Türkçe tıp tarihi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır, İran Horasan, Turbet cam antik Selçuklu yerleşim yerindeki taş yazıtta “Türk doktorlardan vergi alınmayacağı” yazmaktadır, buradan anlaşılan Selçuklu döneminde Türk doktorların önemidir, Selçuklu döneminde her büyük yerleşim yerinde şifahaneler vardır..
Burada bahsedilen dönem Osmanlı ve Türkiye dönemine ait askeri tıp doktorluğu ile ilgili kısa bilgilerdir.
Kitabu’l-Müntehab, Abdülvehhab bin Yusuf bin Ahmed el-Mârdânî tarafından 1420 yılında Osmanlı padişahı Yıldırım Bâyezid’in oğlu Çelebi Mehmed’e ithaf edilmiş Osmanlı tıp kitabı bulunmaktadır bu kitapta Türk toplumlarında tıp bilgilerinin Türkçe olmadığı ve devletteki Türklerin Türkçe tıp bilgilerine ihtiyaç olunduğu için tıp bilgilerini türkçeleştirmek ve halkın anlıyacağı şekle getirmektir..
Abdülvehhab bin Yusuf bin Ahmed el-Mârdânî bunun önemini şu kısa yazılar ile tanımlamıştır.
“Tıp ulu bir ilim olup, kaideleri sayılamaycak kadar çok olduğundan günümüzün hekimleri onu öğrenmeye yeteri kadar gayret göstermiyorlar…. Pes bu şerif ilm, bu iki taifenin ortasında nisyen mensiyyen kalıbdur ve onunla adanmak yahut ana mensûb olmak key horluk ve hakaret olıbdur, hassaten memâlik-i Rûm’da, zîrâ hâzık tabîbleri az kaldı. Ve dahı tıbbın mu’teber kitâbları vardır Arabidür ya Pârisîdür ve Türkî dilince bir müfîd kitâb yoktur, tâ kim Müslümanlar ondan haz ve fâyide alalar ve derdlerine dermân bulalar.”
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kitabul-MÜntehab
1826’da Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile yerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun her tertibine bir hekim ve bir cerrah tayin edilmesi gerekirken hekim sayısının yetersizliğinin yanı sıra modern anlamda ehliyetli hekim bulunamaması da sorun oldu. Bu dönemde geleneksel usta-çırak usulü ile hekim yetiştirilmesine dayalı olan darüşşifalardaki eğitim sistemi artık çağın gereklerini karşılayamamaktaydı. Bu dönemde Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi, Sultan II. Mahmud’a verdiği üç takrirle yeni bir Tıphane kurulmasını ve hoca tayin edilerek yetenekli çocuklara tıp okutulmasını önerdi.
1827 Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane
Günümüzde Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Kampüsü olan, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası bulunmaktadır.
Tıphane, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane veya Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, kökü Osmanlı Padişahı II. Mahmud’un 14 Mart 1827’de açtığı Tıphaneye uzanan Türkiye tarihindeki ilk tıp fakültesidir. Bugünkü İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve İstanbul Tıp Fakültesinin Osmanlı’nın son dönemlerindeki adıdır. III. Selim döneminde başlayan Osmanlı ordusundaki yenileşme hareketi II. Mahmud döneminde de artarak devam etti. 14 Mart 1827’de Sultan II. Mahmud tarafından Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Mamure, Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda açıldı. Okulun ilk nazırı (dekanı) Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi oldı. Konağın üst katı Tıphane, alt katı Cerrahhane halinde düzenlenerek eğitime başlandı. Ancak binanın zamanla yetersiz gelmesi ile Cerrahhane,
1832’de Topkapı Sarayı sahilindeki yeni yerine taşındı.
1836’da Tulumbacıbaşı Konağı’nın satılması üzerine Tıphane-i Amire de Topkapı Sarayı’ndaki Otlukçu Kışlası’na (Kırmızı Kışla) taşındı. Tıphane ve Cerrahhane burada tekrar birleştirildi, hocalar ve kadrolar genişletildi, eğitim programı yeniden düzenlendi ve öğrencilerle birlikte okulun kadrosu 230 kişiye ulaştı. Zamanla Otlukçu Kışlasının da yetersiz gelmeye başlaması ile günümüzde Galatasaray Lisesinin bulunduğu yerdeki Enderun Ağaları Mektebi binasının tamir edilmesi ile
Ekim 1838’de Galatasaray’daki yeni binaya taşınıldı.
1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanı Viyana’dan getirtilen genç doktor Charles Ambrose Bernard tarafından reforme edilmesiyle, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (Ecole Imperiale de Medicine) adıyla anılmaya başlandı. Sultan Abdülmecid, Mekteb-i Tıbbiye ile yakından ilgilenir; sene sonundaki sınavları bizzat takip ederdi. Avrupa’da bazıları kesimlerin fakülteyi küçümsediğini duyan Sultan Abdülmecid. 1839 Mekteb-i Tıbbiye 1839’dan 1903’e dek çeşitli binalarda tedrisat yaptıktı.
