanlı Devleti’nde önde gelen aşiret liderlerinin çocuklarının Osmanlı eğitim sistemi içerisinde yetiştirilerek devlete ve saltanata bağlamak amacıyla Sultan II. Abdülhamid tarafından İstanbul’da 21 Eylül 1892 tarihinde açılan okul.
12-16 yaş arasında erkek çocukların öğrenim gördüğü orta dereceli parasız yatılı bir okul idi. İstanbul’da Akaretler’deki bir binada bir yıl faaliyet gösteren bu okul Kabataş’taki Esma Sultan Konağına taşınmış, kapanana kadar burada eğitime devam etmiştir. Okul kapandıktan sonra aynı binada Kabataş Lisesi eğitime başlamıştır.
Mektebe ilk olarak Halep, Bağdat, Suriye, Musul, Basra, Diyarbakır, Trablusgarp vilayetlerinden ve Kudüs, Bingazi ile Zur sancaklarından, kabiliyetli ve muteber ailelerin 12 ile 16 yaş arasındaki çocukları alınmıştır.
Başlangıçta sadece Arap aşiret reislerinin çocukları alınırken, sonraki yıllarda, okulun prestijinin artması üzerine Kürt ve Arnavut aşiret reislerinin çocukları da kabul edilmeye başlandı. Böylece mektep, bütün aşiretlere hitap eder duruma geldi. Aşiret mektebinden mezun olan çocuklar, Harbiye ve Mülkiye mekteplerine gönderildiler.
Zamanla okulun öğrenci sayısı ve masrafı arttı; Maarif Nezareti okulun ihtiyacı olan parayı bulmakta zorlanmaya başladı. Ayrıca okulda özellikle Kürt ve Arap talebeler arasında sık sık kavgalar yaşanmaktaydı. Kavgaları önlemek ve güvenliği sağlamak amacıyla okul bahçesine bir karakol binası yapılmak zorunda kalındı, 1906’da kapatıldı.
.
Hacı Mebruk Efendi Konya Karaman’dan Derne’ye geçip burada evlenmiş bir yeniçeridir. Hanımı, Girit’ten sürülüp Bingazi’ye sığınan bir Türk’tür, bu evlilikten Sadullah Bey doğar.
Mebruk Efendi’ Osmanlı Sarayı’na Derne’nin meşhur tereyağlarından getiren hatırı sayılır bir tüccardır.
Bu seyahatlerinin birinde en küçük oğlu Sadullah’ı da İstanbul’a getirir.
II. Abdülhamit dönemidir ve Osmanlı’nın her köşesinden tanınmış ailelerin çocukları, “Aşiret Mektebi” denilen bir okula kaydedilmektedir. Babası Sadullah Bey’i de bu okula verir.
Diğer çocuklarına nazaran, ondaki başkalığı sezmiştir.
Bu okuldan mezun olanlar Harbiye veya Mülkiye okullarına devam etmekteydiler.
Sadullah Bey de 1902’de Mülkiye Mektebini pekiyi derece ile bitirip, ilk görevine Derne Kaymakamlığı’nda başlar.
Ardından Buldan Kaymakamlığı…
.
21.Ocak.1913 tarihinde Pınarhisar Kaymakamlığına başlar.
Sadullah Bey fikirlerini Pınarhisar’da uygulamaya koyar, ittihatçı fikirlere yakın durduğu izlenimi vermektedir, kalkınmanın yol, inşaat ve okul yapımı ile başlayacağı fikrindedir.
1914 yılında bir okul yapımına başlanır. İşin başında genç kaymakam Sadullah Bey vardır.
Kaymakam Sadullah Bey, amaçsızca kahvelerde, cami avlularında vakit geçiren halkı okul inşaatında çalışmaya zorlayacaktır. Önceleri çok yadırgansa da, sonra içine sürüklendikleri yılgınlığı kırabilecekleri fikri ile kaymakamla beraber okul inşaatında canla başla çalışmaya hız verir Pınarhisar halkı.
Arap kaymakam ünvanını burada alır Sadullah bey.
Çok sevilmektedir ve bu durum bazılarında huzursuzluk yaratmaktadır.
Halkı zorla çalıştırdığı ile ilgili yüksek mercilere şikayetler alır yürür. Yanlışlıkla yaptığı bir yazışma hatası, Vize’ye becayişle-aynı görevi yapan iki devlet görevlisinin anlaşarak bulundukları kenti karşılıklı olarak değişim atanması ile cezalandırılaraktır.
Böylelikle Pınarhisar’dan sökülmek istenir. Buna rağmen okulun inşaatı durmaz.