1847 yılında Tıbbiye mezunlarını, Viyana’ya gönderdi. Tıbbiyeliler buradaki hocaların huzurunda açık bitirme imtihanlarına girerek başarılı oldular ve böylece İstanbul’daki Mekteb-i Tıbbiyenin, Avrupa standardında tıp eğitimi verdiği ispatlanmış oldu.
1867’de sivil öğrenciler için ayrıca Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye kuruldu.
1898 Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA), II. Abdülhamit tarafından 1898 yılında İstanbul’da Gülhane Seririyat Hastanesi olarak kurulmuş
Hastane ilk olarak “Gülhane Seririyat Hastanesi” adı ile Padişah II. Abdülhamid’in doğum günü olan 30 Aralık 1898 tarihinde törenle açılmış, “Gülhane” adıyla kurulduktan hemen sonra Tıbbiye-i Şahane’den mezun olan asker hekimler bölükteki görev yerlerine gitmeden önce Haydarpaşa Askerî Hastanesi yerine burada bir yıl pratik eğitimine başlamışlardır.
1903, Haydarpaşa’da Sultan Abdülhamid’in İstanbul Güzel Sanatlar Mektebi hocaları Mimar Alexandre Vallury ve Raimondo d’Aronco’ya oryantalist üslupta yaptırdığı ve bugün hala ayakta olan binaya taşındı.
“1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra tıp konularında yapılmak istenen reform girişimleri sonucu askerî ve sivil tıp okulları birleştirilmiş”.
1909’da kurulan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine Gülhane öğretim üyelerinin on bir kişilik önemli bir kısmı da transfer olmuştur.
“1909 yılında, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye ile askeri tabip yetiştiren Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ile birleştirilerek Darülfünun Tıp Fakültesi adını aldı.”
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mekteb-i_Tıbbiye-i_şahane
“Kırımlı Aziz Bey Tanınma nedeni Tıp dilinin Türkçeleşmesi ve Türk Kızılayı’nın kuruluşuna katkıları Kırımlı Aziz Bey, Aziz Kırimi (d. 1840, İstanbul – ö. 1878), Türk doktor.
Türkiye’de tıp dilinin Türkçeleşmesinin bayraktarlığını yapmış ve Türk Kızılayı’nın kuruluşuna katkıda bulunmuş bir doktordur.
Yaşamı 1840 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Kırımlı İdris Efendi’dir.
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de kolağası rütbesi ile mezun oldu. Öğrenciliği sırasında okulda Osmanlıca ders vermek üzere özel bir sınıf oluşturulmuştu. 1857’de başlayan ve iki yıl süren uygulama devam ederken bu özel sınıfta yer alan Krımlı Aziz, sınıf dağıtılınca arkadaşları ile “Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmani” adlı gizli bir örgüt kurarak bilim dilinin Türkçe olması için mücadele etti; Fransızca Tıp Sözlüğü çevirisi ve Türkçe tıp kitabı yazmak için çalıştı.
1867 Aziz Efendi ve arkadaşlarının çabaları sonucu 1867’de ülkenin ilk sivil tıp okulu “Mektebi Tıbbıye-i Mülkiye”’ kuruldu. O sırada binbaşı rütbesinde olan Aziz Efendi, okulun ilk reisi (dekanı) oldu; ilk sene derslerin çoğunu o üstlendi ve derslerini Türkçe verdi.
1868 “Kimya-yı Tıbbî” (Tıbbî Kimya) adlı iki ciltlik bir kitap yazdı. Eserin 1868’de yayınlanan birinci cildinde kimyanın temel kavramlarını, deney aletlerini, ametallar kimyasını;
1871’de yayımlanan ikinci cildinde metallar kimyasını işledi. Bu eser, Derviş Paşa’nın 20 yıl önce yayımlanan “Usûl-ı Kimya” (Kimyaya Giriş) adlı kitabından sonra ülkede çıkarılan ilk kimya ders kitabı idi. Kırımlı Aziz Bey, kimya sembollerinin, Latin harfleri yerine Osmanlı harfleriyle gösterilmesini önermiş ve kitabında bütün denklemleri bu harflerle yazmıştır. “Emraz-i Umumiye” (1870) adlı bir de Genel Patoloji kitabı vardır.