Yeni göreve geldiği Vize’den bile inşaatın seyrini izlemektedir.
Okul dönemin ağır koşulları sebebiyle tam manasıyla 1920 yılında bitirilse bile onun hatırasına okula adı verilecektir.. Koloğlu İlkokulu…
.
Pınarhisar Koloğlu İlkokulu;


1910’lu yıllarda Osmanlı Devleti’nin pek çok kentinde inşa edilen eğitim ve kamu yapılarında etkisini hissettiren I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın bir temsilcisidir.
Eğimli bir arazide, geniş bir avlu içerisinde bulunan okul binasının, 1914 yılında Kaymakam Sadullah Koloğlu’nun vasıtasıyla başlayan ve halkın katılımıyla gerçekleştirilen inşaatı, Pınarhisar ve çevresinin bu dönemde uğramış olduğu saldırılar ve işgaller dolayısıyla yapımı uzun sürede bitirilmiştir..
Okulun bütün malzemesi ve yapım masrafları halk bağışları ile karşılanmştır.
Trakya’nın kurtuluşundan sonra gündüz okulu olarak kullanılan yapıda, çevresine inşa edilen ek mekanların desteği ile günümüze kadar aktif olarak eğitim ve öğretime devam edilmiştir.
.
Arap Kaymakam öyle sever ki Pınarhisar’ı, cumhuriyetin ilanından sonra, T.C.nüfus kütüğüne Pınarhisar Cami Kebir Mahallesi’nden kaydolmayı tercih eder.
Sadullah Bey’in Pınarhisar’a armağan ettiği yapılar adının verildiği bu okulla sınırlı değildir.
1913-1917 yılları arasındaki hizmet süresince Pınarhisar’da Rüştiye Mektebi, Akşam Kız Sanat Okulu, Ziraat Fidanlığı ve hizmet binası, Lüleburgaz yol sağağındaki işaret taşı olan dikilitaş, ilçenin ana caddesinin ıslahı ile bir köprü ve Poyralı köyündeki cami ile bugün köy evi olarak kullanılan binanın yapıldığını Sadulah Bey’in anılarında yazılıdır.
.
1917’de Vize’de, ardından Ağustos 1919’da Saray ilçesinde kaymakam olarak göreve başlar.
Bu yıllar Sadullah Bey’in at binip, silah kuşanarak Istırancalar’da yol kesen, haraç alan Bulgar çetecilerin peşine düştüğü yıllardır.
.
I.Dünya Savaşı bitince Trakya’nın Yunanlılarca işgali hızlanmıştır. Saray işgal edilirken hayatının dönüm noktasına ulaşacağını bilemez Sadullah Bey.
Bir imam ve kışkırttığı bir grup, çiçeklerle alkışlarla karşılar Yunanlılar’ı. “Saray İhaneti” olarak tarihe geçen bu olay Osmanlı’da infial yaratacaktır.
Arap Kaymakam lakaplı Sadullah Bey ise hükümet konağında, kısıtlı cephanesi ve yanında bulunan karakol komutanı, dönemin hakimi ve birkaç memurla Yunanlılar’a ateşle karşılık verecek; hükümet konağını ve devletin itibarını canları pahasına koruyacaktır.
Fakat cephaneleri biter ve yakalanırlar.
İdam edilmeyi bekleyecekleri hapise götürülürken, dışarıda halkı kışkırtan imam ve yandaşları onları linç etmeye kalakacak, yumruklanacak, sırtlarında sopalar kırılacaktır.
Gece idam mangasını beklerken, hapisten kaçmasına yardım eden karartıyı ise hemen tanıyacaktır.
.
Bazen savaşı düşman bile sevmez…
Vaktiyle Istırancalar’da kıstırılan çeteci gruptan bir Bulgar gencini askerler süngüyle öldürmeye çalışırken, Sadullah Bey hiddetle engel olacak ve “Bizim görevimiz onu sağ olarak hukuk önüne çıkarmaktır” demiştir.
İşte o Bulgar genci, beraberinde getirdiği bir kara çarşafla onu hapisten kaçırıp, İstanbul tarafına göç eden kadın, kızan ve yaşlılardan oluşan bir kafileye katar.
Onun önemli biri olduğunu sezen bir kadın, kucağına yakın zamanda doğmuş bir bebeği beleyip vererek, Yunan kontrol noktasından geçmesine vesile olur.
Önce İstanbul’a oradan da direnişin kalbi Ankara’ya geçer.
Kaymakam burada Saray İhaneti olayı sebebi ile tutuklanıp İstiklal Mahkemesi’ne çıkartılır.
İstiklal Mahkemeleri, o zamanlar ya idam ya beraat kararı vermektedir.