Kırımlı Aziz Bey, Türk Kızılayı’nın temelini oluşturan “Mecruhin ve Marday-ı Askeriye İmdat ve Muavenet Cemiyeti” (Asker, Hasta ve Yaralılara İmdat ve Yardım Derneği)’nin kuruluşunda da öncü rol oynamıştır. Cemiyetin kurulduğu 11 Haziran 1868 tarihi, Türk Kızılayı’nın kuruluş günü kabul edilir.
1874 yılında faaliyetlerini tatil eden cemiyet.
1876’da yeniden kurulması için yürütülen çalışmalarda da Aziz Bey aktif rol aldı. Uluslararası Kızılhaç Örgütü’ne bağlı derneğin sembol olarak Kızılhaç yerine Kızılay’ı kullanmasını önerdi ve Kızılay amblemini çizdi. Dernek tüzüğünün hükûmet tarafından onaylanıp resmen kurulması haç yerine hilal sembolünün kullanılması ile mümkün oldu.
Aziz Bey, 1878 yılında hayatını kaybetti. Kaybolan mezarı yerine 2012’de Eyüp’te Defterdar Camii avlusunda Kızılay tarafından sembolik bir anıt mezar yapılmıştır.”
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kırımlı_Aziz_Bey
1914 yılında ise Gülhane’deki askerî hekimlik eğitimleri artırılmış, Gülhane Seririyat Hastanesi ismi değiştirilerek “Gülhane Tatbikat-ı Askeriye Tatbikat Mektebi ve Seririyatı” olmuştur. Gülhane Seririyat Hastanesindeki modern eğitim ve öğretim nedeniyle, burada yetişen asker hekimler Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında ordu içinde başarılı görevler yapmışlardır.
1924’te öğrencilerin klinik staj öğrenimleri Cerrahpaşa, Gureba ve Haseki hastanelerinde yapılmaya başlandı.
1933’te Üniversite Reformu’ndan sonra okul tekrar Avrupa yakasına taşındı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ismini aldı. Bu dönemde Beyazıt, Cerrahpaşa, Gureba, Haseki, Şişli ve Bakırköy’de eğitim veren okul
1967’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve İstanbul Tıp Fakültesi olarak ikiye bölündü. Haydarpaşa’daki bina
1934’te Haydarpaşa Lisesine, ardından
1941 Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na girme ihtimali üzerine, askerî okulların ve Gülhane’nin İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasına karar verilmiş ve 21 Temmuz 1941’de, İstanbul’dan 28 vagonluk bir katara sığdırılan tüm eşya ve personel, Sirkeci’den Cebeci Merkez Hastanesi’ne nakledilmiştir.
1984’te Marmara Üniversitesine bağlanmıştır, bu büyük bir hatadır.
2016 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı olan GATA, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sağlık bilimleri alanında askerî personel yetiştiren ve askeri personelin sağlık ihtiyaçlarını gideren en üst askeri tıp komutanlıktı, askerlerin sağlık ihtiyaçları sivil halktan çok farklıdır, askerler yüksek tahrip oluşturan silahların etkileri ile yaralanırlar bu özellik sivil hastalarda olmaz, askerlerin sivil hastanelerde tedavileri yetersizdir.
ÖNEMLİ NOTLAR
1 – Osmanlı döneminde kurulan ilk askeri hastanelerde eğitim Fransızcadır… Günümzde askeri kuvvetler İngilizce eğitim yapmaktadır, Türk askeri hastanelerinde Türkçe tıp bilgilerine her zaman ihtiyaç duyulmuştur.
2 – Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti askeri hastaneleri savaş dönemlerinde güçlendirilmiştir.
3 – Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetinde Avrupa’nın baskısı dönemlerinde askeri hastaneler sivil hastanelere bağlanmıştır.
4 – Türkiye Cumhuriyeti orduları 2. Dünya Savaşı sonrası Amerika’nın kurduğu NATO askeri yönetimine bağlanmış olup tamamen Amerika’nın yönetimindedir, Türk ordusu Amerika’dan sonraki en büyük NATO askeri gücüdür.
5 – Avusturya’nın 34 bin askeri için 3 asker hastanesi, Almanya’nın 185 bin askeri için 5 asker hastanesi, Fransa’nın 278 bin 715 askeri için 8 asker hastanesi var, Türk ordusu bu orduların kat ve kat üzerinde bir orduya sahip olmasına rağmen askeri hastanelerei zaman zaman sivil hastanelerin yönetimine bırakılmıştır, bu çok çok tehlikeli bir durumdur..
6 – Askeri hastanelerin dışında hem askeri hemde sivil insanların ihtiyaçlarını gidermek için Kızılay ve Kızılhaç gibi sivil kurumlar da oluşturulmuştur, bunların dışında sosyal güvenlik kurumları da vardır.
.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/916023 PDF
.
.
İran-Horasan bölgesindeki antik kitabede önemli yazıtlar- Turbet jam şehri
.
.
.