Suçsuzluğu anlaşılıp salıverildiği gün, Sadullah Bey Hacı Bayram Camii’ne gidip sabaha kadar hüngür hüngür ağalayacaktır.
.
İtibarı iade edilen Arap Kaymakam, 1920’de önce Aydın Nazilli’ye tayin edilse de, Yunan İşgali sebebi ile göreve başlayamaz. Ankara ve Kayseri’de kısa süreli idari görevlerin sonrasında, 11 Aralık 1922’de Trabzon Maçka kaymakamlığına tayini ile “Trabzon Kaymakamlıkları Dönemi” başlar.
Rus İşgali sonrası özellikle Rum çeteciler almış başını yürümüştür. Trakya’da iyice öğrendiği eşkıya sürme işini burada da sürdürür.
Bunu layıkıyla sağlayıp, Zigana geçidine huzur getirir.
Yakaladığı eşkiyayı halka teşhir ederek, halkın özgüvenini pekiştirir. Devletin gücünü Karadeniz dağlarında iyice hissetirir, eşkiya bertaraf edilince, silahı çok seven Karadeniz halkından silahları toplamaya gelir sıra. Arap Kaymakam’a güvenen halk bunu seve seve yapar. Böylece kan davaları da yok denecek derecede azalır.
.
1923 Ocağında imzalanan mübadele ile Rumlar’ın güvenle bölgeden çıkarılması gerekmektedir.
Sadullah Bey, Rumlar’a diş bileyen Türk kasabalarından güvenle çıkarır onları.
Sadece kişisel eşyalarını alması istenen, Sümela Manastırı’nda papazların kaçırmaya çalıştığı, Hz. İsa’nın çarmıhının ağacından olduğu ileri sürülen, çok değerli taşlarla süslü bir haçı kafilede yakalar.
Papazın büyük rüşvet teklifine aldırmadan, Ankara’ya ait olduğu yere koyulmak üzere teslim eder.
(Seneler sonra darboğaza girdiği emeklilik günlerinde etrafındakiler bu durumu hatırlatacak “O haçı verseydin, şimdi çocukların sefalet çekmeyecekti.” dediğinde, bunu bir an bile düşünmediğini vakarla söyleyecektir.)
.
Of’a tayin edilir. Burası ağaların halk üzerinde etkisinin güçlü olduğu bir kazadır. Bununla mücadele etmesi, halk nazarında onu daha sevilen bir kişi yapacaktır.
1925’de Sürmene’ye atanır, İstanbul’da bir semte adını veren, ünlü Balmumcu ailesinin kızı Refika Hanım’la bu arada evlenen Sadullah Bey’in ikinci evliliğidir. İlk eşi, Pınarhisar’da kaymakamlığı sırasında ince hastalığa yakalanıp vefat etmiştir. , İstanbul dışına ilk çıkacak eşini de alarak Mayıs 1925’te oğulları Doğan ve Orhan Koloğlu ile Sürmene’ye gelir.
Sürmene’ye geldiklerinde, kadınların çalışıp erkeklerin yan gelip yatması ikisini de üzmektedir.
Ama düzeni değiştirmek üzere, erkekleri kadınları yapmaya zorladıkları işlere zorla gönderecektir.
Bu düzen değişikliği, erkeklerinin onuru zedelenen kadınları bile rahatsız edecek, bir gün peştamallerinde ve sepetlerinde sakladıkları sopalarla, taşlarla kadınları kaymakamın yolunu kesmeye kadar götürecektir.
Ama Karadeniz inadı ilk kez mağlup olur. Kaymakama duyulan saygı ve hayranlık katlanarak artar.
.
Rus işgali ve ticaret erbabı olan azınlıkların gidişiyle fakirleşen Sürmene’ye yeni bir çehre lazımdır.
Okul olarak da kullanılacak, hükümet konağının inşasına başlanır.
2000 metrekare ve iki katlı inşaatın projesini bizzat kendisi çizer.
Halkla beraber akşamlara kadar taş taşır, demir keser kaymakam.
İşin sonuna gelinen günlerde, son balkon çıkmasının inşasına gelince demir biter.
Genç Cumhuriyet fakirdir ve malzeme bulunamamaktadır.
İşte o an, Karadenizliler’in aklında şimşekler çakar.
Ertesi gece Trabzon limanına kayıklar süzülürken, karartıları kimse farketmez..
Rusların Bayburt’a demiryolu yapmak için getirdiği, ama işgal bitince geri almak üzere limana yığdığı demiryolu raylarını kayıklara yüklerken fark edileceklerdir ancak.
Limanda demirleri korumakla görevli nöbetçilerle kargaşada, oradaki görevlilere zeval gelmesin diye araya girip kimliğini açık eden kişi, devletin kaymakamı çıkacak, ama demirler Sürmene’ye çoktan ulaşacaktır.
Kaymakamın aldığı disipilin ve para cezasına rağmen konağın açılışına vali gelecek, ve o balkondan halkı selamlayacak, halksa gözyaşları dökecektir.
50 yıl sonra yeni hükümet binası yapılmak üzere bu bina yıkılırken, olayı anımsayan Sürmeneliler o meydanda sarsılarak bir daha ağlayacaktır.
.
Ulaşımını denizden sağlayan yörede, kazalar yollarla birbirine bağlanırken dağlardaki taş ocaklarında çalışan yine kaymakamdır. Sürmene Köprübaşı inşası sürerken, Araklı Bayburt karayolunun inşasıyla da denizi iç bölgelere bağlamayı amaçlamıştır.
Yol için taş çıkartılan ocakta birgün ayağı kırılacak, günlerce çadırda ayağının iyileşmesini beklerken bile inşaatı denetleyecektir.
Trabzon’da yeni açılan doğum evinde ilk doğan Sürmeneli ise oğlu Doğan olacaktır. ( Spor yazarı ve yorumcusu Doğan KOLOĞLU )
.
22 Ağustos 1928’de Konya Kadınhanı kazası kaymakamlığına atanır.
Onun Sürmene’den ayrılışı üzerine çok üzülen Sürmeneliler, ilçenin en önemli caddesine onun adını vermişlerdir. Cadde bugün dahi ilçede kaymakamın hatırasını yaşatmaktadır.
Halkı istismar edenleri halkın gözleri önünde teşhir etmek, halkın kendine güvenini tazelemesini öğrenmesi için kaymakamın uyguladığı en önemli yöntemdi. Kadınhanı’nda başında sarığıyla elinde Kur’an olan, halkın duygularını istismar eden birinin yanına yaklaşır.
Okuduğu ayetleri açıklamasını ister.
Halkın önünde ayetlere açıklama getiremeyen hoca kisvesindeki bu kişiye herkesin önünde bir tokat vurur.
Halk şaşkındır.
Sadullah Bey, yüce kitabı eline alır, ilgili ayetleri akıcı bir dille okuyup, izahını tercümesini yapar.
“O sarığa layık değilsen, bu halkı bu yolla kandırma” diyecektir.
Hem etrafı yeşillendirmek, hem de gelir kaynağı sağlamak için, etraftaki tepeleri üzüm bağlarıyla yeşillendirecek, bunun için de halkı yine sabahın köründe kaldırıp akaşm güneş batana kadar bağların dikiminde çalıştıracaktır.
Yine, bazı çekemez kişilerce Ankara’ya “halkı zorla çalıştırıyor” diye şikayet edilmesi bu yüzdendir.
.
Karadeniz’den gidişinden sonra bu dağlarda eşkiyalık yine almış başını yürümüş, meydana gelen heyelanlarla evleri yıkılan, geçim derdine düşen halk yine ümitsizliğe kapılmıştır.
Bölgeyi çok iyi bilen kaymakam, ikinci defa Of kaymakamlığına gelecektir.
( 29 Kasım 1929 )
Eşkıya korkusundan halkı emin tutmak gerekmektedir.
Bölgenin en azılısı diye bilinen, eşkiya Laz Hüseyin’in gece dağdan köydeki bir eve indiğini haber alan kaymakam, beraberinde sadece jandarmadan birkaç askerle evin kapısını çalar.
Kapıyı çalanın kendi adamı olduğunu sanan Laz Hüseyin kapıyı açar açmaz, kendini kaymakamın altında bulur.
Kaymakam o akşam Laz Hüseyin’i don paça Of sokaklarında gezdirecektir.
Halkta güven tazelenirken, bu olay üzerine Ankara’dan 15 Kasım 1931 tarihli bir yazı ile takdirname verilecektir.
.
Buradan İznik kaymakamlığına atanır. Burada da bağcılığı geliştirip, ilçe ekonomisine katkı sağlamayı amaçlamıştır.
Bu büyük katkılar sonucu, bugün İznik’te düzenlenen “Bağcılık Şenliği”nde, kortejin en önünde resmi taşınır ve İznik’te bağcılığı kuran kişi olarak anılır.
Karacabey Kaymakamlığı döneminde, yörede koyunlarda baş gösteren salgının bertarafı ve hayvancılığın geliştirilmesi için çabalar.
Üzerinden salla geçilen nehre bir köprü yapmak için kolları sıvadığında ise, yol yapılırsa saldan aldıkları para kesilecek olan salcılar tarafından yeniden Ankara’ya şikayetler alır başını gider.
.
Yine bir görev yeri değişimi; Çatalca Kaymakamlığı…
Yine canla başla çalışmalar, neticesinde aldığı cezalara tezat üstüste gelen takdirnameler…
.
18 Şubat 1938’de Hakkari Valiliği’ne atanır.
Yolları olmayan Hakkari’ye ulaşıp göreve başlaması bile günler alacaktır.
Zapsuyu’nun hasırdan yapılmış koptu kopacak köprülerle geçildiği ilde, iş ve ticaret olanağı yoktur.
Van’dan üç ayda bir gelen postadan başka dünyayla hiçbir bağlantısı yoktur adeta.
Zapsuyu’na köprü yapmanın gereklilik olduğu üzerine, defalarca Ankara’ya başvuruda bulunur.
Hiçbir cevap alamaz. Ankara’ya kendisi gidecek ve dönemin maliye bakanının karşısına dikilecektir.
Bakan onun söyledikleriyle ilgilenmez.
Bunun üzerine, yakasına canhıraş bir şekilde yapışan Sadullah Bey’in elinden kendini kurtarıp dışarı atan bakan korumalarına seslenir : Kurtarın beni bu delinin elinden.
Hakkari sınırları içinde hayvan sayımı yapılamıyor, dolayısıyla devlet buradan vergi toplayamıyordu.
Maliye bakanlığı 11 Eylül 1940 tarihli bir yazısı ile, o sene 17 binden fazla hayvanın kaydedilmesini sağlayan Vali’yi takdirle ödüllendirecektir.
Bir diğer takdirname ise, yine Hakkari’ye yaptırdığı 7 okul sebebiyle Milli Eğtim Bakanlığından gelecektir.
.
19 Kasım 1940’ta Bingöl Valiliği’ne atanır.
.
Bir sene sonra, 22 Kasım 1941’ de yaş haddinden emekli olur. Neredeyse 35 yıla varan şerefli, lekesiz bir devlet görevi böylece sona erer.
.
İstanbul’a döner. Çocukları yetişmiş, tahsilleri için gerekli para konusunda sıkıntı baş göstermiştir.
Toprak Mahsulleri ofisinde çuval kontrolörlüğü ve Çocuk Esirgeme Kurumu müfettişlikleri gibi geçici görevlerde bulunur.
Hatta onun siyasete girmesi için uğraşanlar bile çıkacaktır. Oysa o bunlara tevessül bile etmez.
.
Sadullah Bey, miras işleri için baba ocağı Bingazi’ye gider.
Burada rahmetli babasının yakın arkadaşı, ve bir dönem hapislik arkadaşı da olan, Bingazi Emiri Sunusi ile de görüşür.
Libya’nın o yıllarda bağımsız bir devlet olarak kurulması gündemdeydi ve emir Türkiye’den ve yakın arkadaşı olan babasından, namını bildiği Sadullah Bey’i kendi yanında yardımcısı olarak görmek istediğini söyler.)
Buna sıcak bakmayan Sadullah Bey yeniden Türkiye’ye döner.
Bu arada, emir Sunusi Türk hükümet yetkililerine başvurur ve Sadulah Bey’in yeni kurulan Bingazi ( Libya ) Hükümeti’nde görev alması için izin ister.
Hükümet bu konuyu bakanlar kurulunda görüşür ve 23.01.1950 tarihli kararla, 3 yıl süreyle Bingazi Hükümeti’nde çalışmasına müsaade eder.
Bu durum, eski Osmanlı toprağı olan bu yere verilen öneme dair nezaketli tarihi bir atıftır aynı zamanda.
Trablus, Bingazi ve Fizan olarak üçe bölünmüş Libya toprakları, Fransızların tüm karşı çıkışına rağmen, Birleşmiş Milletler’in aldığı kararla bağımsızlığını ilan eder.
.
Sadullah Bey, Libya Devletinde “Türk Başbakan” lakabıyla başbakanlığa getirilecektir.
Yaşlı Sadullah Başbakan hastalanır Libya’dan tedavi için Türkiye’ye yola çıktığında yolda ölür ve Türkiye’ye getirilir.
.
.
https://polen.itu.edu.tr/handle/11527/4347
https://seyler.eksisozluk.com/pek-bilinmeyen-bir-tarihi-gercek-libya-turkleri
https://www.gaste24.com/kultur-sanat/arap-kaymakam-turk-basbakan-sadullah-kologlu-h97260.html
.
.

Hakkında Türk Bilimi